S4 [bölüm 47] no one could rock me like you could

1.9K 199 81
                                    

y/n : bana hayatımın en zor dönemini sorsalar üniversitenin ilk yılını gösterirdim galiba. yeni ve yabancı bir şehir, liseden kırk kat daha ciddi bir yönetim, kendini platon sanan samimiyetsiz ve kasıntı insan topluluğu... yalnızca yurttaki ilk gecemde bile bir dünya gözyaşı döktüğümü hatırlıyorum. herkes o kadar ağır abi gibi takılıyordu ki sevdiğim grubun baskısı olan telefon kılıfım, çiçekli böcekli tişörtlerim ve animasyon filmlerini izleyip ağlayan akıl yaşımla kendimi boğuluyormuş gibi hissetmiştim. kaç yaşına gelirsem geleyim onların sahip olduğu düşünce kalıbına sahip olamayacağımı fark ettim. oturup saatlerce politikadan ve felsefeden bahsedemeyeceğim. ben burada sevdiği diziye fan hikayeleri yazan ergen olarak kalacağım. üniversite benim kişiliğimdeki bir insan için çok ciddi ortam arkadaşlar. çok...

size bunu neden anlattığımı sorguluyorsanız sabredin açıklıyorum. bu hikâye bir yerlere gidiyor ama nereye gidiyor anlayamıyorum. bunun en büyük sebebi de derslerin başlamış olması. kendi bölümümdeki konulara bir yabancı gözüyle bakıyorum. vaziyetim hiç iyi değil anlayacağınız. üniversite hayatı da benim dengemi en çok bozan etken şu sıralar. hikâye bir anda ortadan kalkar da kaybolursa veya saçma sapan yollara girerse şaşırmayın diye biraz boş yaptım. biraz da sizinle dertleşmek beni mutlu ediyor diye işte. şimdi sizi hikayeyle baş başa bırakıyorum. sevgiler.


*****

[çalıyor...]
tseluy menya - life letters

öp beni.
ölümcül silahlar bize çekilmeden
hâlâ bir şeyler hissediyorken
hâlâ buradayken.

***

"N'aber Allison?"

Argentların evine girerken kapıyı açan Allison'a selam verdim. Başındaki havluya bakılırsa duştan yeni çıkmıştı. Kaşlarımı kaldırdım. Kapıyı kapatırken gülümsedi. "Selam Stiles. Sen sormadan söyleyeyim, Lydia, Malia ve Kira'yla dışarı çıkacağız." Ellerimi ben masumum dercesine kaldırdım. Ben antrede dikilirken merdivenleri tırmanmaya başladı. Yukarı doğru bakarken "Hey, Bay Argent nerede?" diye sordum. Çoktan koridorda gözden kaybolmuştu ama "Bodrumda!" diye seslenerek yanıtladı beni. Gözlerimi devirdim. Bodrumlarının bir zindandan farkı yoktu.

Hafif bir şarkı mırıldanarak aşağı indim. Silahlarla dolu duvarları ve sandıkları geçince Bay Argent'ı bilgisayarının başında otururken buldum. Yumruğunu çenesine dayamıştı ve yüzünde rahatsız bir ifade vardı. Ekranda her ne görüyorsa bundan hoşlanmamıştı. Yüzündeki ifade beni tedirgin ettiğinden boğazımı temizleyerek geldiğimi duymasını sağladım. Gözlerini bana çevirdi ama duruşunu bozmadı. "Her ne olduysa ben yapmadım." dedim. Buna gülmesini beklemiştim ama o elleriyle şakaklarını sıvazlamaya başladı. Burnumu kırıştırdım. "O kadar kötü ha?" Gelmemi işaret etti ama yüzü çok yorgun görünüyordu. Yanına gidip ekrana baktım ama gördüğüm şeye bir anlam veremedim.

they can't take you from me [sterek] b×bHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin