Zile basıp parmağımı geri çekerek derin bir nefes aldım. Yaser Malik' le olanlar hala benim için taze olsa da ağlayacak gibi hissetmiyordum. Daha sakindim. Zaten onun karşısında babasının benimle konuştuğunu söylerken sakin kalmam gerektiğinin farkındaydım. Şu anki hale gelene dek aşağıda, apartman girişinde, yaklaşık on dakika kadar öylece beklemiştim.
Kapıyı açtığında yüzündeki sert ifade ile karşılaştım. Belki de kimseyi beklemediği için böyleydi fakat karşısında beni gördüğünde yüzü yumuşamış, daha doğrusu şaşırmıştı.
"Nova?" dedi burada olmama bir anlam veremeyerek. Veremezdi çünkü kısa bir süre önce beni eve bırakan kendisiydi. O da daha üstünü değiştirmemişti üstelik. Sadece gömleğinin eteklerini pantolonundan çıkararak ikinci düğmesini açmış ve kollarını özensizce kıvırmıştı.
Ondan gelen esrar kokusu burnuma dolunca "Habersiz geldiğim için üzgünüm." dedim sessizce.
Kapıyı tamamen açtı ve böylece küçük adımlarla ilerleyip kollarımı beline sararak başımı göğsüne yasladım. Şaşkınlığından hala bir şey kaybetmemişken sarılışıma karşılık verdi ve bir yandan da kapıyı kapattı.
"Bir şey mi oldu?"
Bu bir soru sayılmazdı. Bir şey olduğundan kesinlikle emindi, bunu sesinden anladım.
"İyi misin?"
"İyiyim." diyerek geri çekildim.
Yüzüme dikkatlice baktı. Her bir hareketimden bir fikir çıkarmaya çalışırken gözlerini benden ayırmadan elimi tutmuş ve beni içeri yönlendirmişti. Salona girdik. Dikkatimi aniden çeken şey sehpanın üzeri oldu. Belirli destelerden oluşmuş onlarca banknot oraya yığılmıştı. Banknotların yanında bir silah, bardakla beraber bir viski şişesi ve şişenin yanındaki tablanın üzerinde tütmeye devam eden bir ot vardı.
Sehpayı görmemden hoşlanmadığı belli olsa da ikimiz de bu konu hakkında bir şey söylemeden sehpanın arkasında kalan ikili koltuğa oturduk.
"Üzerine bir şey giymemişsin."
Evet, üşüdüğümün farkındaydım ama pek hissetmiyordum.
"Doğruca buraya geldim."
Kaşlarını çattığında sabırsız bir şekilde devam etmemi bekledi. Ne tepki vereceğini kestiremesem de doğruca söylemiştim.
"Baban benimle konuştu."
Tepkisizliğini koruyarak birkaç saniye boyunca sessiz kaldı. Yüzüme öylece bakıyordu. Bir şey söylemeyeceğini düşünecekken "Ne zaman?" diye sordu sessizce.
"Beni bıraktıktan sonra bir adam eve geldi. Babanın benimle konuşmak istediğini söyleyince aşağı inmek zorunda kaldım. Arabasında konuştuk."
Önüne döndüğünde dirseklerini bacağına yaslayarak sehpaya doğru eğik bir duruş aldı.
"Ne söyledi?" dedi aynı sakinlikle. Bu kadar sakin olması beklediğim bir şey değildi doğrusu.
"Senden uzak durmamı. Karşılığında yurt dışında iyi bir hayat yaşamamı sağlayacakmış. Kabul etmeyince beni tehdit etmek istedi ama tehdit edebileceği bir şeye sahip değilim."
Şimdi tamamıyla suskun kalmıştı. Herhangi bir şey söylemesini beklerken bir anda viski şişesini salonun uzak bir köşesine fırlattı. Şişe büyük bir gürültüyle parçalara ayrılırken ayağa kalkmış ve önündeki sehpayı da ayağıyla ittirmişti. Birkaç banknot yere saçılmış, viski dolu bardak da düşerek iki parçaya ayrılmıştı. Kapıya doğru büyük adımlar attığında ben de ayaklanarak yanına koşup elini tuttum. Neyse ki durmuştu. Ama kıvılcımlarla dolu olan tehlikeli gözlerini bana çevirdiğinde ürkmediğimi söylemek yalan sayılırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
phosphene • malik
FanfictionKarşılık alamayacağını bilse de yıllardır ona aşıktı. 21819