"Gerekirse camdan atlarım," lafını keşke üç kez düşünerek söyleseydim, diyeceğim bir olay olmuştu. Görkem'lerin evine vardığımızda, elimdeki çantamı Görkem almış, ben de bana gösterilen yere oturmuştum. İlk başta sanki yeni gelinmişim gibi hissetsem de bir kaç dakika sonra Görkem'in annesi yanıma oturup
"Ee nasıl gidiyor bakalım?" Demişti. Bir süre konuştuktan sonra aşırı uykum geldiğini fark edip, misafir odasının yolunu tuttum. Bizim beyler çoktan oyun atmaya başlamış yan odada kıyamet kopsa duymayacak şekildelerdi.
O sıra Aras'ın beni bir kaç defa aradığını gördüm. Geri aramaya karar verip uzun uzun dıt sesi duyduktan sonra telefonu kapatacakken telefonu açtı.
"Melodi?"
"Biraz meşguldüm de, anca telefonu elime alabildim. Üzgünüm."
"Sorun değil. Sanırım bu aralar hastanede bir dosta ihtiyacım var."
"Yarın okul çıkışı gelebilirim sanırım?"
"Evet olur, güzel olur."
"Anlaştık o zaman." Bunu derken tırnaklarımı kemiriyordum. Hatta olması gerektiğinden daha fazla kemirmiştim.
"Aa şey, orda mısın?"
O sıra, sanki söylemek istediği bir şey varmış da, söyleyemiyormuş gibiydi. Ama onu zorlamak istediğim en son şey bile olamazdı.
"Evet, kusura bakma, dalmışım."
"Neyse, tamam yarın görüşürüz o zaman öpüyorum seni, doktor geldi." Deyip telefonu kapatmıştı. Ondan sonra benim için ayrılan yatağa yatıp etrafa bakmaya başladım. Aşağıya da iki tane yer yatağı yapıldığını gördüğümde hem şaşırmış, hem de gülmüştüm. Koskoca Sarp Beyin oğlu Buğra, yer yatağında yatacaktı! Vay anasını! Kıkır kıkır gülerken, telefonum yine titremişti. Bu sefer arayan annemdi.
"Nereye gittiniz siz?"
"Sana da merhaba."
"Nereye gittiniz diyorum?"
"En son bizi kovmuştunuz ama?"
"Çabuk eve geliyorsun, o Buğra ne yaparsa yapsın!"
"Gelmek istemiyorum."
"Çabuk ol dedim!"
"Buğra'yı alır gelirim."
"İyi, ne bok yerseniz yiyin!"
Deyip telefonu kapattı. "Hay telefonuna sokayım!" Diye bağırıp uçak moduna aldım. Sonra da Buğra'ların yanına oyun oynamak için gittim.
Akşam olana kadar aralıksız oyun oynadığım için vücudum ağrımış olsa da, Akif'in Buğra'yı arayıp beni istemesiyle kendime geldim.
"Alo Melodi? Yola çıktınız mı?"
O sıra, hala birilerini öldürmeye çalışıyordum.
"Bir beş dakikaya çıkarız Akif, alınacak bir şey varsa alalım?"
"Hayır, bekliyoruz biz yemek hazır."
Deyip telefonu kapattıktan sonra, oyunu bitirir bitirmez Buğra'ya bağırmaya başladım.
"Ne var lan?"
"Yemek saati geldi, gitmiyor muyuz?"
"Banane abi, yatmam ben!"
"Git masanın üstünde yat o zaman!"
Derken, odaya girip ikisinin omzuna da elimi koydum.
"Arkadaşlar bu muhabbeti yemekten döndükten sonra yapsanız diyorum?"
Deyince, mecburen susmak zorunda kaldılar. Arkamdan Görkem'in kıkır kıkır güldüğünü duyunca ben de ona katıldım. Berkay bize dönüp;
"Gülmeyin lan!" Zaten çatık olan kaşları, iyice çatılmıştı. "Ergen tribi yapayım diye bununla birbirimize bakışarak uyuycam!"Uzun bir gülüşmeden sonra bütün herkesi toplayıp iki araba şeklinde Akif'in verdiği adresin yolunu tuttuk.
Asya'yı yanıma oturtup elini tuttum.
Görkem de hemen onun yanına yerleşti.
"Sen iyi misin? Elin titriyor da."
Ellerime baktığımda gerçekten de titrediğini gördüm. Asya'nın yanındaki Görkem de ellerime bakıyordu. Ayrıca Enis, Görkem'in babasının Doblosunu aldığı için Enis, Ece, Berkay ve Utku o arabayla geliyorlardı.
"Heyecan yapmıştır şimdi o." Dedi Buğra bana aynadan sırıtarak.
"Heyecan yapacak bir şey yok kanka, sakin olmaya çalış." Dedi Asya bana sarılarak.
Hana ve Melih, Buğra'nın yanına çok rahat sığmışlardı.
"Valla ben bile bu kadar çok heyecanlıysam Melodi'yi düşünemiyorum!" Dedi Melih heyecanlı heyecanlı.
"Öf, bence abartıyosunuz benim tek gitme sebebim Asya'yla ve sizinle yemek yiyecek olmam." Dedi Görkem, Asya'nın omzuna kolunu atarak.
Sonra, ikisinin de kıpkırmızı olduğunu karanlıkta bile kesinlikle anlıyordum. Havayı yumuşatmam gerektiğini fark edip çantamda olan mentosu aramaya başladım.
Asya'ya çantamı tutması için verdiğimde, düşen şeylerden haberim yoktu.
Büyük bir uğraş sonucu şekeri bulsam da, bana biraz pahalıya patlayacak gibi duruyordu.
Tabii ki, şekeri görünce herkes ciğer görmüş kediye dönmüştü.
Herkese dağıttıktan sonra geriye bir kişi kalmıştı.
"Bana da versene." Bunu diyen, araba kullanan Buğra'ydı.
"E, araba kullanıyorsun, nasıl vereyim?" Anlamamazlıktan geliyordum.
"Ağzıma atıver bir tane, ölmezsin ya."
Son iki şekerimden bir tanesini pakedinden çıkartıp Buğra'nın ağzına götürdüm. Şekeri bırakır bırakmaz işaret parmağımda sert bir şey hissettim.
Bu Buğra'nın dişiydi! İşaret parmağımı ısırıyordu!
Manyak işte, ne beklersin ki?
Hızlıca elimi çekip pantolonuma işaret parmağımı sildim.
"Oo bo gozolmoş yo, noylo bo?"
Görkem, ağzına üç dört şeker atmış, bir yandan da konuşmaya çalışıyordu.
"Yavaş ol, ayı!" Deyip gülmeye başladı Asya.
En sonunda, Akif ve Nilay'ın evine geldik.
Arabadan indiğimde sendeliyordum. Kafamı kaldırıp baktığımda epey uzun bir apartman gördüm.
Ta ki bir çift el omuzlarıma dokunana kadar.
"Bir sorun yok, değil mi?"
Arkamı dönüp baktığımda Utku'yu gördüm. Diğerleri de hemen onun yanındaydı.
"Bir şey yemedim ya, o yüzden oldu sanırım."
Elimden tutup beni apartman kapısının önüne getirdi. Hoş bir davranıştı(!)
En sonunda kapıyı Nilay açtığında bana soğuk bir bakış attı.
"Hoş geldiniz." Arkasından da Akif çıktı.
"Hoş geldiniz hanımlar beyler."
Suriyeli ordusu gibi gözüksek de, herkesin gelmesini onlar istemişti. Utku'nun elini bıraktığımda ayakkabılarımı çıkartıyordum.
İçeriye ilk giren bendim. Nilay bana oturma odasını gösterdiğinde ona kaşlarımı çatıp baktım. Diğerleri Akif'le konuşuyordu.
"Senin derdin ne?"
"Canım, ne derdim olacak benim?" Dedi ama masumu oynadığını düşünüyordum.
"Akifle aramızda bir şey olsaydı şu an bu evde olmazdın." Dedim gözlerinin içine bakarak.
Bileğimden tutup beni sıktı. Yüzü anında değişmişti tabii.
"Bak, bir sorun çıkmasını istemiyorum, en azından yemekte, tamam mı?"
Bileğimi ondan çekip yemek masasına oturdum.
Asya da gelip yanıma oturdu.
"Ne konuştunuz siz?"
"Hiç, anlatırım sonra." Dedim çaktırmamaya çalışarak. Kafasını sallayıp önüne döndü.
Tabii, ezeli düşmanları tamamen unutmuştum.
Görkem ve Akif.
Beş sene önce
"Yemin ederim! Bu gün yemekhanenin arkasına gidecekmiş."
Yüzümü buruşturup Yeşim'e baktım.
"Kesin sevgilisi var o zaman." Dedim ağlamaklı bir şekilde.
"Bilmiyorum ama biz de gideriz!"
Yeşim'in böyle demesi içimde bir umut yeşermesini sağlamıştı.
Öğle arası geldiğinde, kolkola girip yemekhanenin arkasına gittik. Asya'yla çok samimi değildim o zaman. Çünkü hep yanında abisi oluyor, nefes bile aldırmıyordu. Görkem'le aynı okulda olmalarına rağmen bir sene boyunca bir kere bile karşılaşmadıklarına yemin edebilirdim.
Akif, gerçekten de yemekhanenin arkasındaydı ama işler bizim düşündüğümüz gibi değildi. Yan sınıflardan Görkem, onun biraz uzağında ona bakıp bakıp sırıtıyor, yanındaki arkadaşlarına laf yetiştiriyordu. Akif de kardeşiyle konuşuyordu. Yeşim'in kolunu bırakıp Görkem'in yanına doğru gittim.
"Siz napıyosunuz burada?" Dedim kollarımı bağdaştırarak.
"Aa, Melodi selam!" Dedi Görkem.
O zaman, benim Akif'e olan aşkımdan pek fazla haberi olan biri yoktu.
"Akif'i pek sevmiyorsun sanırım?" Dediğimde yüzü düştü.
"Yoo, niye sevmeyeyim?"
"Hadi oradan, pis pis bakıyorsun her gördüğünde."
Tam Görkem bir şey diyecekken Akif yanımıza gelince sözü kesildi.
"Görkem iki dakika konuşalım mı adamım?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR KEZ SARILSAK
Teen FictionHenüz 17 yaşındaydım,olayların göbeğine geldiğimde. Bir çok şeyi bilmiyordum,her şey çok basit geliyordu en başta. Basitti belki,o da Buğra sayesindeydi. Başta her şey çocukçaydı aslında,bir süre sonra fark ettik aslında ne kadar büyük bir şeyin iç...