Ece, İzmir
Dün gece Eylül ile koltukta uyumuşuz. Gözlerimi açtığımda çıplak bedenimin üstünde beyaz tozlar vardı. En son ne yaptık nasıl uyuduk hiç hatırlamıyorum. Ama aklıma kazınan tek bir şey var, o da dün akşamki itirafım. Eylül'e karşı olan hislerimi açıkladım ama Eylül'den bu hislerime karşılık gelmedi. Sadece beni mutlu etmek içinmiş bana olan yakınlaşmaları. Uzun süre Eylül'e baktım. Koltuğun köşesine kıvrılmış uyuyordu. O kadar güzel gözüküyordu ki bana yavaşça yüzüne doğru eğilip alıp verdiği nefesine odaklandım. Nefesini içime çektim ve ufak bir öpücük kondurdum dudaklarına. Bu öpücüğüm onu uyandırmadı ben de yerden ve koltuğun üzerinden kıyafetlerimi toplayıp giyindim. Eylül'ün üzerini de yatak odamdan getirdiğim pike ele örttüm. Güzel bir duş almak için odamdan temiz kıyafetler alıp banyoya geçtim. Duşun altında bedenim ıslanırken düşündüğüm tek şey Eylül'dü. Kendimi resmen aldatılmış, kandırılmış, terk edilmiş gibi hissediyordum. Bu his bana o kadar ağır geliyordu ki yaşadığım hayata sığamıyordum. Eylül dün geceye kadar benim için dünyayı yaşanılabilir bir hale getiren kişiydi. Şimdi ise Eylül, yaşadığım dünyaya beni sıkıştıran bir kişi oldu. Ben artık boğuluyorum.
Duşumu aldıktan sonra üzerimi giyinip balkona çıktım. Eylül halen daha uyuyordu. Balkonun beton zeminine sırt üstü uzandım ve bir sigara yaktım. Sigarayı her içime çekişimde Eylül gözümün önüne geliyordu. Dumanı her üflediğimde ise yok oluyordu. Belki de bu sahne hayatımı özetliyordu. Bu zamana kadar kısa süreli mutlulukla hep yüzümü güldürdüm. Sanırım son gülüşümü de Eylül ile yaşadım.
Ben ailemi hiç bana ait hissedemedim. Onların tek çocuğu olmama rağmen hep istenmeyen bir evlat oldum. Zaten annem ve babam ben doğduktan altı ay sonra evlenmişler. Bu da açıkçası istenmeyen bir evlat olduğumu doğruluyor. İlk aşkımı anlatacak, bana sarkıntılık edenleri korkutacak, sevgilimden ayrıldığım zaman dizlerine uzanıp ağlayacak, hayatıma giren erkekleri tanıştıracak bir ailem olmadı benim. Sınıfı başarıyla geçtiğimde hediyeler alan, sınıfta kalınca beni azarlayan ya da destek çıkan, dışarıda geç saatlere kadar kalınca merak edip arayan, eve geç saatte gelince nerede olduğumu sorgulayan bir ailemde olmadı benim. Bu yüzden çoğunlukla mutluluklarımı ailemden uzaklarda geçirdim. Ve o gün geldi, Eylül girdi hayatıma. İlk zamanlarda birbirimizden pek hoşlanmasak ta ilerleyen zamanlar da hayatımda anlamlı bir şekilde yerini aldı. Eylül, benim hep en iyim oldu. En iyi arkadaşım, en iyi sırdaşım, en iyi yoldaşım, en iyi sevgilim... Onu çok sevdim ben. Böyle gökyüzüne taşacak kadar sevdim. Ona karşı tüm duygularımı kabarttım ve yalnız onunla mutlu olmak istedim. Hayatıma girip çıkan erkeklerden çok daha fazlası vardı onda. Hayatımdaki çoğu eksikleri tamamlayan parçalara sahipti. Tam bir eksiğim kalmıştı ki, maalesef onu tamamlayacak cesarete sahip olamadı. O andan sonra ben daha da fazla eksildim ve yavaş yavaş kaybolmaya başladım.
Balkondan kalkıp içeri geçtim. Eylül'ü biraz daha izledikten sonra parmak uçlarımla dudaklarına dokundum ve banyoya doğru ilerledim. Banyo dolabının içindeki ufak metal kutuyu çıkardım. İçinde şırınga, iğne, lastik ve eroin vardı. Kutuyu küvetin içine koyduktan sonra mutfaktan bir kaşık alıp tekrar banyoya geldim. Üzerimdekileri çıkartıp sadece iç çamaşırları ile kaldım ve o şekilde boş küvetin içine oturdum. Şırınganın poşetini açıp iğnesini taktım ve küvetin kenarına koydum. Daha sonra mutfaktan aldığım metal kaşığın içine yüksek miktarda eroin koyup çakmakla ısıtmaya başladım. O ısınırken Eylül'ün uyanmaması için dualar ediyordum. Kısa bir süre sonra ısındı ve enjektör ile yüksek miktarda çektim. Kutudan çıkan lastik ile kolumu sıkıştırdıktan sonrada enjektörü koluma yavaşça batırıp içindeki zehri damarlarım ile buluşturdum. Lastiği çözdüm, enjektörü küvete bıraktım ve kafamı geriye doğru yasladım. Tüm hayatım gözlerimin önünden akıp gitti. Sanırım bu benim altın vuruşum oldu. "Eylül... Eylül..." diye sayıklarken kapının zorlandığını fark ettim. Kapının "Ece! Ece!" diye yumruklandığını duyuyordum. Ama artık çok geçti, o yumrukları dün kalbime kalbime vurduğundan şuan kalbim durmak üzereydi. Yavaş yavaş gidiyordum, daha mutlu olabileceğim yerlere...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nasıl Bir Acısın Sen?
RomanceBazı insanların yaşam alanı yalanlarla çevrilidir. Kimi yalanlar mutlu eder, kimileri tutsak. Tutkulu bir aşkın içine yalan karışırsa, aşk biter. Yalanlara inanarak aşık olan, sonunda acı çeker. Acının sebebi ya kaderdir ya da intikam. İntikam uğrun...