Yeni evim.
Beklediğimden çok daha fazla güzeldi. Eşyalarda hiçbir sorun yok, her yer fazlasıyla ferah ve en önemlisi kira çok uygundu. Bunun en büyük sebebinin Zayn' in araya girmesi olduğunu biliyordum.
Birlikte kahvaltı yapıp beni dükkana bıraktığı günün üzerinden birkaç gün geçmişti. O günden sonra onu hiç görmedim. Doğrusu biraz merak ediyordum. En azından dükkana gelerek evin nasıl olduğu konusunu soracağını düşünmüştüm.
Tabi şu an bunların bir önemi yoktu. Uzun bir süredir makyaj yapmakla meşguldüm ve yarım saate kadar evden çıkmam gerekliydi. Yani yarım saat sonra Ashton' la beraber olacağımı bilmek beni biraz heyecanlandırıyordu.
Nereye gideceğimizi tam olarak bilmediğim için siyah bir elbisede karar kılmıştım. Omuzlarıma bile değmeyen siyah saçlarımı öylece serbest bırakıp makyaja girişmiştim. Son olarak da parfüm sıkıp aynanın karşısında birkaç adım gerileyerek kendime baktığımda daha fazla yapabileceğim bir şey bulamadım. Günlük halime göre gayet iyi görünüyordum.
Birkaç dakika sonra Ashton geldiğini belirten bir mesaj attı. Bu mesajın üzerine ceketimi üzerime giyip çantamı alarak evden çıkmıştım. Apartmanın hemen önündeki siyah arabasına doğru hızlı adımlarla yürüyüp her zamanki araba gerginliğimle koltuğa yerleştim.
Yüzünde gamzelerini belli eden bir gülücük vardı. "N'aber?"
Eğilerek yanağıma bir öpücük kondurduğunda ben de gülümsemiş ve "İyiyim." demiştim.
"Evet, çok iyi görünüyorsun."
"Teşekkür ederim."
"Öyleyse artık gidebiliriz."
Önüne dönerek direksiyonu kavradığında sürmeye başladı. Başlangıçta her ne kadar yavaş sürse de daha sonraları hızını iyice artırması tüm vücudumun kasılmasına neden oldu.
"Yavaş sürer misin?"
Gözlerini kısaca bana çevirip tekrar önüne döndüğünde yavaşladı. "Korkuyor musun?"
Bu konu hakkında konuşmak istemediğimden suskun kaldım. O da bunu anlamış olmalı ki, konuyu değiştirdi.
"Yeni evin güzelmiş bu arada. Kuzenim de kendisine bir tane arıyor ama iyi daire bulmak artık kolay değil."
"Evet, benim için de hiç kolay olmadı. Tanıdığım birisi yardım etmeseydi muhtemelen evsiz kalacaktım."
"Şanslısın."
Şanslıydım.
"Senin nasıl gidiyor?"
Omzunu silkti. "Değişen pek bir şey yok. Günlerimi babamın yanında geçiriyorum. Eskisi kadar güçlü değil."
Babasının bir marketi vardı sanırım. Bir keresinde gün içinde ona yardım ettiğini söylemişti.
"Lauren nasıl oldu?"
"İyi, hala burnu aksa da en azından artık yataktan çıkabiliyor. Hava çok soğuk. Daha da soğuyacağını söylüyorlar."
"Evet, ben de bunu duydum." Son yılların en sert kışı yaşanacakmış.
Günlük olaylar hakkında konuşarak yolculuğu geçirdiğimizde bir restoranın önünde durdu. Bizi karşılayan garsonlardan birisi rezerve ettirdiği masaya kadar bize eşlik ettiğinde Ashton ona başlangıçta hangi şaraptan istediğini söyledi. Benim fikrimi sormayı da unutmamıştı.
Çok güzel bir yer, eski yılları anımsatan bir havası vardı. Aydınlatma genel olarak mumlarla yapılmış, duvarlar ahşap oymalarla süslenmişti. Yüksek tavanın tam ortasından sarkan eski tip avize ise devasa büyüklükteydi. Sesi çok da yüksek olmayan eskilerden kalma bir şarkı insanlara keyif veriyordu.