14

492 75 43
                                    








Sınav haftası yaklaşıyor ve o strese girmeden önce birlikte güzel vakit geçirmeliyiz diye düşünüyorsun ve ben de seni onaylıyorum Jungkook. Böylece hafta sonu için birlikte plan yapıyoruz.

Bugün günlerden cuma ve ben pazar gününü iple çekiyorum. Çünkü okula gelsen de ilk üç dersten sonra izin alıp eve gidiyorsun. Nedenini sorduğumda pek iyi hissetmediğini söylüyorsun. Üstelemiyorum ama içim içimi yiyor Jungkook. Bir şeyler sakladığının farkındayım ama sormaya korkuyorum.

Sakladığın şey her ne ise ölümüne korkuyorum ondan Jungkook. Lütfen bize zarar gelmesin.

Okul çıkışı eve gittiğimde ilk işim seni aramak oluyor. Duş alacağını söylüyorsun ve bu yüzden pek konuşamıyoruz.

Üstümü değiştirdikten sonra anneme yardım etmek için odamdan çıkıyorum. Mutfağa doğru ilerlerken annem ve babamın konuşmasına şahit oluyorum.

"Gördüğün kişinin Jungkook olduğuna emin misin?" Diyor annem babama. İsmin konuşmada geçtiği için merak edip dinlemeye başlıyorum huyum olmadığı halde.

"Kendi gözlerimle gördüm kemoterapi merkezine girdiğini. Jungkook olduğuna eminim, oydu." Babamın söylediklerini duymam ile kan beynime sıçıyor Jungkook. Babam yanlış görmüştür diye söyleniyorum.

Bu doğru değil, sadece bir göz yanılması. Babamın gördüğü çocuk Jungkook değil. Böyle bir şey olamaz diye tekrar ediyorum sürekli.

Koşarak odama geri dönüyorum. Çalışma masamda duran telefonu elime alıp seni arıyorum. Kaç defa aradığımı bilmiyorum ama sen cevap vermiyorsun.

Zihnime düşen anlarla gözlerimin dolmasını engelleyemiyorum Jungkook.

Günlerce okula gelmediğin ve nedenini sorduğumda cevap veremediğin geliyor aklıma. Ve bir damla yaş yanaklarımdan yol çiziyor.

Sonra evine geldiğim gün annenin yorgun bakışları, senin solgun hasta halin geliyor aklıma. Ve bir damla gözyaşı daha yanaklarımda yer ediniyor.

Evime geldiğin ve akşam yemeğine kaldığın gün geliyor aklıma. O gün burnun kanamıştı ve sen hiçbir şey olmadığını söylemiştin gözlerime bakarak.

Baştan aşağı titremeye başlıyorum. Artık tutunacak bir bahanem kalmıyor Jungkook.

Neden iyi olduğunu söyleyerek bana yalan söyledin sevgilim?

Ayaklarım bedenimi taşıyamıyor artık. Tüm enerjim çekilmiş gibi hissediyorum. Dizlerimin üstüne düşüyorum ve o an boğazımdan acı bir hıçkırık firar ediyor. Kendime hakim olamıyorum Jungkook. Lütfen her şey rüya olsun ve bir an önce uyanayım.

Uyandır beni bu berbat rüyadan Jungkook. Sana ihtiyacım var.

Telefonumun melodisi kulağıma ulaştığında titreyen parmağımla aramanı cevaplıyorum.

"Beni aramışsın Chaeyoung, müsait olmadığım için açamadım." Sesini duyduğumda dudaklarımı ısırmaya başlıyorum.

"Chaeyoung orada mısın?" Cevap vermeyip gözlerimi sıkıca yumup boştaki elimi dudaklarıma bastırıyorum.
"İyi misin Chaeyoung? Korkutma beni." Endişeli sesini duyduğumda hıçkırıklarıma engel olamıyorum.
"Ne-neden bana s-söylemedin?" Diyorum hissettiğim acı sesime yansıyor. Ve sen susuyorsun.

Seninle sessizlik bile güzel demiştim ama şimdi neden ölecekmiş gibi hissediyorum Jungkook?
Neden aldığım nefes bana yetmiyor?
Gidecek misin benden?

"İki sokak aşağıdaki parkta buluşalım Chaeyoung." Diyorsun sessiz bir şekilde. Ardından telefonu kapatıyorsun.

Vakit kaybetmeden ayağa kalkıp yatağımın üzerine attığım hırkamı giyiyorum. Koşar adımlarla odamdan çıktığımda annem ve babamla karşılaşıyorum.

"Chaeyoung ne bu hal? İyi misin sen kızım?" annem ve babamı es geçerek ayakkabılarımı geçiriyorum ayağıma. Kapıyı kapatmadan önce onlara dönüp mırıldanıyorum.
"Şimdi değil baba, gitmeliyim."

Tüm yolu koştuğum park görüş açıma girdiğinde nefes nefese kaldığım için yavaşlamaya başlıyorum. Sonra sokak lambasının aydınlattığı bankta oturan seni görüyorum ve buğulu gözlerim tekrar dolmaya başlıyor.

"Jungkook." ismin iki dudağımın arasından çıktığında ayağa kalkıp bana dönüyorsun.
Aramızdaki bir kaç metrelik mesafeyi hızla kapatıp kendimi kollarına atıyorum.

"Neden bana hiçbir şey söylemedin?" Diye soruyorum ağlayarak. Kollarına bedenimi sarıyorsun sıkıca. "Yemin ederim söyleyecektim s-sadece doğru z-zamanı arıyordum."

İkimiz de sessiz kalıyoruz Jungkook. Sessizlik ilk defa bu kadar canımı yakıyor. Yanımdasın ama yine de nefes almakta zorlanıyorum. Hissettiğim acıyı tarif edecek kelime bulamıyorum.

Ama benden daha çok acı çeken sen varsın Jungkook. Bunu düşündükçe aklımı kaybedecek raddeye geliyorum.

Canın çok yanıyor mu? Kullandığın haplar, yaptırdığın iğneler acı çekmeni önlüyor muydu?

"Beni bırakacaksın değil mi Chaeyoung? Sen de diğerleri gibi hastalığımı öğrenip gideceksin benden." Söylediklerin kalbime bir ok gibi saplanıyor Jungkook.

Çok mu üzdüler seni sevgilim? Bu yüzden mi beni kendinden uzak tutmaya çalışıyordun?

"Saçmalama Jungkook! Bunu nasıl düşünürsün?" Senden ayrılıp yüzünü avuçlarımın  arasına alıyorum. Ağladığını gördüğümde parmak uçlarıma yükselip gözyaşlarının yüzünde çizdiği tuzlu yollardan öpüyorum.
"Seni bırakmam, seni asla bırakmam Jungkook. Söz veriyorum her şeyin üstesinden birlikte geleceğiz." Alnını alnıma yaslıyorsun. Gözündeki yaşları parmağım yardımıyla siliyorum.

"Ne zaman kontrole gideceksin?"
"Yarın." Diyorsun sadece ikimizin duyacağı bir ses tonuyla. Dudaklarına yaklaşıp fısıldıyorum. "Bundan sonra ben de seninle geleceğim. Seni yalnız bırakmaya niyetim yok sevgilim." Dedikten sonra dudaklarımızı birleştiriyorum.

Eğer günün sonunda kollarını bedenime sarıp, beni böyle öpeceksen tüm acılara göğüs germeye hazırım Jungkook. Çünkü seni çok seviyorum.




















a spring evening, rsk ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin