İşte o kurşun belki de hain olmanın iyi birşey olmadığını anlatmıştı Yılmaz komisere. Fakat bunu ölmeden anlaması lazımdı, iş işten geçince değil. Patron ve yanında duran Phill, Tyler ve adamları çocukları ele geçirmenin heyecanı ile kilitli olan arka kapıyı açıp "Hadi gelin, bakın size kimleri göstereceğim." demişti. Sinem düşünmüştü kimi gösterebilirdi ki gülerek konuşsun. Phill içeriye doğru bağırmıştı "Hadi! Nerde kaldı!". İçeriden gelen Sinem'in annesi babası idi. Phill yine bağırdı "İlla biz mi gelelim oraya!". İçeriden bu sefer de Can'ın annesi babası çıkmıştı. İşte o zaman yer kıyamet yerine dönmüştü. Can annesi ve babasının yanına gitmeye çalıştı fakat Phill tek bir eliyle Can'ı omzundan iterek yere sermişti. Ardından adamlar çocuğu alıp bağlamışlardı bir sandalyeye. Anneler çocuklarını isteseler bile patron hiç oralı değildi bile. Sinem'e bakarak
Patron: Annen babanı ister misin?
Sinem: Evet tabiki de.
Patron: O zaman Can'ı bize bırakacaksın.
Sinem: Olmaz onun da anne babası var!
Patron: Zaten Can'ı bırakırsan annesi ve babası ile birlikte duracak burada. Şimdi son kez soruyorum, bırakıyor musun? Bırakmıyor musun?
Sinem kararsızdı, çünkü bu adamlara güvenilmezdi. Fakat eğer bırakmazsa da kötü bişey yapabilirdi. Bu yüzden Van'a sordu. Can kabul etti. Çünkü işin sonunda ailesine kavuşmak vardı.
Sinem: Peki, bırakıyorum.
Patron: Heh, Şöyle yola gel bakalım.
Can, annesi babasına koşmuştu. Sinem'e de onun annesi babası. Orada ayrılmışlardı ailelerinden. Artık Can da ailesinin yanında, Sinem de ailesinin yanında idi. Fakat Can hâlâ tehlikedeydi...