Eylül, İzmir
Sabahın erken saatlerinde evdekilere hiçbir şey demeden çıkıp, Ece'nin kapısına dadandım. Ece kapıyı açtı ve içeri geçtik. Odaya geçtiğimde masada boş bira şişelerini gördüm. Çantamı koltuğa savurduktan sonra üzerimdeki ceketi de çıkartıp çantamın üzerine doğru fırlattım "Kim vardı lan dün akşam?" dedim ve koltuğa yayıldım.
"Hakan, geldi. Ufak tefek bir şeyler getirdi. Biraz takıldık sonra da gece geç saatte çıktı."
"Dün akşam konuştuğumuzda bana bir şey söylemedin."
"Kafam çok güzeldi valla, bak sana da ayırdım."
Ece odasına geçti ve elinde bir torba ile geldi. Torbanın içinde en az beş sigaralık mal vardı. Bir anda gözlerim yerinden fırladı ve torbayı elinden kaptım.
"Parayı nereden buldun lan?"
"Para vermedim ki, getirdi öylesine."
"Vay anasını satayım, nasıl bir iş bu anlamadım ben. Çocuk bana parasıyla suratı bir karış zorla mal satıyor. Sana gelince bedavaya veriyor. Aşık mı ulan bu sana?"
Ece, saf gibi gülmeye başladı. Dışarıdan baktığınızda "çok saf bir kız" diye tanımlarsınız Ece'yi. Ama onu tanıdıktan sonra bunu düşündüğünüze bin pişman olursunuz.
"Onu bunu bilmem ama çok iyi sevişiyor."
"Yeme lan beni sevişecek onca kişi var, sana mı kaldı? Kesin âşık."
"Ulan adamın karşısındaki hizmet kusursuz tabi. O da bu hizmeti en doğru şekilde değerlendiriyor. Biz de yolumuza bakıyoruz. Mırın kırın etme takıl işte."
Nereden ve kimden geldiği aslında hiç umurumda değildi. Ece hemen bir çiftli sarmaya başladı. Ben de onu beklerken bir sigara yaktım. O sırada masada duran fotoğraf gözüme çarptı. Bu fotoğraf Ece ile benim tanışmamızın sebebidir. Fotoğraf uzun yıllar önce bir lunaparkta çekilmişti. Ece o fotoğrafta bebek arabasında yatan ufak bir kızdı. Bebek arabasının başında da anne ve babası vardı. O gün gittikleri lunaparkta anı olsun diye böyle bir fotoğraf çektirmişlerdi. İşin ilginç kısmı ise benimde o fotoğrafta bulunmamdı. Ece ve ailesini o zamanlar hiç tanımıyordum ama aynı fotoğraf karesindeydik. O fotoğraf karesinde üzerimde kırmızı elbise ile parmağımı ağzıma sokmuş Ece ve ailesine şaşkınlıkla bakıyordum. Bu fotoğraftan yıllarca haberim olmamıştı. Üniversitede ise ortak bir arkadaşımız sayesinde Ece ile tanıştık. Daha sonra Ece'nin sosyal medya hesabından bu fotoğrafı paylaştığını gördüm. İlk önce inanamadım sadece benzerlik diye düşündüm. Daha sonra annem ve babama gösterip fotoğrafı doğruladım. O fotoğrafta yer alan minik kız tam olarak bendim. Yıllar sonra tesadüf eseri bunu fark etmem benim için mükemmel bir şeydi. Sanki bir define bulmuş gibi mutlu olmuştum. Hemen bu fotoğrafın açıklamasını Ece'ye yaptım. O da inanılmaz bir derecede şaşırdı. O fotoğraf sayesinde de arkadaşlığımızın yakınlık derecesi kat kat arttı. Ece, şuan hayatımdaki en değerli arkadaşım ve asla kopmayacak bir bağımız var. Bu gerçekten çok güzel bir duygu, tarifi çok zor anlatılacak bir his.
İkimizin de kafası çok güzel olmuştu. Koltukta resmen baygın bir şekilde yatıyorduk. Ev yansa umurumuzda değildi. Her şey o kadar umurumuzda değildi ki, isterse dünya yansın! Kafamı çevirip Ece'ye doğru baktım. Ece, masadaki sigara paketini bir ters bir düz çevirerek sessiz bir şekilde zamanı öldürüyordu. "Ece" dedim kısık bir ses tonu ile. Hafifçe kafasını çevirip bana baktı.
"Şu fotoğraftaki olaya hala inanamıyorum biliyor musun?"
Gülümsedi ve fotoğrafa baktı. Kafamız o kadar güzeldi ki yerinden kalkıp fotoğrafı eline alacak hali bile yoktu. Gözleri ile fotoğrafı inceledikten sonra "Eylül, sen beni yemiyorsun değil mi? Gerçekten o sen misin?" dedi, gülümseyerek. Bu cümleyi ciddiyet ile kurmadığını biliyordum. Belki de ciddi anlamda bu soruyu kendi içinde çok kez sorgulamıştır. Eğer bunu gerçek anlamda düşünüyorsa bile alınıp gücenmem ve kendisine hak veririm. Çünkü inanılması zor bir olay bu. Ben de zamanında çok kez sorgulamıştım kendimi, gerçekten ben miyim diye.
"Eğer ben erkek olsaydım, seninle tanışmak için bu olay güzel bir bahane olurdu. Sende biraz mal olduğun için kesin inanırdın buna."
"Eğer yakışıklıysan inanırdım tabi ki. Ama tipsiz biriysen fotoğrafı yakıp atardım."
Birbirimize sarılarak gülümsemeye başladık. Her şey gözüme o kadar güzel görünüyor ki, bir anda ellerimi Ece'nin suratında gezdirmeye başladım. Sanki ipekten bir tende ellerimi gezdiriyor gibiydim ve bu yaptığım çok hoşuma gidiyordu. Güzel gülüşlerinden bir miktar tatmak istedim ve dudaklarına ufak bir öpücük kondurdum. O an sanki ince bir buz tabakasında dudaklarımı gezdiriyormuşum gibi hissettim. Bu öpücükten sonra gülüşleri daha da samimileşti ve dudaklarını dudaklarımda gezdirmeye başladı. İşte o buz tabakaları yavaş yavaş çatlıyordu. Her temasta eriyordu tüm buzlar. Birkaç saniye süren bu öpüşmeden sonra kafamı Ece'nin göğsüne koyup kokusunu içime çektim ve öylece orada kalıp etrafı izlemeye başladım.
Ece ile zaman zaman bu tarz kaçamaklarımız oluyor. Her yakınlaşmam da ise bu zamana kadar birlikte olduğum erkeklerden daha fazla huzur buluyorum. Galiba güvendiğim tek arkadaşım olduğu için kendimi ona huzur içinde emanet edebiliyorum. Bundan da bu zamana kadar hiç pişmanlık duymadım, duyacağımı da zannetmiyorum.
Ece'nin göğsünde yavaş yavaş gözlerim kapanmaya başladı. Ellerini omzumda ufak dokunuşlarla gezdirirken "Ben gerçekten kendimi sana ait hissediyorum, biliyor musun?" dedi ve ben de bir anda kapanmakta olan gözlerimi açıp Ece'nin hissedeceği bir şekilde gülümsedim. Eli ile sırt kısmımı okşadı ve "Eylül?" diye seslendi. "Efendim?" dedim ve gelecek soruya odaklandım.
"Birlikte yaşayalım mı?"
"Zaten pek bir fark yok, sürekli burada takılıyoruz."
"Ben bazı zamanlar kendimi gerçekten çok yalnız hissediyorum. Yalnızlık hissini gidermek içinde bu zehirlerden kullanıyorum. Ben bir kerede yalnızlığımı somut bir şekilde gidermek istiyorum. Güvenecek birini yanımda istiyorum."
Ece'nin bu konuşması beni ciddi anlamda duygulandırdı. Çünkü ara ara ben de Ece'nin hissettiği şeyleri hissedip çözüm olarak Ece'nin yaptığı şeyleri yapıyordum.
"Seni çok iyi anlıyorum ama benim durumumu da biliyorsun. Ben o evden uzun süre ayrı kalamam. O kadın babama nasıl davranır kim bilir. Üstelik babamın da benden ayrı kalmak fikrine sıcak bakacağını düşünmüyorum."
Bu sözlerimde sonra doğruldum ve avucumun içine Ece'nin ellerini koydum. O kadar güzel bakıyordu ki suratıma sanki gördüğü şey ben değildim. Gördüğü şey huzurdu sanki. Bir insanın gözlerinin içine bakarak huzuru hissetmek kadar güzel bir şey yoktur. Ece benim bunca yıl içinde hem huzurum oldu, hem annem oldu, hem kardeşim oldu hem de sevgilim oldu. Ben bu kadar güvendiğim birini asla üzmek istemiyordum. Umarım beni anlayış ile karşılayacaktır. Ece bana bakarken ufak bir tebessüm ile güldü.
"Beni erkeklerden kıskandığın oluyor mu hiç?"
Bu soru çok komiğime gitmişti. Evet, Ece'yi çok seviyordum, çok güveniyordum ama erkeklerden kıskanamıyordum. Hatta bir erkekle beraber olunca onun adına seviniyordum. Sonuçta karşı cinsleri ile belli başlı ihtiyaçlarını her kadın gidermek ister. Ama ne yalan söyleyeyim, içimden de "Hayır kıskanmıyorum." diyesim de gelmiyordu.
"Aslına bakarsan çok kıskanmıyorum. Neden diye soracak olursan da, cevabını çok net veremem. Erkeklerle mutlu olma ihtiyacın olduğunu düşünüyorum ben."
"Ben seni çok kıskanıyorum ama."
"Ama biliyorsun ki ben de erkeklerden hoşlanan biriyim. Senden başka hiçbir kız ile seninle yaşadığım yakınlaşmaları yaşamıyorum. Sana güvendiğim için ben bu yakınlaşmaları yapıyorum."
"Ben aslında öyle düşünmüyorum. Senle yaşadığım ilişki erkeklerle yaşadığım ilişkiden daha mantıklı ve huzurlu geliyor. Başka bir kadınla bunu denemedim ama sanırım kadınlardan daha fazla hoşlanıyorum ben."
Ece'nin bu düşüncelerine saygı duyuyordum ama bir şeyler söyleyerek onu da üzmek istemiyordum. O yüzden sadece gülümsedim ve Ece'nin dudaklarına bir anda yapıştım. Ellerimi kalçalarında gezdirip birden boynunu öpmeye başladım. Bu durumdan son derece mutlu olduğunu hissedebiliyordum. Açıkçası ben de sadece Ece mutlu olsun diye bunu yapıyordum. Ece belimden tutup beni kendinden uzaklaştı. Önce kendi üzerindekini sonrada benim üzerimdeki bluzu çıkartıp üzerime doğru geldi. Ben sırt üstü koltuğun üzerine yayıldım. Ece'nin mutluluk içindeki suratına bakmak yerine tavana doğru gözlerimi dikip kontrolü Ece'nin ellerine verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nasıl Bir Acısın Sen?
RomanceBazı insanların yaşam alanı yalanlarla çevrilidir. Kimi yalanlar mutlu eder, kimileri tutsak. Tutkulu bir aşkın içine yalan karışırsa, aşk biter. Yalanlara inanarak aşık olan, sonunda acı çeker. Acının sebebi ya kaderdir ya da intikam. İntikam uğrun...