Sabah olunca ilk uyanan bendim. Gökhan ve Hamza ne kadar söylesem de evlerine gitmemişti. Onlar olmasa ne yapardım bilemiyorum, bazen sizin her zaman yanınızda olan dostlarınızın olması harika bir şey. Bunları düşünürken Gökhan uyandı.
"Off sırtım tutulmuş ya." diyerek uyanınca kendimi tutamadım.
"Sizin eşekliğiniz oğlum. Evinize gidin dedim ben size." diyerek hafiften kızdım.
"Abi sen uyanık mıydın?" dedi bana bakıp.
"Evet kanka uyanığım."
"Bu öküz niye hala uyuyor?"
"Sen kime öküz diyorsun lan!" diyerek yerinde doğrulmaya başladı Hamza.
Sonrasında günaydın faslını geçince saate baktım. Saat 7 buçuktu. Gökhan ve Hamza kantine gitti. Ben de annemin odasının kapısını açıp içeri bir göz gezdirince uyanık olduğunu farkettim.
"Erkencisiniz Leyla Hanım." diyerek gülümsedim.
"Fazla bile uyudum Poyraz ve sıkıldım ne zaman çıkacakmışız?" diye sordu.
Biz konuşurken doktor içeri girdi ve günaydın diyerek işlemleri yaptıktan sonra çıkabileceğimizi söyledi. Kimliğini isteyip hastanenin girişine doğru giderken ona üstünü giymesini söyledim. Tüm her şey bittiğinde bu sefer Gökhan ve Hamza kantinden gelmişti. Ellerinde 2 tost ve 2 çay vardı. Tostları ve çayları bize verdiler.
"Kendinize niye almadınız çocuklar?" diye sordu annem.
"Biz kantinde yedik Leyla teyze. Afiyet olsun size." dedi Hamza.
"Abi ben çay sevmiyorum. Kahve niye almadınız?" diye sitem ettim.
"Eşek sıpası sana iyilik de yaramaz. Çocuklar ne güzel düşünmüş, iç işte." diye annem bana kızınca Gökhan ve Hamza gülmeye başladı.
"İçmek isteyen var mı?" diye sorunca Gökhan bardağımı aldı.
"Kahve almaya gidelim mi?" diye sordu Hamza.
"Yok oğlum. Kendinizi yormayın, çay içseydi o da." diyerek bana karşı ikinci golünü de atmıştı annem.
"Anne niye bana karşı oynuyorsun?" diye sordum sesimi incelterek.
"Şaka yapıyorum oğlum, gelin bakim buraya." dedi ve üçümüze de sarıldı annem.
Elimizdekiler bitince hastaneden çıktık. Anneme her dakika ağrısı veya istediği bir şey var mı diye soruyordum ama cevap hep aynıydı 'Hayır'. Eve varınca annemi evde bıraktım ve okula gitmeyip onunla kalacağımı söyledim. Yine reddederek bizi evden çıkardı. Okula doğru yürümeye başladık ve okula vardığımızda saat dokuza çeyrek vardı. Dersler aynı sıkıcılıkta sürerken aklımda tek soru vardı.
'Merisa gelince ne yapacaktım?'
Merisa'yı her ne kadar sevsem de iki sene önce o beni terk etmişti ve eski defterlerin açılmasına izin vermeyecektim. Onu ne kadar özlesem de aynı tavrımı koruyacaktım. Merisa'nın geleceği tarihi de bilmiyordum ve bunu bizimkilere sormak istemiyordum.
Aradan tam 4 gün geçmişti ve aklımdaki tek soru öylece takılı kalmıştı. Hiçbir cevap bulamıyordum ve son 4 gece gibi bu gece de bunu düşünmüştüm. Sabah olduğunda kapı çaldı. Günlerden Cumartesi'ydi ve erken kalkmak istemiyordum. Kapıyı annem açmıştı ve konuşma sesleri geliyordu. Odamın kapısına doğru yürüyünce annemin sesini duydum.
"Niye zahmet ettiniz çocuklar. Geçin içeri ben de çay koymuştum." dedi kapıdaki kişiye veya kişilere.
"Poyraz kalkmadı mı hala Leyla teyze?" sorusunu Gökhan'ın ağzından duyunca bizimkilerin geldiğini anladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAHİL POYRAZI
Teen FictionHaftada bir bölüm atıyorum. İçeriğini merak ediyorsan okumaya başla! :)