13

477 74 20
                                    





Bugün günlerden çarşamba Jungkook. İkimizde çalışma bahanesiyle etüte kalıyoruz. Resmimi çizmek istediğini söyleyip, anahtarını nasıl aldığını bilmediğim resim atölyesine gidiyoruz. Nöbetçi öğretmenin uyuması ilk defa işimize geliyor. Eğer atölyeye indiğimizi görse bize hiç acımaz, ceza verirdi.

"Jungkook..." diyorum sanki birinden saklanır gibi kısık sesle konuşarak. "Daha bitmedi mi? Daha ne kadar bu pozisyonda kalmam gerekiyor?" Sitem edercesine konuştuğumda fırçayı paletin üzerine bırakıyorsun. Yıldızlar kadar parlak harelerin beni bulduğunda ise başını iki yana sallıyorsun kıkırdayarak. "Az kaldı güzelim, biraz daha sabret." Dediğinde elimi kalbimin üstüne koyuyorum.

Bana "güzelim" dedin Jungkook. Bu kelimenin benim için dudaklarının arasından çıktığı gerçeği kalbimi tekletiyor. Sana gerçekten çok aşığım.
"Bir daha söylesene." Kendimden geçmişçesine hayranlıkla sana bakarak konuştuğumda başını eğip sesli bir şekilde güldüğünü görüyorum.

"Güzelim... Oldu mu?" Omuz silkip iç çekiyorum. Karşında şapşallaşma gibi bir huyum var. Kendimi rezil etmeden duramıyorum. Ama bu benim suçum değil. Beni kendine aşık eden sensin. Sonuçlarına katlanmalısın sevgilim.

Sessiz geçen yaklaşık bir saatin nasıl geçtiğini anlayamıyorum. "Bitti." Deyip ayaklandığın o an kendime zor da olsa gelebiliyorum. Bu bir saat  boyunca seni izlemek bile güzeldi. Asla sıkılmıyorum. Ezberlediğim yüz hatların, siyah dağınık saçların, fırçayı tutuşun, yaptığın işe odaklanışın... Her şeyinle tam bir sanat eserisin ve ben sana bakmaya doyamıyorum, Jungkook.

Seninle sessizlik bile güzel sevgilim, hem de tahmin edemeyeceğin kadar güzel.

Dakikalardır oturduğum tabureden sonunda kalkıyorum. Uzun süredir oturduğum için kırışan eteğimi düzelterek yanına adımlamaya başlıyorum. Bakışların ben ve çizdiğin resim arasında gidip geliyor. Yüzünde ise gayet memnun bir tebessüm var. Sanırım gerçekten de iyi iş çıkardın. Gerçi sen hep iyi iş çıkarıyorsun. Sadece bunu kabullenmiyorsun. Kendini, daha iyisini yapacağına inandırıyorsun. Ama bilmediğin bir şey var sevgilim, sen her zaman en iyisini yapıyorsun zaten.

"Göstermeyecek misin?" Dediğimde ellerimden tutup bir kaç adım geriliyorsun. Geçmem için yer açtığında sırtım sana dönük bir şekilde tam önünde duruyorum. Merakla önümdeki çizimi incelemeye başlarken dudaklarım şaşkınlıkla aralanıyor. Sessizliğim senin hoşuna gitmiyor. Kollarını arkamdan bedenime sarıp daha da yaklaşıyorsun bana.

Gömleğimin açıkta bıraktığı boynuma küçük bir öpücük bırakıp homurdanmaya başlıyorsun. "Beğenmedin değil mi? Eksikliklerim var ama söz bir daha ki sefere dü-" Ellerimi belimdeki ellerinin üstüne koyup konuşmanı bölüyorum.

"Jungkook bu çok güzel." Boğazımdaki yumru gittikçe büyürken yutkunma ihtiyacı hissediyorum. "O zaman sorun ne güzelim?" Titrek bir nefes çekiyorum içime. Gözlerimi sıkıca yumup arkamı dönüyorum. "Ben bu kadar güzel değilim." Dediğimde kaşlarını çatıyorsun. "Ne? Chaeyoung inanamıyorum sana. Bunu cidden düşündün mü?" Yüzümü avuçlarına alıp burnuma küçük bir öpücük bırakıyorsun. "Sen yeryüzünde görüp görebileceğim en güzel kadınsın. Kendine haksızlık etmeni istemiyorum. Tamam mı?"

Bakışların tüm yüzümü incelerken belli belirsiz başımı sallıyorum. Bu sefer dudaklarıma yönelip öpücük bırakıyorsun. Bu ani hareketlerine henüz alışmış değilim. Lütfen öpmeden önce haber ver ki kendimi hazırlayayım.

Geri çekildiğinde kolundaki saate bakıp dudaklarını büzüyorsun. " Saat geç oldu, yakalanmadan gitmemiz gerekiyor. "  Seni onayladığımda eşyalarımızı toplayıp atölyeden çıkıyoruz. Her ne kadar çizdiğin resmimi almak istesem de buna izin vermiyor ve dolabına saklıyorsun.

Temkinli adımlarla ilerlerken nöbetçi öğretmenin elinde fenerle buraya doğru geldiğini görüyoruz. Direkt arkamızı döndüğümüzde bana bakıp sırıtıyorsun. "Hey! siz ikiniz burada ne arıyorsunuz?" Bize doğru yaklaştığını adım seslerinden anlıyorum. Sana döndüğümde ellerimi tutuyorsun. "Sakın arkanı dönme Chaeyoung."
"Neden?" Diye sorduğumda omuz silkiyorsun. "Yüzümüzü görmedi, hâlâ kaçmak için şansımız var." haylaz gülüşün kalbimi tekletirken tıpkı senin gibi sırıtmaya başlıyorum. "Bir, iki ve üç!" Dediğinde hızla merdivenleri inmeye başlıyoruz. Nöbetçi öğretmen arkamızdan bas bas bağırıyor ve kilosuna rağmen peşimizden koşmaya başlıyor.

Okulun içinde bir tur attıktan sonra kendimizi bahçeye atıp soluklanıyoruz. Nefes nefese kalmış bir şekilde sana baktığımda gülmeye başlıyorum. "Ne?" Diyorsun kaşlarını havalandırırken. "Yakalansaydık disipline gidecektik. Daha mı iyi olurdu?" Dediğinde elimi hayır dercesine sallıyorum. Gülüşümü bastırdığımda ise "Bu eğlenceliydi." diyorum. "İlk defa böyle bir şey yaşadım gerçekten güzeldi."

"Belki de ben yanında olduğum içindir." Deyip göz kırptığında bu haline gülmeden edemedim. Daha sonra aramızdaki mesafeyi kapatıp sana sarılıyorum. Bu ani hareketimle kalbinin atış hızı artıyor. Bu hoşuma gidiyor, senin bana hissettirdiklerinin aynısını ben de sana hissettirebiliyorum çünkü. Başımı tam göğsüne yaslıyorum ve kalp atışını dinlemeye başlıyorum.

Bu çok güzel bir histi.

"Haklısın sevgilim, sen yanımda olduğun günden beri her şey çok daha güzel."

"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
a spring evening, rsk ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin