Kollarımı göğsümde birleştirip dışarıyı izlemeye devam ediyorum. Son üç gündür moralim çok bozuktu. Bugün de okula gelmemiyorsun Jungkook. Senin için ne kadar endişelendiğimin farkında mısın acaba? Aramalarıma cevap vermeyip kısa bir kaç mesaj atıyorsun sadece. Bu üç gündür böyleydi. İyi olduğunu söylesende ben öyle hissetmiyordum.
Sınıftaki aptalların yaptığı gürültü yüzünden ağrıyan başım zonkluyor. Başımı ellerim arasına alıp alnımı ovalıyorum. Henüz dördüncü derse yeni girmiş kimya öğretmenini bekliyorduk.
Önümdeki sırada oturan kızlar çığlık atıp gülüşmeye devam ederken sinirle ayağa kalkıyorum. Çantamı vakit kaybetmeden elime alıp koşar adımlarla sınıftan çıkıyorum. Bu ortamda daha fazla kalmam mümkün değildi.
Sen yokken okul daha da çekilmez oluyor Jungkook. Bunu yeni fark ettiğime inanamıyorum.
Nöbetçi öğretmenlere görünmemeye çalışarak bahçeye indiğimde rahat bir nefes veriyorum. İşin zorlu kısmını atlatmıştım. Eğer bir öğretmene yakalansaydım disipline gider ve belki de okuldan atılırdım. Biliyorsun Jungkook, bu berbat okulda pek sevilmiyoruz.
Koşarak arka bahçeye geldiğimde pekte yüksek olmayan duvarın üstünden dikkatle atlıyorum. Yara almadan okuldan kaçmayı başardığımda gülerek yola koyuluyorum.
Ezbere bildiğim yolu büyük bir sabırsızlıkla yürüyorum. Tam üç gün sonra seni tekrar görecek olmak beni heyecanlandırıyordu.
Yokluğuna bir saat dayanamayan ben üç gün boyunca senden ayrı kalmıştım. Ve tahmin ettiğinden de çok özlemiştim seni Jungkook. Bu üç gün bir asır gibi gelmişti bana. Bir an önce sana sarılmak istiyordum.
Jungkook ilk ve son kaçamağın olsun lütfen. Senden ayrı kalma düşüncesi canımı yakıyor. Yalvarırım bunu bir daha yapma.
Evinin önüne geldiğimde derin bir nefes alıp terleyen avuç içlerimi eteğimle siliyorum. Açık bahçe kapısından içeri girdiğimde koşar adımlarla zili çalıyorum.
Bu küçük ve şirin evde annenle birlikte kalıyorsun. Bazen bunun çok sıkıcı olduğunu söylüyorsun. Muhtemelen şehir dışında okuyan abini özlüyorsundur.
Beni gördüğünde vereceğin tepkiyi merak ediyorum.
Bir kaç saniyenin ardından kapı açıldığında anneni görüyorum. Normalde gülen yüzü bugün çok solgun görünüyor. Bunu garipsiyorum biraz. Yutkunarak annene selam veriyorum.
"Chaeyoung hoşgeldin kızım." Yorgun bir tebessüm dudaklarında yer edindiğinde kötü bir şey olmaması için Tanrı'ya dua ediyorum.
"Merhaba Bayan Jeon." Geri çekilip içeri girmem için boşluk bırakıyor. Teşekkür edip içeri girdiğimde ayakkabımı çıkarıp bırakılan terliği giyiyorum. O sırada Bayan Jeon vestiyerden paltosunu alıp açık kapıdan dışarı çıkıyor. Onu izlediğimi fark ettiğimde gülerek bana dönüyor.
"Benim gitmem gerekiyor Chaeyoung. Jungkook odasında uyuyordu en son." Dedikten sonra cevap vermeme izin vermeden kapıyı ardından kapatıyor.Koridorun sağında kalan odanın kapısını yavaşça açıp küçük adımlarla içeri giriyorum. Seni uyurken görmeyi bekliyordum ama elinde ne zaman aldığını bilmediğim kitabı okuman pekte şaşırdığım bir durum değildi.
"Jungkook-shi?" Sana seslendiğimde irkilip bana bakıyorsun. Dudakların "0" şeklini alırken bu şaşkın hallerine kıkırdıyorum.
"Chaeyoung ne zaman geldin?" Omuz silkip elimdeki çantayı küçük koltuğa bırakıyorum.
"Şimdi geldim. Ama istersen gidebilirim." Dediğimde yatakta yana kayıp gelmem için yanını patpatlıyorsun. Vakit kaybetmeden dediğini yaptığımda saçımı kulağımın arkasına atıp gülümsüyorsun. "Saçmalama, ben de seni özlemiştim." Dediğinde yorgun yüzünü incelemeye başlıyorum. Gözaltlarındaki mor halkaları gördüğümde ellerimle yüzünü avuçluyorum."Sen iyi misin? Yorgun görünüyorsun Jungkook. Tüm gece kitap mı okudun? Ne bu mor halkalar?" Üst üste sorduğum sorulara gülüyorsun.
"Ne o böyle çirkin miyim? Beni böyle sevmez misin?" Dediğinde omuzuna yumruğumu indiriyorum. "Saçma sapan konuşma!" Sıkıca boynuna sarılıp devam ediyorum konuşmama. "Ben seni her halinle severim Jungkook. Benden kurtulman imkansız." Kollarına bedenimi sarıp saçlarıma belli belirsiz bir öpücük bırakıyorsun."Uyumak istiyorum Chaeyoung." Geri çekilip uzandığında beni de göğsüne yaslıyorsun. Aramızda uzun süre sessizlik oluyor. Ben parmaklarınla oynarken sen saçımı okşuyor ve arada minik öpücükler bırakıyorsun.
"Chaeyoung..." Sessizce ismimi fısıldadığında başımı kaldırmadan sana bakıyorum. "Aniden ortadan kaybolursam ne yaparsın?" Diye sorduğunda nefesim kesilmiş gibi hissediyorum. Geri çekilip kaşlarımı çatarak sana bakıyorum, gayet ciddi görünüyorsun.
Bana bunu nasıl sorarsın Jungkook?
"Ne diyorsun Jungkook? Beni bırakıp gitmeyi aklından bile geçirme, tamam mı? Şu üç gün bana bir asır gibi gelmişken ortadan kaybolmak deme bana! Hem nereden çıktı bu şimdi Tanrı aşkına?" Sana sesimi yükselterek cevap verdiğimde kıkırdıyorsun. Koluna vuruyorum hızla. "Komik değil aptal."
"Bir anlık aklıma geldi ve merak ettim sadece. Boşver hiç sormadım say." Dedikten sonra dudaklarıma bir öpücük bırakıp beni tekrar kollarına alıyorsun. Bu hareketinle bütün kızgınlığım buhar olup uçuyor.
"Seni seviyorum." Diye mırıldandıktan sonra göğsüne iyice sokuluyorum.
Jeon Jungkook seni kimseyi sevmediğim kadar çok seviyorum. Ve sakın beni bırakmaktan söz etme bir daha. Bunun düşüncesi bile kanımı dondurmaya yetiyor. Lütfen bana bunu yapma.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
a spring evening, rsk ✔
Fanfiction❝ ve sen, tatlı meltemin tenini usulca okşadığı bir bahar akşamı gidiyorsun benden... ❞ {rosé&jungkook} 25.02.2020 01.10.2020 -andrellashi