Aras.
O aralar içimde bir sıkıntı vardı ama ne olduğunu tam olarak anlayamıyordum. Yeni geldiğim ve çok iyi(!) olduğu söylenen okulda,daha başlamadan okul iki defa polislik olmuştu ve her şey hoşuma gittiğini düşündüğüm kız ve onun yanındaki çocuğun altından çıkıyordu. Annem beni cumartesi akşamı anneannemden almış,yine sessiz sedasız eve gidiyorduk. Mutlu gözükmüyordu.
"Ee anne? Günün nasıl geçti?"
"Herzamanki gibi oğlum,senin?"
"Salıdan beri olay olmadı,çok şükür." Kafasını sallamakla yetindi. Bir süre susup;
"Ee,saçlarını kestirmeyi düşünmüyor musun?" Saçlarım benim hassas noktamdı ve bu konuyla ilgili birisi karıştığında otomatikmen sinirlenirdim.
"Hayır anne,böyle iyi." Deyip sustum. Eve vardığımızda,oturma odasında tanımadığım bir adam duruyordu. Annem odama gitmemi işaret etti ama sonuçta bu evin erkeği bendim,annemi tanımadığım bir adamla başbaşa bırakamazdım.
"Seni tanıyor muyuz?" Ben böyle deyince adam,ağzındaki kürdanı sağa doğru tükürüp bana baktı.
"Senin oğlan da baya yakışıklıymış Eda." Annemin bir şey diyeceği sırada ondan önce konuşmaya başladım;
"Evden hemen şimdi çıkmazsan ya polis çağırırım ya da zor kullanırım." İri yarı bir adamın karşısında zor kullanırım demek ne kadar mantıklı olmuştu bilmiyorum ama onun gözünü korkutmuş gibi durduğumu düşünüyordum.
"Annenle bir mevzu var,çok durmayacağım."
O sıra,gözleriyle annemin vücudunu incelediğini fark ettiğimde,gözüm dönmüştü.
"Evden çıkmazsan polis çağırıyorum!"
Dediğini duymuştum annemin. O sıra misafir dolabına zor günler için sakladığım sopamı çıkardım. Sopa kullanmasını çok iyi bilirdim.
"Siktir git lan evden!"
"Şu veledinin çenesini kapat,yoksa ben kapatmasını çok iyi bilirim."
Öfkeden kalbim aşırı hızlı atıyordu ve sopayı arkama doğru saklayıp adama yaklaştım. Ayağa kalktığında sopamı ona doğru salladım ama kolumu tuttu. Boşluğu fark ettiğimde göbeğine doğru tekme attım. Garipti ama işe yaramıştı. O sıra,koltuğa düşen sopamı alıp boynuna bir kaç sopa darbesi indirdim. Biraz sonra;
"İyi denemeydi velet." Deyip cebinden bıçak çıkardı. Sopayla bıçağını atmasını denesem de,annem aramıza girdiği için bıçağı tam olarak göremiyordum.
"Fevzi,çık git evimden!" Diye yalvardığını gördüm annemin aramızda.
"Demek bu yüzden hep para istiyordun!" Deyip elimdeki güçsüz şekilde tuttuğum sopayı benden aldı. Sopayı arkasına doğru fırlattı.
"Tamam,ben gideceğim." Annem ona çabuk kanmıştı ama ben şüpheliydim.
"Bıçağını indir." Bıçağı da bir kenara fırlattığında,derin bir nefes aldım. Annem bir yandan ağlıyor,bir yandan da kolumdan destek alıyordu. Adam önümden giderken,bir an durduğunu fark ettim. Neden durduğunu soracağım sırada,mideme doğru bir ağrı geldi,reflüm kelime anlamı itibariyle,'azmış' olmalıydı. O sıra midemi tutarken,adam mideme bir tekme indirdi. Hissettiğim son şeyse,annemin boynuma düşen göz damlalarıydı.
Uyandığımda,annemin kanlı elini gördüm. Kalkıp baktığımda annemin iki kolunun da kesik,bir de boynunda derin olmayan bir kesik olduğunu gördüm,hareket etmiyordu ama gözleri kapalıydı. Nefes almıyordu.
"Anne?" Bu kelimeyi defalarca tekrarladım. Biliyordum,her şeyin farkındaydım ama kendimi kaybetmiştim.
"Anneciğim,anneciğim vallahi öf demeyeceğim bundan sonra."
Kendi kendime yalvarıyordum. Kalbimi kaybetmiştim ben. Beni hayata bağlayan şey,bana donuk ve bembeyaz bakıyordu.
"Anne gözünü seveyim,ne olur anneciğim..."
İstemsizce bağırıyordum. Bu sefer benim göz yaşlarım onun kanlı boynuna düşüyordu. Her yerin kan olduğunu fark ettiğimde,bir bacağımı kaynaştıramadığımı fark ettim. Topallaya topallaya kapıya çıktım.
"Ne olur yardım edin,gözünüzü seveyim yardım edin!" Diye feryad ediyordum. Kapının önünde kanlı ellerime bakarken,
"Anneciğim,anneciğim!"
Bir yere dayanma gücümü de kaybetmiştim. Soğuk kaldırıma yüzümü dayayıp bağıra bağıra ağlamıştım. O sıra,anneme dönüp pantolonunun yırtılmış olduğunu gördüm. Ne olduğunu anladığımda,daha çok ağlamaya başladım. Öyle ağlıyordum ki,annemin kurumuş kanları tekrar akmaya başlamıştı.
"Aras?" Diye bağırdı bir ses. Kim olduğu umrumda değildi.
"Anneciğim,gel ben sana kahve yapayım kalk hadi,anneciğim ne olur anneciğim!"
"Aras,ne oldu?" Bir erkek sesiydi bu. Dönüp baktığımda,Melodi'nin yanındaki çocuk olduğunu gördüm.
"Polisi ara!" Diye bağırdım,sesim ağladığımdan dolayı buğulu çıkıyordu ve annemin ellerini sıkıyordum.
Arkadan,Melodi'nin girdiğini gördüm.
"Polisi... ara!"
"Ambulans... ambulansı ara!!!"
Annemin göğsüne başımı dayayıp bağıra bağıra,boğazım delinircesine ağlamaya devam ettim. O sırada,oturma odasına geçen sene takdırdığımız kamera aklıma geldi. Annemin beni korumak için yaptığı bir güvenlik önlemiydi,sözde. O sıra her şey benim için bulanıktı. Sadece annemin mavi gözlerine bakıyordum. Kesik vücuduna bakmaya yüreğim dayanmıyordu. Annemin ellerini tutmaya devam ederken,polis sirenlerini duydum. Melodi ve bir kaç kişi bana ve annemin soğuk yüzüne bakıyordu. Melodi ve birisi daha ağlıyordu.
"Ne ağlıyorsunuz be! Benim anneciğim yaşıyor!" O sıra,omuzlarımdan birileri beni tuttu.
"Haydi kardeşim,ne olur kalk ayağa."
"Hayır,hayır,hayır annemden ayrılmam ben ayrılmam anneciğimden!" Beni zorladıklarını fark ettiğimde onlara bağırıp ve etrafa tekmeler savurup beni bırakmalarını sağladım.
Polisler çoktan başıma üşüşmüştü,beni inceliyorlardı.
"Ne bakıyorsunuz be! Ambulans nerede?!" O sıra,polisler kolumdan tuttu.
"Haydi Aras,ayağa kalk."
"Hayır,hayır kalkmam ben,hayır!!!"
O sıra,sesimin güçsüzleştiğini fark ettim. Etraf tekrar bulanıktı. Son gördüğüm şey ise,annemin kanlı boynuydu.
On iki saat önce,Melodi Kızıl
İrem'in ne diyeceğini sabırsızlıkla bekliyordum ama hakim,onun teklifini reddetti.
Annem,sürekli cici babanın elini sıkıyordu. Buğra da benim elimi sıkıyordu. Avukatlar kendinden fazlasıyla emin duruyordu. O sıra Buğra hemen yan tarafında oturan bir avukata fısıldamaya başladı. Etraf yeterince sessiz olsa da onları duyamıyordum. Avukat ilk önce başını olumsuz şekilde sallasa da,sonra ikna olmuş bir biçimde kafasını salladı. Yüzünde de zoraki yerleştirilmiş bir gülümseme vardı. Önüme dönüp hakime dikkatlice baktım. Batuhan'ın konuşmasını istedi. Arkası bana dönük olsa da,ellerini yumruk yapmasından ve arada bir İrem'in olduğu tarafa bakmasından ne kadar sinirli olduğunu anlayabiliyordum.
"Efendim," diyerek söze başladı ama o söze mi başladı,söz mü ona başladı pek belli değildi. "Biliyorsunuz İrem benim üvey kardeşim." Hakim,başını onaylar derecede salladıktan sonra,konuşmasına devam etti:
"Sürekli Buğra'nın peşinde okulda da olaylar oldu." O sırada savcı,elindeki kağıtları hakime doğru uzattı. Gözlüğünün üstünden kağıtlara bakıp Batuhan'a geri döndü.
"Evet, İrem Sezgin'e para cezası verilmiş."
"Avukatınız yok mu?" Diye bir soru yöneltti,kim oldığunu bilmediğim bir kadın. Batuhan başını öne eğip, bir şeyler diyeceği sırada, Buğra'nın yanında oturan avukat ayağa kalktı.
"Avukatı benim,hakim bey." Batuhan dönüp sesin geldiği yere doğru baktı. Anne ve cici baba Buğra'ya şaşkın bir biçimde bakıyor,ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Buğra,gayet kendinden emin bir biçimde elimi sıkmaya devam ediyordu. Hatta,hakimden gözünü ayırmadan onu izlemeye devam etti. O sırada avukat çoktan ayağa kalkıp hakime yakın bir konuma oturmuştu. Biraz sonra:
"Sanıkla 2 dakika özel konuşma talep ediyorum sayın hakim."
"Talep kabul edildi." Dedikten sonra,Batuhan ve avukatı dışarıya çıktı.
"Duruşmaya beş dakika ara." Çok bir şey olmamasına rağmen,mecburen ara vermek gerekirdi. Etraf tekrar gürültüye boğulurken İrem'in olduğu tarafa doğru baktım. Siyah,blazer bir ceket giyip altına da beyaz bir tişört giymişti. Arada bir ceketinin düğmesini çıkartıp takıyordu. Aşırı gergin olduğu her halinden belliydi. Sonra Buğra'ya doğru döndüm. Babası ona sinirli bir biçimde bakıyordu. Annem onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Buğra,hala kendinden çok emin bir şekilde telefonuna bakıyordu. Onu dürtüp; "Gerçekten Batuhan'ı seviyorsun." Dedim. Bana doğru döndüğünde telefonunu cebine koydu.
"Yüreğim el vermedi." Dedi. Batuhan'ın hikayesinin bir kısmını duymuştum. Acıklı bir hikayesi olduğu gibi,acıklı bir yaşamı da vardı. Avukat ve Batuhan geri döndüğünde, Avukatın elinde bir kaç dosya vardı. O sıra Buğra;
"Bak,şurada ağlayan kadın Batuhan'ın anneannesi." Kadının ağlamaktan yüzü solmuş gibi duruyordu. Yanındaki onun yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim kadın arada bir kolunu sıvazlıyor,onu teselli ediyordu.
Batuhan,yerine geri döndüğünde İrem'in tırnaklarını kemirdiğini gördüm.
"İrem'in yanındaki kim?"
"Annesi,Batu'nun babasıyla evli."
Annesi,kızgın görünüyordu. Sonra,hakim gelip yerine oturdu.
"Avukat Bey,konuşabilirsiniz."
"Müvvekilim ve sanık olan Batuhan Sefa,tamamen üvey kardeşi İrem Sezgin'in söyledikleriyle hareket etmiştir. İrem Sezgin ile bebekliğinden beri beraber olduğu için İrem Sezgin'i savunma gereği duymuştur." O sırada,etraftan sesler yükselmeye başladı. İrem ve annesi tamamen gergin görünüyordu.
"Sessizlik!" Diye bağırdı hakim.
"Savcı Bey,siz ne düşünüyorsunuz?"
"Batuhan Sefa'nın ifadesine uygun bir biçimde anlatıldığı gibi,İrem Sezgin'in ifadesinde Buğra Esen'in onu gerçekten dövdüğü yazıyor." O sıra,bütün gözler Buğra'ya çevrildi. Cici babanın yanında oturan avukat ayağa kalkıp boğazını temizledi.
"Konuşabilirsiniz avukat hanım."
"Müvvekilim Buğra Esen,İrem Sezgin'in onu dövdüğünü söylediği zamanda evinde bulunmaktaydı." O sıra dosyasından bir kağıt çıkartıp yakınındaki görevliye kağıdı hakime uzatmasını istedi. Hakim ve savcı kendi arasında kısa bir konuşma yapıp kağıda baktıktan sonra savcı konuşmaya başladı;
"İrem Sezgin'in avukatı?" Annesi ayağa kalktı.
"Annesi avukat mı?" Diye sordum Buğra'ya. Kafasını sallayıp İrem'in annesine döndü.
"Müvvekilim İrem Sezgin'in psikolojik sorunlarının olduğunu ve bu süreçte hastaneye kaldırılmasını talep ediyorum." O sırada,herkes şaşkınlık içerisinde birbirine bakmaya başlamıştı. Buğra ufak bir zafer kazanmış gibi bana bakıp gülümsedi. O sıra hakim tekrar dikkatleri çekip: "Karar!" Diye bağırdıktan sonra,herkes ayağa kalktı.
"Sanık Batuhan Sefa'nın kışkırtırıldığına,bir suçu olmadığına,Müvvekil İrem Sezgin'in akıl raporu alması ve bu süreçte hastaneye yatırılmasına karar verilmiştir." Batuhan, arkasına dönüp Buğra'ya bakıp gülümsedi. Buğra da ona gülümsedi."Duruşma bitmiştir."
Hep beraber dışarıya çıktıktan sonra,Buğra telefonundan Ankara'nın Bağları açıp oynamaya başladı.
"Allaaaaaah" Diye bağırmasını duyduğumda, adliyenin dışında oynamaya başlamıştık. O sıra,Kayra'nın cici babanın oğlu olduğunu tamamen unutmuştum. Arkadan Batuhan'ı gördüğümde Buğra'yla hala oynuyorduk. Oynamayı bırakıp Buğra'ya işaret etmiştim. Batuhan ona doğru koşup boynuna sarılmıştı.
"Affet beni be ciğerim!" Ama Buğra,beklemediğim bir tepki göstermişti. Sadece sırtına vurup gülümsemişti. Başka bir şey dememişti. Batuhan'ın her ne kadar yüzü düşmüş olsa da,bana bakıp gülümsemeye devam etmişti.
"Babamlar bizi bekliyor,Melodi." Pembe bir yalan söylemişti. Buğra,Batuhanla konuşmak istemiyordu. Her ne kadar konuşmak istemese de,hala Batuhan'ı çok sevdiği her halinden belliydi.
Batuhan'a el sallayıp Buğra'nın arabasına bindim. Cici baba ve annem çoktan kaybolmuşlardı. Tam arabayı çalıştırdığımız sırada,İrem'in kapıdan çıktığını görmüştüm. Ağlama sesleri arabaya kadar geliyordu. Buğra,onu görmezden gelip arabayı sürmeye başlamıştı.
Yolun yarıladığımız sırada Buğra saatine bakıp;
"Ee,buluşmaya bir saat kalmış!" Her ne kadar buluşmayı unutmuş olsam da, Buğra'nın arkadaşı Utku'yu görmek istiyordum. Bunları düşünürken,karnımın guruldadığını fark etmiştim.
"Yemek yemeye gidelim,ordan da arkadaşlarının yanına geçeriz."
"Sen acıkır mıydın ya? Şaşırtıyorsun beni Melodi!" Omzuna bir yumruk indirdikten sonra,sonunda susmuştu.
Küçük bir lokantanın önünde durmuştu.
"Ne yiyeceğiz burda?"
"Kokoreç!"
Iyy,onu yemeyeceksin,değil mi?
"Yerim!" Diye bağırmıştım.
"Oleyy,hemen girelim." Deyip arabadan iner inmez lokantaya girdi,ben de arkasından girmiştim. Lokanta,küçük ama tatlıydı. Bir yere oturup baharatlıklara bakarken,bir adam yanımıza gelmişti.
"Abi bize iki kokoreç."
"Hemen abim." Deyip ocağının başına geçti.
"Melodi,dolaptan iki ayran alıp gelsene,hadi güzelim be!"
"Tamam alırdım,güzelim demene gerek yoktu yani."
"İltifat etsek ayrı bir dert,etmesek ayrı bir dert!" Deyip dudak büzdü. Kalkıp ayranları aldıktan sonra,arkamdan birisi bana dokundu. Dönüp baktığımda,uzun siyah saçlı,esmer tenli bir kızın bana gülümsediğini gördüm.
"İki tane kokoreç lütfen."
"Burayla ben ilgi..." demeye kalmadan,kapıdan birisi içeriye girdi. Elimde ayranlar dönüp adama baktığımda Akif olduğunu gördüm. Ortaokul aşkım Akif'i.
"Akif?" Diye bağırdım gibi, Akif'in bana doğru bakıp bana koşması bir oldu.
"Melodi?" Diye bağırıyordu bana doğru koşarken. Sarıldıktan sonra yan tarafımdaki kıza dönüp;
"Ortaokuldan arkadaşım,hala görüştüğüm." Dedi.
Tabii canım. 7/24 konuşuruz biz!
Sonra mecburen kıza da sarılmıştım. Buğra'yı onlara gösterip kim olduğunu anlattıktan sonra,aynı masaya oturup kokoreçlerimizi yedik. Buğra,zorla konuşuyor gibi dursa da,samimi bir şekilde konuşmuştu. Akif'in nişanlısı olduğunu öğrendiğim kız Nilay,çantasından bir zarf çıkartıp bana uzattı.
"Bu yaz düğünümüz var,sizi de görmek isteriz,canım." Gülümseyip zarfı çantama attım. Daha sonra,Buğra saatine bakıp;
"Arkadaşlar,bölüyorum ama bizim kalkmamız lazım."
"Tabi,tabi. Hiç sorun değil Buğracığım." Dedi Akif. Onlarla tokalaştıktan sonra Buğra'nın arkadaşlarıyla buluşacağımız yere gitmek üzere arabaya bindik. Böyle güzel bir günün bir kâbusla sonlanacağını kim bilebilirdi ki.
Bahsettikleri kafeye vardıktan sonra, Buğra telefonunu açıp birini aradı. O sıra,hemen ilerideki telefon çalmaya başladı. Buğra oraya doğru ilerleyip;
"Oooo,kardeşim benim!" Deyip tanımadığım bir çocukla sarıldı. Sarılmaları bittikten sonra,Buğra bana döndü.
"Enis,Melodi,Melodi,Enis."
"Memnun oldum." Deyip tokalaştıktan sonra,masaya oturduk. Diğer arkadaşları patır patır dökülürken,Utku hala görünürde yoktu.
Ben 21:29
Utku gelmeyecek mi?
Telefonumu çıkartıp Buğra'ya mesaj göndermiştim,bir süre sonra muhabbetin koyu olduğu yerde telefonu alıp mesajımı cevapladı:
Buğra 21:54
Biraz geç kalacakmış,gelir biraz sonra.
Muhabbetten hiç zevk almadığım bir sırada,sonunda Utku dediği çocuk kapıdan girdi. Umursamamış gibi görünmeye çalışsam da, Buğra'nın gözleri sürekli üzerimdeymiş gibi geliyordu.
"Hoş geldin,kardeşim!" Diye herkes ona tek tek sarıldıktan sonra,en sona ben kalmıştım. Bana da elini uzatmıştı. Tokalaştıktan sonra,tek boş koltuk benim yanımdaki olduğu için yanıma oturmuştu. Her ne kadar heyecanlanmış olsam da,belli etmemeye çalışıyordum. Grup tamamlandıktan sonra,ben de muhabbete dahil olmak için onları dinlemeye başladım. Buğra;
"İşte,İrem de Melodi'ye öyle bir şaka yaptı."
"Ne şakasıymış?" Diye sordu Görkem. Boğazımı temizlediğimde,benim konuşacağımı anlayıp susmuştu.
"Hala İrem'in niye böyle bir şey yaptığını anlamış değilim,göğsüne bıçak sapladı gözümün önünde,sonra şaka yaptım falan dedi,ne olduğunu kimse tam anlayamadı kısacası." Herkes bana şaşkın gözlerle bakarken, Utku sinirli görünüyordu.
"Cidden psikolojik sorunları var,demek ki." Dedi Melih. Herkes gülmeye başlayınca ben de onlara eşlik ettim. Sonra, Buğra nasıl olduysa konuyu arabalara çektiği sırada,Görkem'in telefonu çaldı. Zil sesinin Mamoş Türküsü olması dışında bir sorun yoktu. Melih ve Enis birbirine bakıp kıkırdamaya başladılar.
"Susun lan!" Deyip telefonu açtı Görkem.
"Alo...Efendim abi?....Tamam abi,gelelim mi?....tamam abicim,geliyoruz..."
Sonra telefonu kapatıp bize döndü:
"Arkadaşlar iş tamam,hadi gidelim!"
"Nereye gidiyoruz lan?" Diye bağırdı Utku.
"Sürpiz!" Deyip herkes masadan kalkarken,Utku'ya bakıp dudaklarımın kenarlarını aşağıya doğru kıvırıp onları takip ettik. Arabanın önüne geldiğimizde Melih;
"Eee,nasıl sığacağız arabaya?"
"Bir beyimiz kucakta gidecek." Deyip gülümsedi Buğra.
Herkes birbirine bakıp "Asla!" Diye bağırsa da,bir kurban seçilmeliydi.
"E iyi,vitesin üzerine oturun ozaman,nasıl fikir?" O sıra,Utku öne atıldı.
"Aaa,şey..."
"Noldu oğlum?"
"Ben zayıfım ya,Melodi'yle ikimiz öne sığarız bence."
Bu cevap,beni aşırı derecede şaşırtmıştı.
"Yok kanka,kucakta dayamazlar ya?" Diye reddetti Buğra.
"Sıkıntı yok." Dedim! Evet,onu diyen benim ağzımdı! Hala inanasım gelmiyordu ama öyleydi.
"E,iyi madem." Deyip sürücü koltuğuna oturdu Buğra. Görkem ve Enis aşırı uzun oldukları için,ikisi de arabaya binerken kafasını vurmuşlardı.
"Allah belanı verecek,Buğra!" Diye bağırdı Enis.
Bir yandan kahkahalara boğulurken bir yandan da "Aşırı uzunsanız ben napayım lan?" Diye bağırdı Buğra. O sıra,ben çoktan koltuğa oturmuştum. Utku,yanıma utana utana gelip oturacakken;
"Yav ben de otururdum Melodi'nin yanına!" Diye bağırdı Melih.
"Önceden ayırtıldı kanka." Diyerek arabayı çalıştırdı Buğra. Utku da pat diye yanıma oturdu. Ne kadar ileri gidebilirsem gittikten sonra,aramda küçük bir mesafe olsa da Utku'yla boşluk olduğunu fark ettim. Önüne bakıyordu ve utandığı da çok belliydi.
"Ee,hangi şarkıyı açayım,önerisi olan?" Diye bağırdım.
"Kazka'nın Cry şarkısı var mı?" Diye sordu Enis.
"Var,var açayım hemen." Ortamın havasını değiştirmeye çalışıyordum ama Buğra da dahil herkes aşırı gergin duruyordu. Biraz sonra Utku,telefonunu kurcalamaya başladığında,istemsizce onu izlemeye başladım. Bir ara telefonunu benim gördüğümü düşünerek kapatmıştı ki,müzikle uğraşırmış gibi yapıp onun anlamamasını sağlamıştım. "Canım anam" yani annesiyle mesajlaşma sekmesine girmişti. Annesi tam dakikasını göremesem de,yaklaşık bir saat kadar öncesinde "Ablanın ilaçlarını unutma." Diye bir mesaj atmıştı. Tamam yazıp telefonu kapatınca,bakışlarımı Buğra'ya çevirdim. Arkada koyu bir muhabbet dönüyordu ama dikkate almamıştım.
"Kanka eczane görürsen durar mısın?"
"Tabii kanka,durayım." Deyip bana döndü Buğra.
"Eve yaklaşmışız,bırakayım mı seni sıkılmış gibisin?"
"Hayır,sıkılmadım ya!" Diye bağırdım istemsizce.
"Peki madem." Deyip ibne gülüşü atıp bana baktı. Utku'ya bakacaktım ama baksaydım büyük ihtimalle göz göze geleceğimiz için bakmadım.
Bir yirmi dakika kadar sonra büyük bir restaurantın önünde durduk.
"Güzelmiş lan burası!" Diye bağırdı Enis.
"Tabii oğlum,ben buldum!" Diye kendi kendine Görkem böbürlenirken, Buğra onlara çok kızmış bir şekilde baktı.
"Bana restauranta gideceğiz dememiştiniz,beyler!" Diye bağırdı.
"Lan altı üstü bir iki şey içer çıkarız,her gün buluşmuyoruz ya!" Diye bağırdı Görkem.
"Melodi ben seni eve götüreyim,bin arabaya bu dangalozlar napıyorlarsa yapsınlar." Buğra böyle anlatırken Melih;
"Hassiktir!" Diye bağırdı. Kimse noldu demeye kalmadan,çoktan maskeli bir adam Buğra'nın tekerlerine bıçağı saplamıştı ve bunu biz restaurant girişinde tartışırken yapmıştı.
"Hay seni ***eyim!" Diye adamın peşinden koşmaya çalışmışlarsa da,maraton koşucusundan bile daha hızlı koşmuştu adam.
"İyi lan,bütün hevesim kaçtı!" Diye bağırdı Enis.
"Yürüyün eve gidelim Elmas teyze çay koyar bize."
"Yürüyerek mi gideceğiz?" Diye bir soru yönelttim kaşlarımı kaldırarak.
"Yok ben seni aya götürücem Melodi!" O arada Melih'in "Götür beni aya aya" Diye mırıldandığını duydum.
"Omzumda taşıyayım istersen?" Diye bir soru yöneltti. Hiç de hayır demezdim.
"Valla iyi olur." Diye kollarımı açıp beni omzuna almasını bekledim. O sıra Görkem Buğra'dan hızlı davranıp beni kucaklamıştı. "Ne oluyor?" Demeye kalmadan kendimi 3 metre yüksekte bulmuştum.
"Kuşbakışı güzel manzaraymış." Deyip Görkem'in kafasını tutmaya başladım.
"Lan,önümü göremiyorum elimi tut!" Deyip ellerini uzatınca,ellerini tutmak zorunda kaldım. Yolun yarısında, Utku telefonundan fight klüp şarkısını açtı.
"Tri tu van ziro!" Diyerek büyük bir kahkaha dalgası yaratmıştı Melih. Neden bilmiyorduk ama herkes bağıra bağıra gülmeye başlamıştı. Buğra hemen aşağımda arada bir beni kontrol ediyor,diğer aşağı tarafımda ise Melih vardı.
"Söyle bakalım Melodi,Biscolata reklamındaki adamların omuzları gibi bir omuzun üstünde gitmek nasıl bir his?" Diye şarkının gürültülü sessizliğini bozdu.
"Hee,aynen öyledir." Bakışı atmış olsam da,bunu benden başka gören olmamıştı.
"Harika ya,maşallah!" O sıra,Buğra'nın gözü bir yere takıldı.
"Kanka bak,eczane diye Utku'ya bağırdı.
"İki dakika bekleyin." Deyip Görkem'in beni aşağı indirmesini istememle bir çığlık duymam bir oldu,döndüğümde Buğra yoktu.
"Nereye gitti lan?" Diye bağırdı Görkem. Melih;
"Kanka vallahi görmedim!" Dese de,çığlıkların ardı arkası kesilmeden tekrar birisi bağırmaya başlamıştı. Aynı sesti ama Buğra'nın sesi değildi. Biraz dikkatli dinleyince sesin soldan geldiğini fark edip Enisle Melih'in kolunu tuttuğum gibi arkamdan gelmelerini sağladım. Buğra'yı arka profilden gördüğümde tek katlı,hafif çürük ama lükse benzeyen bir evin kapısının önündeydi. Koştura koştura oraya gittiğimde hayatımın en kötü manzarasıyla karşılaşmıştım. Buğra'yı ve yanımdakileri tamamen unutmuştum bir kaç saniyeliğine. Bonus saçlı çocuktu bu. Sınıfta mesajlaştığımız çocuk. Her yerinden kan akan bir kadının bağrına kafasını koymuş bağıra bağıra hıçkıra hıçkıra ağlayan bir çocuktu Bonus saçlı çocuk.
"Aras, ne oldu?" Dedi içimden bir şey ama beynim kalbimden hür hareket ediyordu o sıra. Mantıklı düşünemiyordum. Arkamdan Melih,Enis ve Görkemin girmesiyle ağlamaya başladım.
"Polisi arayın!" Diye bağırdı buruk bir ses. Kendinden emin değil gibi duruyordu çıkarken. Melih ve Görkem onu ayağa kaldırmaya ne kadar çalışmış olurlarsa olsunlar,Aras onlara tekmeler savurmuştu.
"Polis...Polisi arayın!" Beynim o sıra şarj etmişti. Titreyen ellerimle telefonumu çantamdan çıkartıp her şeyi aradım. Polisler gelip Aras'ı kaldırmaya çalışırken,Aras bayılmıştı.
Evet,ne demiştim?
Böyle güzel bir günün bir kâbusla bitebileceğini kim bilebilirdi ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR KEZ SARILSAK
Novela JuvenilHenüz 17 yaşındaydım,olayların göbeğine geldiğimde. Bir çok şeyi bilmiyordum,her şey çok basit geliyordu en başta. Basitti belki,o da Buğra sayesindeydi. Başta her şey çocukçaydı aslında,bir süre sonra fark ettik aslında ne kadar büyük bir şeyin iç...