Akman bir saattir oturmuş gölü izliyordu. Zeynep kendisine kızması için beklese de geldiklerinden beri Akman'ın ağzını bıçak açmamıştı.
Akman onu buraya, göle getirdiğinde kendisini takip ettirdiğini sanmıştı. Ama sonradan onun burayı kendisinin önceden keşfettiğini fark etti. Yalnız kalmaları için buraya getirdiğini düşündü.
Ne yapacağını bilmiyordu Zeynep. En son konuşmaya karar verdi.
"Özür dilerim."
Akman onu daha önceden keşfettiği gizli gölüne getirmişti. Burada daha rahat konuşabileceklerini biliyordu. Attan inip gölün kenarında ki kayaya oturmuş sakinleşmeye çalışıyordu. O kadar öfkeliydi ki eğer şimdi konuşursa Zeynep'i kırardı. Ama ne kadar sakinleşmeye çalışsada bunu bir türlü başaramıyordu. Zeynep'in özür dilemesiyle ona döndü. Yanında duruyordu. Gözleri yerdeki taşlarla oynayan ayaklarındaydı. Hatasını biliyor ve gözümün içine bakamıyor diye düşündü Akman. Bu hali biraz Akman'ı sakinleştirmişti. Ama anlamamış gibi yapmaya karar verdi biraz burnu sürtülsün istiyordu.
"Ne için?"
Zeynep Akman'ın hemen özrünü kabul edeceğini ve bu durumun biteceğini düşünmüştü ama beklemediği bu soru karşısında gayriihtiyari gözlerini Akman'a dikti. Zaten yeterince utanıyordu ve şimdi Akman'ın tek kaşını kaldırmış kendisine bakan yüz ifadesine bakılırsa bu durumu kolaylaştırmayacaktı.
"Sana haber vermediğim için." O kadar kısık sesle ve hızlı söylemişti ki kendisinin bile duyduğundan emin değildi.
"Anlamadım."
"Sana haber vermediğim için." Hala Akman'ın duymadığına emindi.
"..."
"Diyorum ki, sana haber vermediğim için." Dedi en sonunda.
"Niye haber vermedin?"
Zeynep Akman'ın sesinde ki kırılmışlığı hissedebiliyordu. Şimdi ikisi göz gözeydi.
"Çünkü sana söyleseydim bunu yapmama izin vermeyecektin. Üstelik yanlış kişiyi suçluyor da olabilirdim. Onlar senin halkın Akman. Emin olmadan onları suçlayıp karşına gelemezdim." Akman'ın bir şey demesini bekledi ama cevap vermeyince devam etti. "Beni koruyabileceğini biliyorum. Bunu defalarca kanıtladın. O yüzden Esma'yla konuştum. Kaleden ayrılır ayrılmaz sana haber versin diye." Derin bir nefes aldı. Gözleri dolmuştu.
Akman gidip karısına sarıldı. Tüm siniri geçmişti. Onun ağlamasına kıyamıyordu. "Sana bir şey olacak diye korkuyorum Zeynep. Bidaha benden bir şey saklama. Ben izin vermeyecek olsam bile. Ne yapacağını bilmeden seni koruyamam." Zeynep Akman'ın göğsünde başını aşağı yukarı salladı. Akman karısının başına bir buse kondurdu. Bir ağacın dibine oturup batmakta olan güneşi seyrettiler. Akman bu muhteşem manzaraya çok uzun zamandır Zeynep'e göstermek istiyordu. Şimdi bu istek gerçekleşmişti, hem de düğün günlerinde.
Mayda olanları, Ayşe'yi ararken hızlıca Fatih'e anlatmıştı. Fatih Zeynep'in cesareti karşısında bir kere daha şaşırdı. Bu kadar cesur bir kız görmemişti. Ama bu cesareti bir gün başına bir iş açacak diye de korkuyordu. Ayşe'yi Zeynep'in eski odasını temizlerken buldular.
"Hanımım bir şey mi istemiştiniz?"
Mayda o kadar hayal kırıklığına uğramıştı ki ne yapacağını ne söyleyeceğini bilmiyordu. Derin bir nefes alıp kızın gözlerinin içine baktı.
"Nasıl bize ihanet edersin? Vefat etmiş annenden de mi utanmadın." dedi sadece. O kadar sakin söylemişti ki bu sözleri kendisi bile inanamadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sisli Yoldan Gökyüzüne (TAMAMLANDI)
Ficción histórica"Aşkın bilinmezlikte ki yolculuğu" Babasını öldüren üvey babasının, güç ve toprak için kendisini zalim bir beyle evlendireceğini öğrenen Zeynep'in kaleden kaçmaktan başka seçeneği kalmamıştır. Peki evleneceği adamdan kaçarken kendisini, onun düşmanı...