Erik çok kızmıştı. Kendine kızdı, Charles'a kızdı, saçma adaleti yüzünden evrene kızdı, hatta biraz da ailesine kızdı. Sonrasında bunun kendisini yormaktan başka hiçbir şey yapmadığını fark etti. Belki tek bir kişi olsa ondan kolaylıkla vazgeçerdi fakat Charles, yalnızca hoşlandığı kişi değildi onun için. Erik'in en yalnız hissettiği ve konuşacak kimseyi bulamadığı anlarda en yakın arkadaşıydı, ailesinin eksikliğini hissettiğinde erkek kardeşi hatta yaşıt olsalar bile bazen abisiydi, ne yapacağını bilemediği anlarda akıl hocasıydı, ona yol gösterendi. Güzel bedeninde ne kadar muhteşem bir ruhu taşıdığını gösterdiğinde ise sırılsıklam âşık olduğu kişiydi. Herkesten sakladığı şarkıları dinlettiği kişi, onun anlamasını istemişti çünkü. Kapağı kırışmasın diye tam olarak açmadan okuduğu kitaplarını tereddüt etmeden verdiği kişi. On sekiz yaşı. Sahi, Charles sayesinde yetişkin olmuş sayılmaz mıydı?
Erik'in yirmi yıllık ömründe aptallaşıp dibe vurduğu anlar parmakla sayılamayacak kadar çoktu fakat hiçbir zaman sahip olduğu her şeyini çöpe atacak kadar aptal olmamıştı. Bu yüzden Charles'a buluşacakları yerin konumunu gönderirken de tereddüt etmedi. İçinde asla tükenmeyecekmişçesine bir yaşam enerjisi vardı ve genç adam uzun zamandır ilk defa ciddi anlamda hissediyordu yaşadığını. Anlatabileceğini sanmıyordu, o... Charles'tı işte. Dünyanın ve içinde bulunduğu evrenin kelimelerinin sınırlı anlamlarından çok uzaktı.
New York'un gecenin geç saatleri olmasını umursamayan onlarca insanın bulunduğu caddede ilerlerken tanıdık simayı görmesi ile yüzüne sıcak bir gülümseme yerleştirdi istemsizce. Neden gece vakti buluşmak istediğini kendisi de bilmiyordu aslında, gerçi Charles da pek yadırgamamıştı. İki-üç metrelik mesafeyi kat ederek ona ulaştı Erik. "Selam."
Charles da aynı şekilde gülümsedi, hissettiği haddinden fazla heyecanı örtbas etmeyi başarabildiğini umarak. "Selam."
"Aslında Westchester'a gitmek güzel olur diye düşündüm, ne dersin? Geçmişi yad edelim biraz." Charles olumlu anlamda salladı başını. "Çok güzel olur."
Nihayetinde, bir saatlerine mâl olsa da bolca geyik muhabbeti ve aslında komik olmasa da ikisinin de güldüğü espriler ile Westchester'daki bilmem kaç yıllık parka vardılar. Burası özeldi Erik için. Birkaç yıl öncesine kadar tepesi her estiğinde buraya tıpkı bugün yaptıkları gibi gece vakti gelir, çocuk kaydıraklarına oturup yalnızca etrafını seyrederdi. Başka herhangi birine fazla yalın gelebilirdi belki ama Erik'e huzur verirdi. Bazen Charles yanına geldiğinde ise bir şey yapmadan yanına oturur, eşlik ederdi onun sessizliğine. İkisinin de ağzından tek kelime çıkmazdı ve ikisi de söylenecek her şeyden daha fazla hissederdi. İletişimleri konuşmanın çok ötesindeymiş gibi, ruhları bağlıymış gibi.
"Vay be," dedi Charles, elleri ceketinin ceplerinde ağaçların olduğu bölgeye ilerlerken. "Hiç değişmemiş neredeyse."
"Evet, en son iki ay önce gelmiştim sanırım."
"Hâlâ kaydırakta oturup sessizliği mi dinliyorsun?" Erik başıyla onaylasa da yüzünü buruşturmayı ihmal etmedi. "Kulağa fazla felsefik geldi böyle."
Charles güldü, az ilerisindeki ağacı gösterdi. "Ağacı hatırlıyor musun?" Erik onun arkasında durdu, Charles onun nefesini ensesinde hissedebiliyordu. "Çakıyla bir şeyler kazımak isteyip kıyamadığın mı? Hatırlıyorum."
"Kıyamamıştım ama dibine bir kutu gömmüştük birlikte. Aklından geçen her şeyi yazıp kutuya koymanı istemiş ve gömmende de yardım etmiştim. Artık itiraf etmemde bir sakınca yok, ne yazdığını deli gibi merak ediyordum ama hiç okumadım." Erik'in nefesini hissetmek kalbine iyi gelmediği için aralarına iki adımlık bir mesafe koydu ve arkasına dönüp Erik'e bir bakış attı. Erik sırıttı, "Sana okutmak isterdim ama sen gittiğinde sinirlenip kutuyu topraktan çıkarıp çöpe atmıştım. Yine de merak etmene gerek yok, sana anlatmadığım bir şeyi yazmadım. Şimdi..." Aralarındaki mesafeyi tekrar kapattı ve davetkâr bakışlarını karşısındaki Charles'a yöneltti. "...Bana bir sözün vardı."
"Biliyorum. Birincisi, bana tepeden bakıyor olduğun gerçeği hâlâ bir miktar gururumu kırıyor."
Erik kahkaha attı istemsizce. "Uzayacağını söylemiştin ama gördüğün gibi, bir santim bile uzamamışsın." Charles ise gülerek gözlerini devirdi. "Aslında iki santim uzadım ama teşekkür ederim, kaliteli bilgi diye buna derim ben. İkincisi ise uhm, sen direkt böyle bakarken biraz zormuş ama yapacağım yine de."
"Dinliyorum."
Charles gülümsedi, "Söyleyebileceğim pek fazla şey yok. Anlattıklarımdan çok daha fazlası var ama anlatamam, buymuş işte. Adına aşk deyip ciltlerce roman yazdıkları ya da serilerce film çektikleri şey... buymuş; sana, gözlerine bakınca gördüğüm tek şey."
"Hmm," Erik oyuncu bir tavırla düşünürmüş gibi yaptı. "Aslına bakarsan daha iyi bir fikrim var." dedi ve hemen ardından Charles'ın bir şey demesine fırsat vermeden dudaklarını onun dudaklarıyla birleştirdi. Aldığı karşılık ve eş zamanlı olarak boynunda hissettiği narin ellerle ise emin oldu, dünyanın en mutlu ve en şanslı insanıydı o an. Sinirlenmiş, kırılmış, üzülmüş ve çokça hayal kırıklığına uğramıştı fakat hepsine değmişti işte.
Ayrıldıklarında Erik alnını Charles'ın alnına yaslarken sırıtışının giderek genişlemesine engel olamadı, olmak istemedi de. "Tanrım, bunu yapmak için yaşıyormuşum. Artık gözüm açık gitmeyeceğim."
Charles ona tekrar kısa bir öpücük bahşetti -azıcık ayak ucunda yükselmek zorunda kaldığı gerçeği onun için trajikomik, Erik için ise dünyadaki en sevimli şeydi- ve Erik'in karanlık olsa da hayat dolu ışıltısından hiçbir şey kaybetmeyen gözlerine bakarken gülümsedi. "Oh, üzgünüm, bayım. Hiçbir yere gitmiyorsunuz. Daha yapacağımız çok şey var."
Erik o an her şeyi unuttu; nefret dolu ailesini, olmayan arkadaşlarını veya kafasına taktığı diğer bütün sorunları. Charles yanında olduğu sürece her şeyin üstesinden gelebileceklerinden emindi. Zira öyle de oldu. Charles, Erik'i bir daha asla yalnız bırakmadı.
-
13 bölümü 24 saatten az bir sürede yazarken bu bölümü yazmam iki gün sürdü çünkü benim mutlu sonlara alerjim var.
Şaka. Umarım beğenmişsinizdir, okuduğunuz için çok teşekkür ederim seviyorum sizi <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
still the one • cherik [√]
Hayran KurguCharles: hâlâ unutamadığım ve yerini doldurmayı bir türlü beceremediğim tek kişi sensin. Charles: Özür dilerim, Erik. ya da, Charles Xavier'ın telâfi etmesi gereken çok fazla şey var. [texting]