Ateşlediğim ottan aldığım derin nefes, anında etkisini gösterirken dirseklerimi genişçe araladığım bacaklarıma yaslayarak kambur bir oturuş pozisyonu aldım. Çok iyi hissettiğim söylenemezdi. Belki de hiçbir şey hissetmiyordum.
"Sorun ne?" diye sordu yatağın diğer tarafında uzanan Karin. Muhtemelen yine uzun tırnakları ile uğraşıyor ve bir yandan da sigarasını tüttürüyordu.
Cevap vermediğimde gözlerim komodinin üzerinde titremeye başlayan telefona kaydı. Ekranda Nova adını görmek sonunda içimde bir his oluşturmuştu ancak bu iyi bir his değildi. Sanki birisi kalbime bir iğne batırıyordu. Durmadan ve durmadan.
"Yine mi arıyor?"
Kendimi tutmalı ve o telefonu açmamalıydım. Güvende olduğunu biliyorum. Tehlikede değildi. Salonunda oturuyor ve büyük ihtimalle televizyondaki saçma programlardan birisini izliyordu. İyiydi.
"Saçmalık." dedi, kendisini fazlasıyla belli eden Alman aksanıyla. "İstediğin şey her zaman bu değil miydi?"
"Ne istediğimin bir önemi yok."
Araması kesildiğinde hala telefona bakmayı sürdürüyordum.
"Neden?"
"Böylesi onun için daha iyi olacak."
"Hiçbir bok iyi olmaz hayatım. Ölüm gelecekse bir şekilde gelir. Bunu engelleyemezsin."
Gözlerimi kapatıp bir nefes bıraktım. "Bunun benim yüzümden olmasına dayanamam."
Gülmeye benzer bir ses çıkarıp "Neredeyse bir kalbin olduğuna inanmaya başlayacağım." dedi alayla. Sessiz kaldığımda da devam etti. "Ne yani, artık uzak mı duracaksın?"
Hayır, fazla uzak değil. Gözlerim her daim üzerinde olacak ama o bunu bilmeyecekti. Çok düşünmüştüm. Gerçekler, onun benim yüzümden ölme ihtimalini görmemle suratıma çarptığında bu kararın doğru olduğunu anlamıştım. Zaten beni asla istemeyecek. Yani onun için değişen hiçbir şey olmayacak ve içinde benim bulunmadığım güzel hayatına devam edebilecekti.
"Kendine acımasızlık ediyorsun."
"Bunları söylemen için gelmedim amına koyayım." dedim agresif bir şekilde. Otumdan bir nefes daha almıştım.
"İyi." dedi keyifli bir iç çektikten sonra. "Ne yapmamı istersin? Seni memnun etmek için buradayım."
Bir bok yapmasını istemiyordum. Gitme vaktim de gelmişti zaten. Sıkılmıştım. Otu tablanın üzerine bırakarak ayağa kalktığımda pantolonumu giydim. Gömleğime uzandığımda "Daha erken değil mi?" diye sordu.
"İşim var."
"Zayn Malik' in her zaman işi vardır."
Son olarak ceketimi giyip telefonumu da aldıktan sonra "Paranı hesabına gönderirim." diye mırıldandım.
"Tamam, görüşürüz."
Karin' in evinden çıkıp arabama bindiğimde saat ikiye yaklaşıyordu. Doğruca Icarus' un yakınlarındaki eski depoya sürdüm. Piçin yüzünü görmem gerekiyordu. Ona güzel haberi verecektim. Olanları duyduğunda yüzünde oluşacak o duyguyu görmek beni şimdiden zevke boğuyordu.
Hızlı sürüşüm sayesinde on dakika kadar bir süreyle istediğim yere varmıştım. Arabanın kapısını kapatıp depoya açılan kapıya doğru yürürken kapının yanında duran Abraham başıyla bir selam vermiş ve benim için kirli kapıyı açmıştı. Deponun giriş kısmı boş ve çeşitli paketler ile doluydu. İlerleyerek aşağı inen merdivenlere ulaştım. Basamakları hızlıca inmiştim. Her bir adım avuçlarımı biraz daha kaşındırıyor, vücuduma alev dalgaları gönderiyordu. Öfkeyi hissediyorum. Evet, bir şey hissediyordum.