S2 [bölüm 20] ben herkesi kolladım ama hiç kimse beni umursamadı

2.5K 255 76
                                    

Scott bana bir kez daha endişeyle bakınca dişlerimi sıktım. "Tanrı aşkına Scott! Ben iyiyim. Tamam mı? Ben iyiyim!" Gün içerisinde yetmiş kez iyi olup olmadığımı sormuştu ve bu iş giderek canımı sıkmaya başlıyordu. Uykumda yürüdüğüm kanısına vardığımızdan beri herkes beni gözetliyordu. Bazen koridorda Allison tarafından takip ediliyordum. Derslerde Lydia ve Scott'ın bakışları ensemden ayrılmıyordu. Isaac her lakros antrenmanında bileğini inciterek yedeklerde kalıyordu. Erica pek ilgili sayılmazdı ama onu da etrafta görüyordum. Boyd okul dolabına yaslanıp beni izliyordu. Babama ve diğer yetişkinlere bir şey söylememiştik. Beacon Hills'in hiç bilmediğim sokaklarında yürümüştüm. Hiç bilmediğim bir fabrikanın bodrumunda kilitli kalmıştım. Ve hiçbir şey hatırlamıyordum. Bu babamı korkutmaya yeterdi.

Ama en kötüsü Derek'ti. Okula gelemediğini biliyordum, bu yüzden etrafta olmayacağına güvenerek rahat davranıyordum. Sonra okul çıkışı saatinde otoparka gidiyordum ve Derek Jeep'e yaslanmış hâlde bekliyor oluyordu. Eve birlikte gidiyorduk. Bazen Isaac ve Boyd evin etrafında nöbet tutuyordu. Onların nöbet tutmadığı geceler Derek odamdaki kanepede uyuyordu. Durumlar son derece rahatsız ediciydi ve şimdi de Kira benimle konuşmuyordu.

"Hey," diye seslendim tekrar, duymadığını düşünerek. "Kira, hey!" Duyduğunu biliyordum. Gözlerini kaçırarak adımlarını hızlandırmıştı. Kolumu aşağı indirdim. "İyi misin?" diye sordu Scott bir kez daha. Artık sabrımın sınırları zorlanıyordu. Onlara, karanlıktaki sesten ve kolumdaki kandan hiç bahsetmemiştim. Günışığında kolum gayet sağlamdı ve Derek ses duyduğunu hiç söylememişti. Orada yaşanan her neyse bunu kimseye söyleyemezdim. Çünkü söylersem her şey daha da gerçek olacaktı ve olmasını istemediğim şeyler yaşanacaktı. Dolabımı kapatmadan önce annemin fotoğrafına baktım. Bunun olmaması gerekiyordu. Ah Tanrım...

"Baksana," dedim Lydia'ya, Biyoloji sınıfına girip arkasına oturduğum sırada. Başını çevirdi. "Eğer bana sahipsen, beni paylaşmak istersin. Beni paylaşırsan, bana sahip değilsindir. Bu ne sence?" Elindeki kalemle oynayan Lydia düşündü. Sonra da gülerek, "Bilmecelere mi taktın Stiles?" diye sordu. Ben de bir şeyleri çakmasın diye gülmeye çalıştım. Öğretmenin gelmesiyle konuşmamız sona erdi ama bilmeceyi aklımdan çıkaramıyordum. Çantamdaki deftere baktım. Defterin her sayfası bu bilmeyeceyle doluydu. Onları hangi ara karaladığımı hatırlamıyordum ve bu, Lydia'nın Ölüm Perisi alışkanlıklarına benzediği için beni korkutuyordu. Bir şeyleri durmadan tekrar ederek yazmam hiç iyi değildi.

"Sır." dedi Lydia. Ders henüz bitmişti. Anlaşılan bu dönem notlarım dibi görecekti çünkü hiçbir dersi dinleyemiyordum. Aklım hep başka yerdeydi. Ona bakıp ne dediğini anlamaya çalıştığımı fark eden Lydia gözlerini devirdi. "Bilmecenin cevabı," dedi. "Sır. Biri sana sır verirse onu saklamak zor gelir. Ve eğer bu sırrı başkasına anlatırsan artık onu saklayamazsın." Adımlarım duraksadı. Lydia tanıdığı kişilerle konuşarak uzaklaşırken koridorun ortasında duraksadım. Karanlıktaki ses kahkaha attı ve sesin nereden geldiğini anladım.

"Cevabı buldun, Stiles!" dedi ve ses bizzat kaynağından, kafamın içinden geldi.

***

Elektrikler gidip geldiğinde spor salonunda çoraplarımı giyiyordum. Ayakkabıyı ayağıma geçirip bağcıkları bağlarken başımı kaldırıp eski floresanlara baktım. "Bu hafta kaçıncı oldu bu?" dedi takımdan biri. Isaac sopasının ipleriyle uğraşırken "Sanırım beşinci," dedi. "Dün yaşanan iki saniyelik kesintiyi saymıyorum." İç çekip formamın son rötuşlarını yaptım. Scott kaskına bakarak oturuyordu. Yüzümü buruşturdum. "Dostum, buram buram gerginlik kokuyorsun, kendine gel." Birdenbire başımı kaldırarak Danny'e baktım. Ethan ortalarda görünmüyordu. Ve Aiden'a da hiç rastlamamıştım. "Hey,Isaac," Bana bakmasını bekledikten sonra "İkizler nerede?" diye sordum.

Scott'ın kaskına takılan ipliği koparmasına yardım ederken "İzin kullanıyorlar," dedi. "Derek bir süre buralarda görünmemelerini istedi." İpliği koparmayı başardı ve adım atılamayacak kadar dar olan soyunma odasında hızlıca lavabolara ilerledi. "Ah dostum, şuna bak. Formamın rengi atıyor." Kendi kendine şikayet etmesini dinledim bir süre. Sonra yanına gidip kapıdan çıkarken ona eşlik ettim. Takımın geri kalanı da sahaya çıkmaya başlamıştı. "İkizlerin neden ortalarda görünmemesi gerekiyor?" Omuzlarını silkerek "Sen onaylamıyordun," dedi. "Derek de gerginliği azaltmak istedi."

İzleyicilerin tezahüratları eşliğinde sahaya çıktık. Yedeklerle birlikte kenara geçip oturdum. Maçın başlaması ve ilk yarının bitmesi arasında geçen zaman benim için bulanıktı. Düşünüyordum. Derek'i düşünüyordum ve bunun tek sebebi Isaac'in söyledikleri değildi. Derek, beni soğuktan donmak üzereyken bulduğunda aklını kaçırmak üzere olduğunu söylemişti. Bana sarılmıştı. Acımı almıştı. Onu uzaklaştırmaya çalışırken daha da yaklaşıyormuşum gibi hissediyordum. Ve şimdi, düşüncelerimi önemsiyordu. Tanıştığımız zamanki Derek kafasının dikine giderdi. Oysa şimdi benim içim rahatlasın diye insanları uzaklaştırıyordu. Tıslamayı andıran ses pürüzlü bir tonla, "Ah kendini kandırma Stilessss," dedi. "Onları uzaklaştırrrmıyor. Ssssseni uzaklaştırıyor."

"Kapa çeneni." diye fısıldadım yumruklarımı sıkarken. Ama ses susmadı. "Hadi ama Stilessss. İkimiz de biliyoruz. Sende bir sorunnnn olduğunu anladııı. Artık bir tehhhhditsin. Derek seni oyun dışı bırakmak isssstiyorrr." Gözlerimi kapattım. Sesin susmasını sağlayacaksa kafamı kırmaya da razıydım. İlk yarının bittiğini haber veren düdük çaldığında Scott yanıma geldi. Yüzünde devasa bir gülümseme vardı. Yüzümü buruşturdum. "Tanrım, o gülümsemeyi Mars'tan bile görebilirler." derken omzuna bir yumruk attım. Heyecanlı bir sesle "Kazanıyoruz Stiles!" dedi. "Bu sezona güzel başladık."

Yaaa, demek istedim. Ne demezsin. Ben her zamanki gibi yedeklerde oturuyordum. İç çekip onun dinlenmesini ve yeniden sahaya çıkmasını izledim. Isaac'le eğleniyor gibi görünüyorlardı. "STILESSS." diye bağırdı ses. Ellerimi alnıma bastırdım. Dişlerimi sıkarken "Ne istiyorsun?" diye mırıldandım. Koç'un direktifler veren sesi başımı ağrıtıyordu. "Biz oynarssssak onlar da yedek kulübesinde oturrrrrmak zorunda kalırrrr." dedi. Gözlerimi açıp arkama yaslandım.

"Ne demek istiyorsun?"

Bir cevap almaya fırsat bulamadan sahanın ışıkları gitti. Her yer karanlığa gömülmüştü. İnsanların kendi aralarında fısıldaştıklarını duyuyordum. Etrafa bakındım ama siluetlerden başka bir şey görünmüyordu. Koç öfkeyle "Buna sabotaj denir Mickey!" diye bağırdı karşı takımın koçuna. Okulun olduğu taraftan elektrik kaçağına benzer sesler geliyordu. Herkes şaşkınlık ve korku nidaları çıkarırken iç çektim. Burası Beacon Hills'ti. Böyle şeyleri yadırgamayı bırakmıştım. Scott'ın Isaac'le birlikte yanıma geldiğini omzuma dokundukları zaman anladım ve bu âni temasla irkildim. "Dostum ne yapıyorsun? Siktir, ödüm koptu." Elimi kalbime götürüp kaşlarımı çatmıştım. Scott bana doğru eğildi. "Okulda bir şeyler oluyor," diye fısıldadı. "Sanırım bu bizim halletmemiz gereken türden bir sorun."

Ellerimi sallarken "Yo yo yo," dedim. "Bu SİZİN halletmeniz gereken türden bir sorun. Ben yokum." Isaac iç çekip yürümeye başlarken Scott kaldı. Onu net bir şekilde seçemiyordum ama tepemde dikildiği aşikardı. Koç ve görevliler bir şeyler bağırıp tartışırken arkadaşım uzanıp omzumu sıktı. "Korkmanı anlıyorum Stiles. Seni bunlar için zorlayamam." Daha ben cevap veremeden dönüp gitti. Korkmanı anlıyorum. Korkmanı anlıyorum. Korkmanı anlıyorum. Korkmanı- "Gördün mü Stilesssss? Scott da sssseni oyun dışı bırakmak issssstiyorr!" Ses yine ortaya çıkmıştı ve bu kez kontrolü ele almak konusunda fazla ısrarcıydı.

"Ne yapmayı öneriyorsun?" diye sordum ama kendi kendime konuşmaktan başka bir şey değildi bu yaptığım. Ayağa kalkıp sahayı terk ettiğim sırada "Sssen de oyunu bozzzz Stilesss," diye yanıtladı ses. "Kurallllları yenidennn koy."
Neyi kastettiğine bir anlam veremedim. Gidip arkadaşlarıma yardım etmeyi ve onlara korkmadığımı göstermeyi amaçlamıştım. Ses bana yalnızca bir şaka gibi geliyordu. Bu yüzden söylediklerini ciddiye almıyordum. Ama anlaşılan almam gerekirdi. Okula gidip onlara yardım edeceğimi söylüyordum ama hiçbir şey planladığım gibi gitmemişti.

Scott'a bakılırsa o akşam ortadan kaybolmuştum.

they can't take you from me [sterek] b×bHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin