BÖLÜM 1

8.5K 537 319
                                    



12.09.1980

"Aziz Türk Millet 'i!

İşte bu ortam içinde Türk Silahlı Kuvvetleri, İç Hizmet Kanunu'nun verdiği Türkiye Cumhuriyeti'ni kollama ve koruma görevini yüce Türk Milleti adına emir ve komuta zinciri içinde ve emirle yerine getirme kararını almış ve ülke yönetimine bütünüyle el koymuştur. "

Gözümü yarı araladığımda radyonun başında bir elinde sigarası diğer eliyle radyonun ses ayarını yapmaya çalışan babamı gördüm. Başucundaki gaz lambasından yüzüne vuran yarı ateş kızıllığı, yüzünde ki acı tebessümü görmeme yetmişti. Sigarasından derin bir nefes daha çekti;

"Allah vatanı korusun. " diye mırıldandı.

Ne olup ne bittiği hakkında çok da bir fikrim yoktu doğrusu. Duyduğum cümleleri idrak etmeye çalışırken gözüm uykunun ağırlığına daha fazla dayanamadı, uykuya daldı.

Dört göz odalı, üst kata çıkarken gıcırdayan tahta merdivenleri olan, çatıdaki çinkonun yarım olmasından dolayı rüzgâr estiğinde bir baştan girip bir baştan çıkan ama aile sıcaklığını her daim hissettiğimiz şirin müstakil bir evdi bizimkisi.

Radyo cızırtısı ile yarı dalgın olan gözlerimi açtığımda ise hayal meyal hatırladığım babam yoktu, üzerimdeki kırkyama battaniyenin sıcaklığı sarıp sarmalamıştı beni. İşe geç kalacağız sayıklamalarımla kanepeden fırladım. Ovaladığım gözlerimle duvardaki dede hatırası sarkaçlı ahşap saate göz gezdirdiğim de saatin altı suları olduğunu gördüm. Daha bir saatimiz vardı.

Uyuya kaldığım kanepeden üst kata gıcırdayan tahta merdivenlerden tabiri caizse kuğu gibi tırmandım. Kız kardeşim Zeynep'i uyandırmak için odaya girdim. Zeynep, aramızda bir yaş olmasına rağmen benim küçük bebeğim gibiydi. Uzun simsiyah saçlı, zeytin gibi iri gözleri ve bembeyaz teniyle masal diyarının peri kızıydı gözümde.

Koluna hafifçe dokunduğumda, " Nazan beş dakika daha!" Diye söylenirdi her sabah. Bu sabah da her zamanki gibi kolunu daha hızlı sallayarak uyandırdım ve söylenmelerine aldırmadan banyoya geçtim. Elimi yüzümü yıkamanın ardından odaya geçip mavi ekose etek ve beyaz bir gömleği sırtıma geçiriverdim. Zeynep de kapının önünde hazır ama halen uykulu bir şekilde bana bakıyordu.

Sessizce, her daim olduğu gibi kimseyi uyandırmadan evden çıkıp yola koyulduk. Bu sabah apayrı bir sessizlik vardı, sessizlik çığlık atıyor gibiydi adeta. Ana caddeye varmaya çalıştığımız arasta olan ince dar sokaktan geçerken, bu sessizliğe anlam vermeye çalıştığım sırada Zeynep mahmur tınısıyla,

" Abla yine pencerede... " diye kolumu çekiştirdi.

Hafifçe gözümü süzüp baktığımda pencerenin kenarına yaslanmış, elinde ki çay bardağını sıkıca kavrayan bir çift yeşil göze denk geldim.

Kalbim her sabah bu manzara karşısında daha da derine kazmaya çalışan bir kürek gibi debelenip dururdu ama hiçbir şey olmamış gibi yoluma devam ederdim. Kumral hafif uzun dalgalı saçları, açık pencereden esen rüzgârla birlikte gözlerini kapatırken bir eliyle düzeltme telaşı gördüğüm en güzel tabloydu benim için. Ben o kısacık anın sarhoşluğuyla ilerlemeye devam ederken anayola çıktık.

GÜL AĞACI (KİTAP OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin