Seyhanlı ailesi oğullarının cenazelerini aldıracaktı. Hemen ardından Gülce ve Aslan içinde birer uçak bileti ayarladılar. Can onlardan bir gün önce Mardin'e aileyle görüşmek için gitmişti.Gülce isimlerini bile bilmediği insanlara, oğullarının cenazelerini götürecekti. Hiçbirini tanımıyordu, bilmiyordu, huylarından haberdar değildi. Belki de Gülce'yi hiç de sıcak karşılamayacaklardı. Ama hazırdı Gülce. Cesur için son görevini yapacaktı, onu kendi elleriyle verecekti toprağa. Sorarlarsa nasıl iyi bir insan olduğunu anlatacaktı. "İyi bilirdik." diyecekti arkasından.
***
Bütün gece olanları düşündü Gülce. Artık ne yapacağını, nasıl yaşayacağını bilmiyordu. Isinden bir süre izin almıştı, şirket eşinin öldürüldüğünü bildiği için bir haftaya kadar izin kullanabileceğini, fazlasını isterse haber vermesi gerektiğini söylemişti. Aslan içeride uyuyordu ya da uyumaya çalışıyordu. O günden sonra uykusu tavşan uykusuydu. En ufak bir çıtırtıya uyanıyor, uykusundan ağlayarak sıçrıyordu. Henüz tek bir kelime etmemişti. Gülce omuzlarında ağır bir yükle topladı valizi. Tek bir büyük valiz... Kendine pek bir şey almamıştı, ama Aslan'ın sevdiği her şeyi doldurdu valize. En sevdiği örümcek adam tshirti, mavi kotu, yine mavi şapkası... Doğum gününde aldığı, çok beğendiği mavi araba komodinin üzerindeydi. Gülce uzanıp aldı. Önce valize diğer oyuncakların yanına yerleştirdi. Sonra hatırlatacaklarından korktu, çıkardı. Valizin başında dizlerinin üzerinde bekledi bir süre. Düşündü.
Başka bir valiz daha hazırlamayı düşündü. Ya da küçük bir el çantası. Dolabın en üstünden çantayı çıkardı. Cesur'un odasına doğru gitti. Bu kapıyı açmak hiç bu kadar zor olmamıştı. Usulca girdi içeri. Odada hala Cesur'un o ağır parfümü... Aynalı komodinin üzerinden alıp çantaya attı. Hemen yanında duran fotoğraf çerçevesine baktı. Minik Aslan'ın ilk gösterisinden bir fotoğraf. Arı kıyafetiyle gelip anne babasına sarılmış Aslan. Gülce kameraya gülümserken, Cesur kocaman öpmüş oğlunu. Gülce çerçeveyi çevirip arkasını açtı, fotoğrafı çıkarıp çantaya attı. Dolaba yöneldi. Cesur'un kıyafetleri her zamanki gibi düzenliydi. Her şey yerli yerinde duruyordu. Sanki şimdi şu kapıdan girecekmiş gibiydi her şey. Içinden birkaç gömlek aldı. Bunlar ona en yakışanlarıydı. Polisin şeffaf bir poşetin içinde verdiği eşyalarını gördü. Yatağın üzerinde öylece duruyordu. Saati, alyansı, kimliği, arabanın anahtarı... Saatiyle alyansı çantaya koydu. Çekmeceden bir fotoğraf albümü çıkardı. Tek tek inceledi fotoğrafları. Birinde yemek yiyorlardı, Gülce'nin karnı burnunda. Birinde Aslan yeni doğmuş bir bebek... Bir diğerinde Aslan yeni yeni yürümeye başlamış, karşısında Cesur kollarını açmış heyecanla onu bekliyor. Gülce daha fazla tutamadı kendini. Hıçkırıklarla ağladı, Minik Aslan sesini duymasın diye elleriyle kapattı ağzını. Duyulan tek şey sessiz çığlıklarıydı şimdi...
Kendini biraz topladığında fotografları da çantaya atıp çıktı odadan. Sabaha çok vardı.
***
O gece ağlayan tek kadın değildi tabiki Gülce. Sabahına oğlunun cansız bedenini tahta bir kutunun içinde alacak olan Hüma Hanım da hıçkırıklara boğuşuyordu. Abisini uzun zamandır göremeyen, iki kelime sohbet edememiş ama sabaha cesedini alacak olan Narin de... Seyhanlı Konağı' nın kasvetini hiçbir şey dağıtamazdı artık. Nice ölüm görmüştü de bu konak bu kadar ağırını görmemişti. Nice acı çekmişti bu konaktakiler de böylesini tatmamıştı.
Aslan... Cesur'un abisi... Hiç anlaşamadığı, ona hiç benzemeyen, kayıplara karıştığı ve ailesinden uzaklaştığı için çokça kızgın olduğu kardeşini gömecekti yarın. Kardeşiydi, canıydı elbette ki seviyordu. Ama kızıyordu da... Onu korkaklıkla suçluyordu. Asıl şimdi anlıyordu korkağın kendisi olduğunu. Asıl şimdi anlıyordu canından bir parça olduğunu. Birileri yüreğini mengeneyle sıkıyordu sanki. Birileri içinde bir yerleri oyuyordu. O koca, simsiyah odasında duramadı. Aşağı, avluya inecekti. Annesinin sesini duydu, giremedi yanına. Aşağı indi, sedire oturdu.
Belki de bu evdeki en yürekli insandı Cesur. Hayalleri için, yaşamak istediği hayat için her şeyi ardında bırakıp gitmişti.
Ya Aslan... Bu koca konağın duvarları arasında küflenmekteydi. Sıkışıp kalmıştı burada. Yaşama dair ne varsa unutmuştu. Kapkara bir geceden farksızdı. Hissiz, yaşam belirtisi olmadan bir hayat sürüyordu. Hiçbir şeye çokça sevinmiyordu. İçi sökülürcesine üzülmüyordu. Hiç ayakları yerden kesilecek kadar mutlu olmamıştı. Hiç ağlamamıştı hıçkırıklarla. Hiç... Bir kadını sevmemişti. Saçlarını okşayıp, kokusunu içine çekmemişti. Hiç bir çocuğa babalık etmemişti. Cesur bunların hepsine sahipti. Hepsini yaşamıştı. "Belki de ölen benim." diye düşündü. " O benden çok yaşadı. Üzülmeye ne hacet..." Hangisinin ki yaşamaktı şimdi? Hangisi yaşıyor, hangisi ölmüştü?
Konakta herkes sabahı sabah etti. Gün ağarırken kimsenin gözü uyku görmemişti.
***
Yaşayacaklarının kaçınılmaz olduğunu biliyordu hem Gülce hem Aslan. Minicik bir çocuk bile varıyordu her şeyin farkına. Her şey tastamam hazırdı. Gülce en son çantasındaki biletleri kontrol etti. Havaalanına vardıklarında onlari alacaklardı. Ilk defa Cesur'un ailesiyle tanışacaktı.
Ayşe içeride Aslan'a bir şeyler yedirmeye çalışıyordu. Gülce sofraya bile oturmadı, içi istemiyordu. Saati kontrol etti, yola koyulsalar iyi olacaktı.
- Ayşe...
- Efendim abla.
- Bir bakar mısın?
- Geldim abla.
Ayşe iceride oturan Gülce'nin yanına gitti. Gülce ona bir zarf uzattı.
- Burada biraz para var. Seni bir süre idare eder. Ne zaman geri döneriz, geri döndüğümüzde neler olur, bilemiyorum. Evin anahtarı sende kalsın. Belki... Belki artık burada oturmayız. Daha küçük bir yere taşınmak zorunda kalabiliriz. Seni tabiki bırakmayacağım, korkma. Ben nerdeysem sen de orada olacaksın. Ama bu süreç nasıl geçecek bilmiyorum. Yine bir şeye ihtiyacın olduğunda mutlaka ara. Elimden ne gelirse yapmaya çalışırım.
-Sağol abla ama ben bunu alamam. Yani şimdi senin basında bunca dert varken...
- Ayşe... Yorma beni lütfen. Bunu al ve ne olursa olsun beni ara.
- Tamam abla.
Gülce, karşısındaki kadına sımsıkı sarıldı. Ayşe de gözlerinden süzülen yaşlara engel olamadı.
- Hadi bakalım. Kalk da bize bir taksi çağır. Ben de Aslan'a bakayım.
Taksi geldi. Gülce yanında Minik Aslan'ı, valizi ve Cesur'un çantasıyla arabaya bindi. Ayse'ye el salladılar beraber.
Havaalanında eşyalarını verdikten sonra uçağa bindiler. Aslan hemen cam kenarına oturdu, yanına da Gülce. Biraz sonra bir adam yanlarına gelip bakınmaya başladı. Gülce daha fazla dayanamadı. Aslan'ın oturduğu yeri kast etti.
- Yeriniz burası galiba. Kusura bakmayın. Aslan... Annecim bu tarafa gelir misin?
- Hayır hayır... Siz kusura bakmayın, ben otururum buraya. Çocuğu rahatsız etmeyelim.
- Peki, teşekkür ederiz.
Adam, hemen yanında oturan kadına baktı. Yüzünden düşen bin parçaydı. Çocuk da öyle... Sahi? Kadın ne güzeldi! Kahverengi lepiska saclar, yemyeşil gözler, ufacık pembe bir ağız... Oğlan ne çok annesine benziyordu. Adam konusmaya çalıştı.
- Eee... Merhaba ben Ömer. Biraz önce için tekrar kusura bakmayın.
Tokalaşmak için elini uzattı.
- Gülce... Önemli değil, bizim hatamız.
Gülce parmaklarını uzatıp hafifçe sıktıktan sonra geri çekti. Adam " Elleri sıcacık... Gülce... Ne güzel bir isim..." diye geçirdi içinden.
- Mardin'e neden gidiyorsunuz?
Gülce, adamın sorusunu duymadı. Ömer kasıtlı olarak cevap vermek istemediğini düşündü.
- Kusura bakmayın, rahatsız ediyorum.
- Efendim?
- Şey... Rahatsız ettim galiba.
- Yoo... Bir şey mi dediniz? Duymadım. Kafam dağınık da biraz.
- Hee... Eee Mardin'e neden gidiyorsunuz diye sormuştum. Mardinliyim, pek çoğunu tanırım. Oralı değilsiniz. Gezmek için mi?
- Yok, hayır. Biz cenaze için gidiyoruz. O yüzden dağınığız biraz.
- Anladım. Başınız sağ olsun.
- Sağ olun.
Gülce camdan bulutları izleyen oğlunun saçlarını okşadı. Adam içerisinde kabaran merakı durduramadı.
- Şey... Acaba kim vefat etti? Yani bir akrabanız galiba? Cevap vermek istemezseniz anlarım.
- Eşim... Eşimi kaybettik. Şimdi de ailesinin yanına onu gömmeye gidiyoruz.
Gülce'nin söylediği her kelime bir tokat gibi patladı Ömer'in yüzünde. Kocasını kaybetmiş bir kadın, oğluyla beraber eşinin cenazesine katılmak için ailesinin yanına gidiyordu. Başka soru soramadı. Gülce oğluyla meşgul oluyordu. Çocuk uçağa bindiklerinden beri ağzını açmamıştı.
- Özür dilerim.
- Önemli değil. Nerden bileceksiniz ki? Söylemek değil ağır olan hem. Biz bunu yaşıyoruz.
Ömer yolculuk süresince yanında oturan kadını düşünmeden edemedi. Öyle güzeldi ki... Bir o kadar da bahtsız... Halbuki kocası ne şanslı bir adammış. Güzel bir karısı, sevimli bir oğlu varmış. Neler olmuş olabilirdi ki. Bir adam neden bunları bırakmak zorunda kalabilirdi. Kendisinin yalnızlığını düşününce... Adama üzüldü. "Ne güzel bir hayatı varmış oysaki."
Uçak havaalanına indi. Gülce oğluyla beraber valizlerini alıp havaalanında çıkmaya çalışıyordu. Şu saçma, ağır valiz izin verseydi tabi. Aslan'ın mutlu olacağı her şeyi alayım derken dünyayı sokuşturmuştu içine. Bacağına çarpa çarpa taşımaya çalışıyordu şimdi.
- Yardım edebilir miyim?
Ömer güçlükle valizi taşımaya çalışan kadını gördü.
- Yok, teşekkür ederim. Ben hallederim.
- Kapıya kadar bari yardım etmeme izin verin. Hem siz çocuğu tutarsınız.
Ömer'in elinde küçük bir el çantası vardı. Gülce yardımı kabul etti. Bir elinde Cesur'un çantası varken diğeriyle de oğlunun elini tuttu. Kapıya çıktıklarında bir adam yanındaki adama doğru koşup eline sarıldı.
- Ömer Ağam! Öpeyim ağam! Yolculuğunuz iyi geçti mi?
- Sağol, sağol. Gerek yok.
Ömer, Gülce'ye döndü.
- İsterseniz sizi gideceğiniz yere götürebilirim.
- Yok, teşekkür ederiz. Bizi almaya geleceklerdi. Gelmişlerdir belki de.
- Kim gelecekti? Tanıyor musunuz?
- Bilemiyorum ama buradadırlar heralde. Değillerse de eli kulaklarındadır.
- Gideceğiniz yeri biliyor musunuz?
- Pek sayılmaz. Dedim ya bizi alacaklar, sağolun.
- Valla sizi böyle burda bırakamayız. Siz benimle gelin, ben sizi gideceğiniz yer neresiyse bırakırım.
- Çok sağolun gerçekten. Ama daha fazla ısrar etmeyin isterseniz. Biz burada bekleyelim.
- Peki, nasıl isterseniz. Görüşmek üzere...
Gülce hafifçe kafasını salladı. Ömer arabasına binip uzaklaşırken bu kadını hayatında bir kere daha görmeyi diledi.MERHABALAR. BIR BOLUMLE DAHA KARŞINIZDAYIM. KUSURA BAKMAYIN DUGUN ARIFESI YENI BOLUM GECIKTI BIRAZ. HASTALIK DA AMAN VERMEYINCE BUGUN YAZABILDIM. UMARIM BEGENIRSINIZ. HEPINIZI SEVİYORUM. OYLARINIZI VE YORUMLARINIZI ESIRGEMEYIN LUTFEN.
AYRICA WATTY 2020'YE EFSUN HANIM KITABIMLA KATILDIM ONUN ICIN DE DESTEKLERINIZI BEKLİYORUM.
SAGLIKLA KALIN. ✋🤗
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜLCE
General FictionBirbirinin kanına susamış, ezeli düşman iki aile... Yıllardır saklanan bir sır... Sırları ve çocuğuyla beraber bu iki ailenin arasında kalmış bir kadın... Gülce bu keşmekeşin içerisinden oğlunu çıkarabilecek mi? Yoksa imkansız da olsa içinde filizle...