Anne ve babanın o çaresizliği çok iç acıtan bir durumdu. Polise gitmekten korkar olmuşlardı çünkü çocuklarını bu adamlara veren kişiler bir polis memuru idi. Başla da bir çare gelmiyordu akıllarına. Yaklaşık bir hafta süre geçmişti. Ev hâlâ o suçluluk kokusuyla doluydu. O sırada kapı zilinin çaldığını duydular. Sinem odasındaydı, bu olay yüzünden kendini çok suçlamıştı. Ne kadar da anne ve babasının ısrarları sürse de Sinem hala kendini suçlu hissetmeye devam ediyordu. Anne mutfakta yemek hazırlıyordu. Baba kalktı, kapının koluna elini koyarak "Kim o?" dedi. Arkadan küçük bir çocuk sesi geldi pek de tanıdıktı ses. Kapıyı açan baba karşısında Can'ı görünce sevinçle evin içine bağırdı "Gelin buraya, çabuk!". Anne elini yıkamadan gelmişti. Sinem de odasından koştu bir panikle. Hepsi kapıda durdu ve Can'ı gördüler. İlk önce Can'a olayı anlatmasını rica ettiler. Bu ricayı sakin bir dil ile getirmediler tabi. Can ise "Akşam geleceğiz ve orda konuşacağız, annem babam bunu size söylememi istedi." dedi ve gitti. Herkes akşama kadar hazırlık yapma telaşına düştü. Kafalarında deli senaryolarla işlerini yapıyorlardı. Hepsinin kaçışları hakkında ayrı senaryoları, fikirleri vardı.