Bölüm 6; Aldatılan Adnan

40 6 28
                                    

Arkadaşlar bölüme geçmeden önce, okuduktan sonra oy vermeyi unutmayın lütfenn. Bu bir hatırlatmaydı şimdi ise en son yirmi yıl önce bölüm attığım hikâyenin yeni bölümüne geçelim, umarım seversiniz, düşüncelerinizi yazmayı unutmayın *_*

Aldatılan Adnan

Bu not kâğıdına, karikatür şeklinde çizilmiş, etrafına da -yine çizim- bir çerçeve kondurulmuştu. Kâğıdın üzerinde bir erkek, elinde bir tuval kâğıdı tutuyordu ve tuvalin üzerinde 'Üzgünüm, beni affeder misin?' yazıyordu. Resmin usta biri tarafından çizildiği apaçık belliydi ve notun biraz altında bir paket yara bandı kutusu vardı. Kutuyu kâğıda nasıl yapıştırdığına bakmak için kutuyu elime aldım. Çift taraflı bir bant ile yapıştırmıştı. Yara bandını kâğıttan ayırdım ve yavaşca işaret parmağına yapıştırdım. Parmağımı çekip fotoğrafı Arda'ya yolladım ve altına "Affedildiniz." yazdım.

"Teşekkür ederim Kumsal Hanım."
"Ahajahsk. Bu arada resmi kime çizdirdin, çok güzel olmuş."
"Gerçekten beğendin mi?"
"Evet."
"Ben çizdim, ondandır."
"Gerçekten mi?"
"Evet ahsjskğs neden inanmadın?"
"Çok güzel çünkü."
"Peki."
"Peki."
"Işıklarını yakmayı unutma."
"Ne?" Son cümlesi çok kafamı karıştırmıştı. Gözlerim tavanda duran avizeye kaydı. Işıklarım zaten açıktı, daha nasıl açabilirdim?
"Bilmem, ışığın belki beyaz değil de sarı bir ışıktır."
"Anlamadım."
"Anlarsın." Bu konuyu fazla düşünmemeye çalıştım çünkü 'anlar'dım.

Resim yarışmama 4 gün kalmıştı ve gerçekten çok heyecanlıydım. Bir yandan annemin hastalık tembihlerini dinliyor, diğer yandan da her gün resmimi defalarca kontrol ediyordum. Bu süre zarfında Arda ile bayağı konuşmuştuk ve onun hakkında bir sürü şey öğrenmiştim. Sufle yemeyi çok sevdiğini söyledi hatta birlikte sufle yemeye çıkacağımıza dair söz verdi ama bundan anneme bahsetmedim çünkü hâlâ Arda'ya çok kızgın. Onun sorumsuzluğı yüzünden bu hâle geldiğimi söyleyip duruyor.
"Ne vardı kırtasiyeye kendi gitseydi? Ne diye seni yolluyor?"
"Israr ettim anne. Hem uzun zamandır dışarıya çıkmıyordum, fena mı oldu?"
Annem umutsuz bir vakaya bakarcasına kafasını sağa sola salladı ve derin bir iç çekerek odamdan çıktı. Kalan günler için çok heyecanlıydım.

Ve işte o büyük gün.. Yarışma günü.. Sabah kalktığımda gayet sıradan bir gün gibi davranmaya çalıştım çünkü panik yapmak istemiyordum, biliyordum ki stresim aklıma dâhi getirmek istemediğim şeylere yol açıyordu. Yatağımı düzenledim, yüzümü yıkadım ve sıradan bir kahvaltı yaptım. Yarışma saat 14.30'da olacaktı ve ben saat 13.30 gibi çıkacaktım çünkü hem yarışma alanı evimize biraz uzaktı hem de yarışmacı olduğum için erkenden orada olmam gerekiyordu.

Her ne kadar normal davranmaya çalışsam da Kumsal'dım ben. En sıradan şeyleri bile -mesela bir sufle randevusu- gözümde aşırı büyütürken, aylardır üzerinde çalıştığım bu yarışmayı nasıl normal karşılayabilirdim! Bu benim fıtratıma tersti. Yaklaşık beş gün önce, tam alt katımdan bir balonun içinden gelen resim, panomda asılıydı. Aklımdan çıkmayan bir cümle vardı: "Işıklarını yakmayı unutma." bu cümle ve "Bilmem, ışığın belki beyaz değil de sarı bir ışıktır." cümlelerini defalarca okumama rağmen hiçbir şey anlamamıştım, Arda da hiçbir şey söylememişti. Bu gizemi asla çözemeyeceğimi düşünüyordum; ta ki aklıma sarı led ışıklarım gelene kadar. Kahvaltımı yapmış, yatağımda müzik dinlerken aklıma bu geldi ve sabahın 10.47'sinde -evet doğru duydunuz- çekmecemin en arkasından, en son milattan önce kullandığım led ışıklarımı çıkarttım. Dâhice bir iş yaptığımı düşünerek kendimi tebrik ettim ve hızlıca ışıklarımı yakıp kâğıda tuttum. Her tarafında gezdirdim fakat herhangi bir şeye rastlamadım. Kağıdın arka yüzünü çevirdim, orada da bir şey yoktu.. Ne bekliyordum ki, ışıkta görünen bir not mu? Hah! Çok komiksin Kumsal Aydın!

Kendime sinirlenmiş bir şekilde oturduğum yerden kalkmaya çalışırken ayağım ışığın kablosuna takıldı ve yere kapaklandım. Harika! Bir bu kalmıştı! Bakalım günüm daha ne kadar berbat olacak, çok merak ediyorum! Küfür edercesine bir nefes bıraktım, yattığım yerde birkaç saniye durarak sakinleşmeye çalıştım. Soluma dönmüş, önceden boyadığım çöp kutusunu incelerken kafamda bir ampul yandı. Tabii ya! Hızlıca çöp kutusunu karıştırmaya başladım ve iki gün önce çıktığı için attığım yara bandına baktım. Yıpranmıştı, ama işimi görürdü. Işığı tekrar yakıp yara bandının üzerinde gezdirdim. Eminim ki o an Sherlock Holmes gibi görünüyordum. Meraklı, şüpheci, araştırmacı.. Kendimle gurur duyduğum 4,5 saniyenin sonunda gözlerim açıldı, gözlüğümü burnuma ittirdim ve zafer edâsıyla "Bu!" diye bağırdım. Yara bandında çok küçük bir şekilde "Bol şans!" yazıyordu. Nasıl yazdığını çok düşündüm ve aklıma Aydın abi geldi. Bu hafta yeni bir kalem getirmişti. 0.4 ucunda bir kalemdi bu. Almayı tercih etmemiştim ama bakılırsa birileri bu kalemi almıştı.
"Tüh ya keşke aşk mektubu çıksaydı."
Yine iç sesim, ama bu sefer saçmalama modunda.
"Ne alaka be!"
"Bilmem, sen de istemez miydin?"
"Tabii ki de istem-"
"Kızım?" Lanet olsun. Bir elimde yara bandı, diğer elimde tozlanmış led ışığım, masamın üzerinde çizmeyi hiç sevmediğim türden olan karikatür kâğıdı, kendi kendine konuşan bir adet ben ve karşımda kızının akıl sağlığı için endişenen bir anne. Şu an annemde tam olarak aldatıldığını öğrenen Adnan şoku vardı.
"Anneciğim? " yüzüme koyabildiğim en sahte ve en sevimli gülücüğü koydum ve her şey normalmiş gibi konuşmaya çalıştım.
"İyi misin?"
"Evet, ne oldu ki?"
"Bilmem, sanki garipsin."
"Iı.. şey.. heyecanlıyım biraz, y-yarışma için hani falan."
"Kabız mı oldun, not mu saklamaya çalışıyorsun belli değil."
"Anladım."
"Hıhı, evet iyiyim."
Annem elimdekilere baktı ve kafasını yavaşça yukarı aşağı sallayıp korkmuş gibi odamdan çıktı. Bu sırada benim, az önce düştüğüm için ağrıyan burnum, elimdeki not ile ne yapacağımı bilmemem ve asla susmayan iç sesimle mücadele verdiğinden habersizdi.

Tüm bunları düşünüp masamı düzenledikten sonra ışığımı kaldırmadan önce çektiğim bir fotoğrafı Arda'ya yolladım. Fotoğrafta led ışığı yara bandına tutmuştum ve not tam olarak görünüyordu. Fotoğrafın altına ise 'Sır çözülmüştür.' yazdım. Mesajın gelmesini beklemeden, yarışma için hazırlanmaya başladım çünkü saat neredeyse on bir buçuktu.

Yaklaşık 12.00 gibi, nihayet telefonu elime aldım ve gelen mesajı açtım.

"Biraz geç kalmışsın ama olsun, zekânın bunu çözmeye yetmesine sevindim."
"Ben de senin bunu yapabilecek zekâya erişmene sevindim."
"Peki, laf atışmamıza devam edeceğiz, öncesinde senin yarışman hakkında konuşalım."
"Hmm ne anlatayım, rakiplerimin resimlerini ne kadar merak ettiğimi, rakiplerimin kim olduğunu merak ettiğimi, jürilerin kendi resmimi beğenip beğenmeyeceğini düşünerek kendimi nasıl yediğimi.. seç bakalım."
"Bir bakalım.. bence rakiplerinden birinin de ben olmamın şokunu nasıl yaşayacağını anlat onun konusu daha dikkat çekici geliyor."
NE?! Tam olarak düşündüğüm ve beynimde yankılanan tek ses buydu; NE?!
"Ne?"
"Anladım, sanırım şoku atlatman gerekcek.."
"Neden bana söylemedin?"
"Sormadın ki."
"Ama"

Gerisi gelmedi. Düşündüğüm binlerce kelime, yüzlerce ihtimal vardı ama bir tek bunu yazabildim; 'Ama'.

Arda'nın muhteşem bir kaleme sahip olduğuna günler önce bizzat şahit olmuştum ve şimdi onun da yarışmaya dahil olduğunu öğrenince bu sefer ben Adnan şokunu yaşadım. Ne yapacağımı, ne demem gerektiğini düşünürken fark etmeden de olsam tırnaklarımı yiyecek duruma kadar gelmiştim. Bugün gerçekten iyi geçmiyordu..

Saat bir buçuk olduğunda babam ile arabada gidiyorduk ve aklımda Azer Bülbül şarkıları dönüyordu.  Kendimi birkaç saat öncesine kadar çok iyi hissediyordum, resmimden emindim ama Arda gerçekten çok dişli bir rakipti. Ne yapıp ne edip onu geçmem gerekiyordu. Efkârlıydım, üzgündüm, bitkindim, duygularım darmadağındı..
"Amma yaptın he, alt tarafı yarışmayı kaybersin kızım, ne bu tantana?!"

Aslına bakarsak iç ses haklıydı ama jüriler ve onların kararları benim resim hayatımı çok etkileyecekti. Bu yarışma benim için çok önemliydi ve yarışmanın birincisi olmak için gerekirse kurşun atar, gerekirse kurşun yiyecektim!

Hayatımın TuvaliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin