Bu kitabın sonu hakkında hiç konuşmayacağım. Sadece şu an kaos olmamasının tadını çıkarın
ஐஐஐ
my dionysos:
kumsalda buluşalım
seni farklı bir yere götüreceğim
jennie:
meraklanmalı mıyım
sürekli beni bir yerlere götüreceğini söyleyip bir gün kaçıracak mısın Manoban
my dionysos:
hazırlanmalısın
ve evet ilk fırsatta seni kaçıracağım
...
Kırmızı ruju dudaklarıma dikkatle yedirirken, nereye gideceğimizi bilmediğim için içimde oluşan merak, bu anı zihnime kazımama ve o her aklıma geldiğinde hissettiğim güzel hislerle sarmalanmama sebep oluyordu.
Üzerimdekileri ve çantamı son kez kontrol ettikten sonra parmak ucunda, ses yapmamaya çalışarak merdivenlerden inmeye başladım.
Sandaletlerimi kapının önünde giyip, çıkmadan önce koltukta uyuyakalmış büyükanneme gülümsedim ve kapıyı sessizce çekip çıktım.
Kumsala yürüdüğüm sırada, artık her yola çıktığımda orada olan çiçekten taçlar satan adamı gördüm ve gülümseyerek yanına adımlardım. "Selam."
Beni göre kırışık yüz hevesle selamıma karşılık verdi. "Merhaba güzel bayan."
Gülümsedim ve sattığı taçlarda gözlerimi gezdirdim. Siyah, yapay çiçeklerden oluşan bir taçı işaret parmağımla gösterdim. "Bunu alabilir miyim?"
"Tabiki!"
Çoşkulu sesiyle beni onayladıktan sonra taçı alıp bana uzattı, aynı anda cüzdanımı çıkarıp parasını verdim ve tanımadığım adama el sallayıp, gecenin rüzgarıyla soğumuş kumlara adımladım.
Şezlongların katlanarak şemsiyelerin yanına koyulduğu kumsalda, bu saatte bile mekanlar açıktı.
Etrafıma bir süre bakınıp onu aradım, deniz kenarında taş sektiren uzun boylu ve uzun saçlı bir kız görmemle oraya adımladım.
Yanına gittiğimde kolumdaki çantamın uzun zincirini boynumdan geçirdim ve yerden birkaç taş alıp ona daha çok yanaştım. "Denizle anlaşıyorsunuz artık sanırım."
Sırıtarak ona yanaşan bedenime kolunu attı ve beni kolları arasına almışken taşları sektirmeyi bırakıp onları denize gelişigüzel atmam için bana verdi. "Bir ara taş sektirmek konusunda seninle yarışacağım."
Güldüm ve elimdeki taşlar bittiğinde elimi silkeleyip ona döndüm. "Nereye gideceğiz?"
Gülümsememi silmeden kaşlarımı çatıp sorumu devam ettirdim. "Artık şarap almaktan sıkıldın sanırım?"
Rüzgarın yüzüme uçurduğu saçlarımı gülerek kulağımın arkasına sıkıştırırken konuştu. "Evde."
Anında gülümsememin yerini şaşkınlık aldı. "Ev?"
Bedenimi kumsalın çıkışına doğru giden yola çevirip küçük adımlarla ilerlemeye başladı. "Ev."
...
Neredeyse öğrenci evi kadar küçük ve ben geleceğim için temizlediği belli olan evine girdiğimizde, dekorasyonu incelmeden önce çift kişilik koltuğa oturdum. "Hmm..."
Düşünceli bir şekilde mırıldandım, o ise amerikan mutfaklı evde mutfak tezgahında şarap açıyordu. "Bu mırıltı ne demek oluyor?"
Güldüm ve fazlasıyla tablo olan evini incelerken konuştum. "Tüm paranı şaraplar ve tablolara yatırmışsın demek oluyor."
Ayağa kalktım ve kadehlere şarap koyan, tezgahın diğer yanındaki bedeninin karşısına geçip bar sandalyelerinden birine oturdum. "Ayrıca bu ev fazla gizli saklı sanki?"
Öyleydi, gelirken epey dolaşmıştık. Onu tanımasam birinden gizlenmeye çalıştığını zannederdim.
Güldü. "Küçük yerleri seviyorum"
Doldurduğu kadehin birini bana uzattı ve küçük tezgaha ellerini koyup şarabını yudumlarken sordu. "Hoşuna gitmediyse kayalıklara gidelim güzelim, sorun olmaz."
Hızlıca olumsuz anlamda kafamı salladım. Alınmasını istemiyordum, küçük yerleri severdim sadece neden daha konforlu bir yer olmadığını merak etmiştim. "Demek istediğim o değildi."
Bar sandalyesinden kalktım ve duvardaki tablolardan birinin yanına gidip incelemeye başladım. "Resimle ilgileniyor musun?"
Gergince boğazını temizlediğinde şaşırsam da belli etmedim ve benim düşüncelerim daha bir cümle olamadan yanımda bitti. "Hayır sadece tablolar hoşuma gidiyor."
Yine mırıldandım. Her sorguladığımda daha da geriliyor gibiydi. "Hmm"
Arkama geçti ve belimden tutup kendine yaklaştırdı. Gülümseyerek ne yapacağını bekledim, sarıldığında ve başını omzuma koymaya yeltendiğine boynumu geri atıp ona yer açarken konuştum. "Zevklisin."
"Daha önce fark edersin sandım"
Ukala sesine şaşırdım. "Zevkli olduğunu mu?"
Başını omzumdan kaldırıp boynuma ıslak bir öpücük bıraktı. "Aynaya bakıyorsan fark etmişsindir."
Gülerek gözlerimi devirdim. "Lise birde büyümeyi bıraktın mı sen?"
Boynumu bir kaç saniye emdiğinde bedenim kasıldı fakat hemen sonra geri çekilip sohbete devam ettiğinde toparladım. "Sadece seni seviyorum."
Ona bakıp gülümsemeye çalışmam boş bir çabaydı. Boynumu öpen birine nasıl bakabilirdim ki.
Cevap vermeme izin vermeden tekrar boynumu emmeye başladığında ilk başta başımı geriye attım fakat yanıtlayabilmek için kendimi toparlamaya çalıştım ve tekrar duruşumu dikleştirdim. "Bende se-"
Küçük ısırığıyla yanıtım inlemeyle karışmasını engelleyemedim ve hızlıca ona dönüp dudaklarını dudaklarıma bastırıp onu öpmeye başladım.
Bir süre sonra ayrıldığımızda anlımı anlına yasladım ve kıkırdadım. "Ben, buraya bunun için mi getirdin?"
Benimle birlikte güldü. "Evi gezersin dedim ama yatağın varlığı ve evin küçüklüğü aklımdan çıkmış."
Gülümsemem genişlerken ondan ayrıldım ve kollarımı boynuna dolayıp kakülleriyle oynarken konuştum. "Bende seni seviyorum"
ஐஐஐ
ŞİMDİ OKUDUĞUN
summertime sadness || jenlisa
Fanfiction"Dünyanın en pahalı şarabı bile bana dudaklarından daha güzel bir tad veremez" Kitap ismini, Lana Del Rey'in "Summertime Sandness" adlı şarkısından almıştır.