Aradan iki hafta geçti. Bu iki haftada Akman beylik işlerini düzenledi. Diğer beyliklerden gelen mektuplara karşılık verdi. Alplerin eğitimiyle ilgilendi ve en önemlisi de Zeynep'in varlığına alıştı. Onun gülen yüzüne, sesine o kadar alıştı ki onu görmeden güne başlayamıyor yine onu görmeden uyuyamıyordu.
Kendine ne kadar "Onun güvenliği için söz verdim. Bundan dolayı onu kontrol ediyorum." Dese de durum böyle değildi.
Zeynep, geldiğinden beri kaleye iyice alışmıştı. Üstelik Mayda'yla da çok iyi bir arkadaşlıkları vardı. Sabahlarını Mayda'ya kalede yardım ederek, öğleden sonralarını ise at sürerek geçiriyordu.
Edena beyliği o kadar güzel bir araziye kurulmuştu ki, Zeynep araziyi keşfetmekten mutlu oluyordu. Hatta bir hafta önce çok güzel bir göl bulmuştu. Biraz beyliğe uzaktı ama o kadar muhteşem bir manzarası vardı ki oraya gidip bazen saatlerce oturuyordu.
Keşfettiği şeyler sadece Edena beyliğinin çevresi değildi. Akman'ın ruhunu da keşfetmeye başlamıştı. Halkına ne kadar değer verdiğini, ne kadar adaletli olduğunu, alpleri eğitirken ne kadar disiplinli ve acımasız gözükse de, beylikteki çocuklarla oyun oynayacak kadar şefkatli bir lider olduğunu ortaya koymuştu.
Zeynep her gün Akman'ı görebilmek için erkenden kalkıyor ve kahvaltıya iniyordu. Ve yine Akman'ı görebilmek için akşam yemeklerini kaçırmamaya özen gösteriyordu. Zeynep ne kadar kendisine itiraf edemese de, Akman yavaş yavaş onu fethetmişti.
Bu zaman içinde herkes Zeynep'in kim olduğunu, neden ay kulesinde kaldığını merak etmişti. Bu durum dedikodulara mahal vermişti. Kalenin içindekilerde dışındakilerde dedikodu yapmaya başlamışlardı. Şimdi Edena beyliği Zeynep hakkında kötü dedikodularla çalkalanıyordu. Sonunda bu dedikodular Fatih'in kulağına geldi. Kaleye geldiklerinde tahmin ettiği gibi beyinin başı ağrıyacaktı.
Akman acemi alplerin eğitimini izliyordu. Akman'ı fark eden Fatih, eğittiği adamlara gelen kılıcı savurma hareketini tekrar etmelerini söyledi.
"Abi biraz konuşabilir miyiz?" Fatih dışında kimse Akman'a böyle seslenemezdi. Fatih'in ayrıcalıklarından biriydi bu durum. Zaten Fatih'te yalnız olduklarında böyle seslenmeye özen gösteriyordu. Ne kadar kardeşten öte olsalarda sonuçta o beydi.
"Ne oldu Fatih?" Akman Fatih'in yüzüne bakınca hoşlanmayacağı şeyler duyacağını anlamıştı.
"Abi, bir durum var. Seni kızdırabilir."
"Lafı dolandırma da söyle bir an önce." Akman biraz gerilmişti.
"Akman, insanlar Zeynep hakkında konuşmaya başlamışlar. Pek iyi şeyler değil konuştukları anlıyorsun ya." Akman'ın sinirden kızarmaya başlayan yüzüne, gözlerindeki öfkeye aldırmadan devam etti. "Zeynep'in başta kalede kalması hataydı. Üstelik bir de ay kulesinde kalıyor. Bu duruma bir son vermelisin."
Akman o kadar sinirlenmişti ki karşısında ki bu adamı yumruklamamak için kendisini zor tutuyordu. Ne kadar sinirlense de Fatih haklıydı. Üstelik çoktan dedikodular çıkmıştı. Zeynep'in duyunca ne kadar üzüleceğini düşündü. Kendini ve namusunu korumak için sığındığı beylikte şimdi adı kötü anılıyordu.
Bunların sorumlusu da kendisiydi. Eğer Zeynep kalede kalmasaydı bunlar olmazdı. Başka yerde de kalamazdı ki. Selim'in nişanlısı olduğunu duysalardı anlayıp dinlemeden halkı Zeynep'i öldürürdü. Selim'le nişanlı olduğunu düşünmesi Akman'ı daha da sinirlendirdi. Zeynep'ten habersiz verilen evlilik sözü nişan bile denmezdi buna.
Evet, Akman her şeyi biliyordu. Kaleye dönerlerken Zeynep'in okunda ki Ruga beyliği armasını görmüştü. Ufak bir araştırmayla da her şeyi öğrenmişti. Zeynep'in kendisine neden bunları anlatmadığını sormak istesede, kendisinin gelip anlatmasını beklemeye karar vermişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sisli Yoldan Gökyüzüne (TAMAMLANDI)
Ficción histórica"Aşkın bilinmezlikte ki yolculuğu" Babasını öldüren üvey babasının, güç ve toprak için kendisini zalim bir beyle evlendireceğini öğrenen Zeynep'in kaleden kaçmaktan başka seçeneği kalmamıştır. Peki evleneceği adamdan kaçarken kendisini, onun düşmanı...