İki

3 2 0
                                    


Eylül, İzmir

   Gözlerimi açtığımda hiç tanıdık gelmeyen bir yerde olduğumu fark ettim. Yabancı bir odanın, yabancı yatağında, yabancı duvarlara bakarak uykumdan uyandım. Omzumda duran yabancı bir el sanırım neden burada olduğumu özetliyordu. Omzumdaki eli yavaşça üzerimden aldım ve ağır adımlarla doğrularak yataktan kalktım. Yerde duran tanıdık iç çamaşırları gördüm ve alıp üzerime giydim. Yatakta uyuyan adama dönüp baktığımda ise dün geceden hatırlar gibi oldum. Fakat burası hakkında hiçbir bilgim yok. Nasıl geldim? Ne zaman geldim? Daha sonra odanın içinde çantamı ve kıyafetlerimi aradım. Bulamayınca da diğer odalara bakmak için odadan çıktım. Salona geçtiğimde koltuğun üzerinde elbisemi gördüm ve üzerime geçirdim. Koltuğun önünde duran cam sehpanın üzerinde dün gece ne yaptığımızın kanıtları duruyordu. Daha sonra kapının dibinde duran çantam ile ayakkabılarımı gördüm ve çantamı alıp içinden telefonumu çıkarttım. Babam ve Ece'den gelen onlarca cevapsız aramalar vardı. En son aramanın yaklaşık on dakika önce Ece'den gelmiş olduğunu gördüm ve hemen Ece'yi aradım. Telefonunun ilk çalışında açtı. Heyecanlı ve ürkek ses tonu ile "Eylül, neredesin kızım sen?" dedi.

"Dün gece ki çocukla kalmışız. Sanırım onun evi burası. Sen ne yaptın?"

"Bende geç saatlere kadar takıldım ama sonra yalnız döndüm eve."

"Kafam kazan gibi olmuş. Nerede olduğumu bile bilmiyorum."

   O sırada perdeyi sıyırıp dışarı doğru baktım. Alsancak'ta olduğumuzun farkına vardım. Dün gece Öküz'de olduğumuza göre fazla uzak bir yere gelmemişiz. Evin içine dikkatlice göz gezdirdiğimde ise buranın günlük kiralanmış bir ev olduğunun farkına vardım.

"Tamam, hadi bin taksiye gel bana."

"Önce bir eve uğramam lazım. Sonra gelirim sana."

"İyi o zaman sen bilirsin, haberleşiriz."

   Telefonu kapattım ve koltuğun üzerine uzandım. Biraz alnımı ovuşturduktan sonra duvardaki saate baktım. Saat on ikiye geliyordu. İçerideki uyanmadan buradan tüymeliydim. Umarım telefon numaramı vermemişimdir diye düşünürken kapının orada yaklaşık iki metre boyunda yarı çıplak bir adam boru gibi sesiyle "Günaydın güzelim." dedi ve salak salak karşımda sırıtmaya başladı. Bende yalancı bir tebessüm ile "Günaydın." diyerek cevap verdim. Daha sonra koltuktan kalktım ve çantamı alıp ayakkabılarımı giymek için dış kapının bulunduğu yere doğru gittim.

"Hemen gidiyor musun?"

"Evet, evden aradılar. Babam ağzıma sıçacak gitmezsem."

   Pişkin pişkin sırıtmaya başladı tepemde duran dev adam. "Bu akşam görüşür müyüz?" dedi. Ayakkabılarımı giydim ve ayağa kalktım, cevap vermek istemediğimden dolayı telefonu çıkartıp ekranına baktım ve tekrar çantama koydum. Dış kapıyı açtım ve hiçbir şey demeden çıkmak için hamle yaptım. "Akşam ararım seni." dedi ve o an yüzüm ekşidi. Yalandan bir tebessüm daha fırlatarak "Olur." dedim ve merdivenlerden hızlıca inmeye başladım. Arkamdan tekrar seslendi boru sesli adam, "Telefon numaranı vermeyecek misin?" dedi ve bu cümleyi duyduktan sonra gerçek anlamda yüzüm güldü. "Ben seni bulurum." dedim ve hızlı adımlarla merdivenlerden aşağıya indim ve karşı caddeye geçip taksi beklemeye başladım.

   Yıllar önce, bizim apartmanın kapıcısının oğlu Mehmet Emin'e aşık olmuştum. O zamanlar Üniversite sınavlarına hazırlanıyorduk. Ders çalışmak için sürekli bize çağırıyordum ama o çok utangaç biri olduğu için bazen gelmek istemeyip bahaneler üretiyordu. Bir gün bizde ders çalışırken Mehmet Emin'i dudaklarından öpmek istedim. Çok heyecanlandı ilk başta, ama sonra gözlerini kapayıp dudaklarını uzattı. Bende onun bu halini görünce dayanamayıp kahkahayı bastım. Çok utandı ve defterini kitabını bırakıp koşa koşa çıktı evden. Ondan sonra bana hiç selam vermez oldu. Daha sonra İstanbul'da bir okul kazandı ve gitti. Ben de o sene Ege Üniversitesini kazandım. Bu artık hiç görüşemeyeceğiz anlamına geliyordu. Birkaç ay sonra da Mehmet Emin'in ölüm haberini aldık. Yolun kenarında üzerinde beş bıçak darbesi ile ölü bulunmuş. O gün o haberi aldığımda çok kötü oldum. Benim yüzümden öldüğünü düşünmeye başlamıştım. Birkaç hafta odamdan dışarı adım bile atmadım. Ona her ihtiyaç duyduğum zaman o gün attığım kahkaha aklıma geliyordu. Bu kahkaha her aklıma geldikçe beni güldürmüyor ve aksine içimi parçalıyordu. O günden sonra da karşıma hiç Mehmet Emin gibiler çıkmadı. Ben o yüzden her ilişkimde bir Mehmet Emin aradım. Her bulamayışımda da farklı kişilerle beraber oldum. Ama hiçbiri bir Mehmet Emin olamadı. Ben birini sevdim. Önce beni terk etti, sonra şehri terk etti. Daha sonra da sokak kenarında beş bıçak darbesi ile ölü bulundu.

Nasıl Bir Acısın Sen?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin