Polisler hemen aramaya koyulsalar bile kaçmıştı Tyler ve adamları. Fakat arkalarında kaçarken birşey unutmuşlardı. Hatta iki şey: Sinem ve Can. Polisler çevrede arama yaparken Sinem ve Can ise çalıların arasında bekliyorlardı, belki biri gelir diye. O sırada bir polis Sinem ve Can'ı görmüştü. Can korkudan tir tir titriyordu. Polis anlamıştı onların çocuklar olduğunu. Çalıların arasındaki küçük güneş geçecek deliklerden o küçük çocuk kafaları belli oluyordu. Polis hemen Can ve Sinem'i alarak arabaya gitti, oradan da karakola. Polislerin istediği bu çocukları ailelerine verip bu çete ile de kendilerinin ilgilenmesi. Fakat durum böyle değildi. Kolay değildi. O kadar korkmuştu ki Can. Sürekli kafasından polislerin elinden kaçmak geçiyordu. Çünkü artık pek güvenemiyordu yabancılara. Bir karanlık sokakta saklambaç gibi oyun oynarcasına saklanmak, ebelemece gibi oyun oynarcasına kovalanmak; artık onun oyun zevklerini alt üst etmişti. En azından bir süre bu tür oyunlar oynamak istemiyordu. Sinem de pişmanlık duygusu ile bitip eriyordu. Belki de o adamla beraber oraya girmeseydi, "İmdat!" diye bağırsaydı bunlar olmazdı. Herşey merakına eğlencesine bağlıydı o anda. Belki de o parka gitmeden önce polisi arasaydı bunların hiçbiri olmazdı. İşte bunların hepsinin sorumluluğu üzerindeydi. Sonradan anlamıştı fakat iş işten geçmişti. Karakolda ifadeleri alındıktan sonra bir odada polislerle beraber yeri geldi oyun oynayarak, yeri geldi bilgi öğrenerek geçirmişlerdi 2-3 gün fakat Can da Sinem de sıkılmıştı bu yerden. Artık ailelerine gitmek istiyorlardı. İşte o anda bir haber gelmişti çocuklara:"Araba hazır ve sizi ailenize götüreceğiz". Sinem ve Can çok sevinmişlerdi hatta onları götürecek kişi de belliydi; karakolda en sevdikleri polis, onlarla sürekli oyun oynayan ve onların polislik hakkında bilgi sahibi olmalarına yardımcı olan Yılmaz komiser. Can ve Sinem çok büyük bir heyecanla arabaya binmişlerdi. Araba doğuya gidiyordu. Fakat onların evleri batıda idi. Belki bir kestirme yol vardır diye pek üstelemediler. Fakat araba dağlık bir yola gidiyordu. Sinem sormuştu artık dayanamayıp:
Sinem: Yılmaz abi nereye gidiyoruz?
Yılmaz: Siz oyununuzu oynayın ben sizi götüreceğim, burada biraz işim var da.
Sinem biraz kuşkulansa bile bunu Yılmaz abisinin yapabileceğine inanmıyordu. O yüzden oynamaya devam ettiler oyunlarını. Fakat son bir çıkmaz sokak vardı. Kaçtıkları mekandı orası. Sinem tanımıştı o mekanı. Arabadan inmeye, çığlıklar atmaya başlamıştı fakat bunlar etkili değildi kapılar kilitlenmişti ve dağın tepesinde kim onları duyabilirdi ki. Yılmaz arabadan inerken "Arabada durun geleceğim". Sinem kaçmaya çalışmıştı Yılmaz'ın dediğinin tam tersine ama en kötüsü de kaçamamıştı. Arabayı kilitlemişti. Can da kenarda ağlıyordu. İşte o anda bir ses duyuldu, bir silah sesi. Bir el atış yapılmıştı. Silahın ateş sesinin geldiği yöne baktı Can ve Sinem; Yılmaz vurulmuştu, kafasından tek kurşunla öldürülmüştü...