Tarık, İstanbul
Giriş kapısının bulunduğu duvara sırtımı dayamış sahnede çalan grubu dinleyerek ayağımla ritim tutuyordum. Dışarıdan bakıldığında eğlenceli gözüküyormuş gibi bir halim vardı. Ara sıra Engin ile göz göze gelip ufak mimiklerle anlaşıyor gibiydik. Ama birbirimize karşı ağzımızı bıçak açmıyordu. Sadece gelecek telefonlara odaklanmıştık. Yaklaşık beş dakika önce Sedef aradı ve Almanya'ya giden uçakların hiçbirinde bir problem meydana gelmediğini bildirdi. Babamdan haber alamayalı yaklaşık on beş saat olmuştu ve biz durumu polislere bildirmedik. Annem yaklaşık yirmi üç defa polisi arayalım demesine rağmen ben biraz daha bekleme taraftarıydım.
Engin yanıma geldi. Yaklaşık on metre uzaklıktaki masayı gösterip, "Abi şu masa boşaldı, istersen otur orada." dedi. "Yok, böyle iyiyim ben." dedim ve telefonumun çaldığını fark ettim. Meraklı gözlerle telefonu cebimden çıkartıp ekranına doğru baktım arayan babamdı. Engin ile beraber karşılıklı gülüştük ve koşar adımlarla kapının önüne çıkıp telefonu açtım. Biraz tedirgin biraz da öfkeli bir ses tonu ile "Baba, kaç saattir neredesin sen?" dedim ve karşı taraftan gelecek sese odaklandım. Gayet düzgün ve sakin bir ses tonu ile babam cevap verdi.
"Uçaktan indiğimde şarjım bitmişti. Sonra toplantıya geçtim, toplantıdan sonra yemek falan derken telefonu şarja takmak aklıma gelmedi, şimdi oteldeyim anca telefonu şarja takabildim."
"Annemi aradın mı?"
"Hayır, ilk seni aradım."
"Tamam, baba konuşuruz biz sen hemen annemi ara bende Sedef'e de haber veriyorum."
Telefonu kapatıp hemen Sedef'i aradım. İlk çalışında açtı telefonu.
"Sedef, babamla konuştum. Merak edilecek bir şey yok."
"Neyse ki bir problem yok."
"Şimdi annem ile konuşuyor, biraz sonra sende ararsın bir konuş bakalım sana haber vermeden niye gitmiş."
"Tamam, Tarık Bey. Teşekkür ederim bilgi verdiğiniz için."
Telefonu kapadım ve arka cebime doğru koydum. Daha sonra ön cebimden sigaramı ve çakmağımı çıkartıp yaktım. İçime çektiğim ilk duman son on beş saattir içime çektiğim en rahatlatıcı nefes olmuştu. Bulunduğumuz sokak bugün çok kalabalıktı. Badıgard Aykut içeri damsız girmeye çalışan üç gence laf anlatmaya çalışıyordu. Bense onların o halini görünce gülümsüyordum. Yanıma Engin geldi "Ne olmuş Abi?" dedi, Engin'in ensesinden tuttum ve yanıma doğru çektim "Şarjı yokmuş oğlum ne olacak başka." diyerek gülümsedik. Engin ensesinden elimi kurtarıp bana doğru baktı ve iki parmağı ile "mükemmel" kelimesini anlatan bir işaret yaptı.
"İçerisi bomba gibi abi. Şimdi başka grup çıkacak onlarda çok iyilermiş."
"Neden başka grup çıkıyor ki?"
"Demiştim ya sana abi, bugün bir grup doğum günü kutlaması yapıyor. Onların arkadaşlarıymış, üç dört şarkı söyleyip inecekler."
Elimi Engin'in omzuna attım. "Hadi gel biraz dinleyelim bakalım." dedim ve sigara izmaritini ayaklı kül tablosuna bastırıp Engin ile omuz omuza içeri girdik.
Çıkan grup Duman'ın "Beni Yak" şarkısını söylemeye başladı. Bende barın oradaki boş sandalyeyi gözüme kestirip oraya oturdum. Grup gerçekten güzel çalıp söylüyordu. Etrafa göz gezdiğimde ise bir grup insanın omuz omuza verip bir sağa bir sola sallanarak, bir çiftin sarmaş dolaş dans ederek ve öpüşerek, bir kısmının da ellerini havaya kaldırıp bira şişesini sallayarak şarkıya eşlik ettiğini gördüm. Benimde moralim gayet düzgündü ve bende şarkıya eşlik ediyordum. Grup şarkıyı bitirdikten sonra iyi bir alkış aldı ve alkışlar sonlandıktan sonra grubun solisti konuşmaya başladı.
"Çok teşekkürler. Burada bulunma amacımız çok sevdiğimiz bir arkadaşımızın bugün doğum günü olmasıdır. İşte tam karşımda duran o kişi için bir alkış rica ediyorum sizden."
Mekanın yarısından fazlası alkış ve ıslıklarla bu isteği geri çevirmedi. Solist konuşmasına devam etti.
"Bu dostum ile yıllara dayanan bir bağlılığımız var. Bu dostluk süremizde onun sergilemekten kaçındığı bir yeteneği olduğunu biliyoruz. Bu yeteneğini bu özel gününde kullandırtmak istiyoruz ve sıradaki şarkıyı da çok iyi bildiğini bilerek o kişiyi alkışlarla sahneye davet ediyoruz."
Alkışlarla beraber kızın utana sıkıla sahneye çıkışını gördüm. Sahnedeki soliste sarıldıktan sonra mikrofonu iki eliyle kavradı. İlk dikkatimi çeken uzun sarı saçlarıydı. Gayet uzundu saçları neredeyse diz kapaklarının hizasına geliyordu. Üzerinde ise çiçekli ve oldukça renkli bir elbisesi vardı. Sahnede gerçekten çok güzel bir kadın duruyordu. Yüzünden gülücükler hiç eksik olmuyordu, üstüne üstlük gözleri kocaman ve masmaviydi. Bembeyaz tenine vuran renkli ışıklar ise onu resmen büyülüyordu. Onu yüksek ses ile destekleyen ve tebrik eden arkadaşlarına karşı utangaç bir yüz ifadesi ile karşılık veriyordu. Elinin tersi ile saçlarını havalandırıp arka tarafa doğru attı ve arkasında duran orkestraya bakıp şarkıya girmek için onay aldı. Gitar eşliğinde "Ne oldu, karıştı her şey..." diye giriş yapıp şarkıyı söylemeye başladı. Söylediği şarkı Mor ve Ötesi grubunun "Anlatamıyorum" şarkısıydı ve ben bu şarkıyı çok seviyordum. Kimseye aldırış etmeden, gözlerimi ondan ayırmadan, tüm dikkatimi ona vererek ufak dudak hareketleri ile şarkıya eşlik etmeye başladım. Gerçekten kusursuzdu. Kusur kelimesinin varoluşunu tamamen unutturacak bir kusursuzluğa sahipti. Beni haddinden fazla etkilemişti. Mekandaki insanlarda zannediyorum ki çok etkilenmiştir ama benim umurumda değildi. Kafamı çevirip insanlara bakma zahmetinde bile bulunmak istemiyordum. Gözlerimi ondan ayırmak istemiyordum. Sahneye ülke kurmuş gibi bir hali vardı. O kadar bütün, o kadar adaletli, o kadar paylaşımcı ve o kadar güzel...
Sahnedenindikten sonra her şey gözüme daha güzel gözükmeye başladı. Kulaklarıma gelen seslerartık daha güzel, aldığım nefes daha anlamlı, gördüklerim ise mükemmeldenibaretti. Peki, bunun adı aşk mıydı? Nereden bilecektim, kime soracaktım? Benhayatım boyunca hiç aşık olmamıştım. Aşık olunca karnında bir sıcaklık oluşuyordiye duymuştum. Benim her yanım ateş gibi yanıyordu. Aşık olunca kalbin hızlıhızlı atıyor diye söylentiler var. Sanki beş dakika önce kalbim bedenimi terkedip gitmişti. Peki, adı neydi? Bana onca güzelliği sunan kadının adı neydi?
SEZON FİNALİ***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nasıl Bir Acısın Sen?
Любовные романыBazı insanların yaşam alanı yalanlarla çevrilidir. Kimi yalanlar mutlu eder, kimileri tutsak. Tutkulu bir aşkın içine yalan karışırsa, aşk biter. Yalanlara inanarak aşık olan, sonunda acı çeker. Acının sebebi ya kaderdir ya da intikam. İntikam uğrun...