Son zamanlarda çoğu şey normal, daha doğrusu sıkıcıydı. Günlerimin tamamını dükkanın içinde geçiriyor ve tanıdık yüzlere kitaplar satıyordum. Bunun dışındaki tek farklılık Ashton' un çok sık ziyarete gelmesiydi. O geceden beri kalbimi yeniden kazanmak için çabalıyordu. Yaptığını unutmayacaktım elbette fakat değer verdiğim insanlara karşı öfkem çok uzun süremediğinden aramızdaki bu soğukluğu geri çekmiştim.
Dün tekrar geldiğinde beni sonunda Luke denen arkadaşının küçük bir barda verdiği konsere gitmeye ikna etti. Farklılık olur diye düşünmüştüm çünkü günlerdir burada sıkışmış gibi hissediyor, bir şeyler yapmaya ihtiyaç duyuyordum. Üstelik o çocuğu epey merak ediyordum zaten. Ashton ondan çok fazla bahsetmişti.
Diğer yandan onunla ilgili pek bir bilgim yoktu. En son birlikte yemeğe çıkmış ve yemek meselesi kötü bir şekilde sonuçlandığında yaşadığı üzüntüyü görmüştüm. Sonrasında onu, birlikte kahve içerek Kardashianları izlemeye davet etmiştim. O bölümle ilgili hala pek bir şey hatırlamıyorum. Daha çok sohbet edip en azından onu biraz tanıyabilmiştim. İlgi çekici ve meraklandırıcı bir karakteri var. Onca şey hakkında konuşmamıza rağmen onunla ilgili hala çok az şey biliyordum.
Yine de güzel bir akşamdı. Evime birisi gelmediği ya da akşamları sohbet edeceğim bir insan olmadığı için aslında yalnızlığın biraz boktan olduğunu fark etmeme neden oldu. Çok yalnızdım. Ve sanırım ben de tıpkı onun gibi kendimi insanlardan uzak tutuyor, içimde kendimi yalnız bırakıyordum. Ancak bu elimde değil. Böyle olmasını ben istememiştim.
Telefonu çalıp gittiğinden bugüne dek onu hiç görmedim. Tam on sekiz gün olmuştu. Şaşırmıyorum çünkü bazen bir buçuk ay bile gelmediği zamanlar olurdu. Ne zaman geleceği asla belli olmuyor, ansızın ortaya çıkabiliyordu. Açıkçası akşamları her kapı açıldığında onun yüzünü göreceğimi sanıyordum. Sanki o içeri girecek ve kitap almak için geldiğini söyleyecekti. Ama gelen kişi her zaman bir başkası oluyordu.
Kapatma vaktine yaklaşık bir saat kala kimse gelmediğinden çoğu zaman kitap okurdum. Okuduğum kitaplar da genelde klasik ya da ciddi kitaplardı. Fakat bazen beynimi dinlendirmek için genç kızların okuduğu kitaplara ihtiyaç duyuyordum. Neredeyse hepsi gibi, ellerimdeki bu kitap da mide bulandıracak kadar romantik, klişe ama bir o kadar da sürükleyiciydi.
Sonraki sayfayı merakla çevirdikten sonra masadaki kupama uzanıp içindeki kahveden içtim ancak kahve buza dönüşmüştü. Umursamadan kupayı geri bıraktığımda kapı açıldığı zaman çınlayan o tatlı zilin sesini işittim. Gözlerimi kaldırdığımda ise... Heyecanım katlanarak büyüdüğünde okuduğum bu ergen kitabını görmemesi için kitabı hızla kapatıp ters bir şekilde masanın ona uzak olan köşesine bıraktım. Ayağa kalktığımda ise elindeki hediye kutusunu görmüştüm.
Masanın arkasından çıkarak ön tarafına geçtiğimde kalçamı masaya yasladım ve o da karşımda durarak kutuyu bana doğru uzattı. "Senin için." Saçları yaklaşık yarım saat önce yağmaya başlayan yağmur yüzünden ıslanmıştı. Muhtemelen arabası hemen dükkanın önündeydi fakat yağmur öyle şiddetliydi ki, içeri girene kadar ıslanması gayet normaldi.
Açık kahve tonlarında, kare şeklindeki, kutudan birkaç ton açık renkten bir saten kurdele ile bağlanmış olan bu sevimli şeye bakarken biraz şaşırdım. Bana kimse hediye almazdı.
"Benim için mi?" diye kendi kendime mırıldanıp kutuyu aldığım sırada eklemlerinin üzerindeki kızarmış noktaları fark ettim. Hepsi tazeydi. Ama merakım daha ağır bastığından bu konuyu düşünmedim ve saten kurdelenin bir ucundan çekerek sıkı düğümü çözdüm. Yakınımdaydı. Gözlerini bir an için üzerimden ayırmadan tepkilerimi izliyordu. Bir eliyle alnına düşen ıslak saçlarını geriye doğru çekerken gözlerimiz buluştu ve "Gerekli değildi." dedim çekingen bir tebessüm ile.