Sonuç

170 103 170
                                    

Akşama doğru tüm mahkumlar koğuştayken gardiyanlar paldır küldür içeriye girdiler. Koğuşa arama bahanesiyle girenlerin arasında baş gardiyan Muzaffer de vardı.

"Selamün aleyküm beyler. Korkmayın, herhangi bir sorun yok sadece rutin bir arama. Ha bide küçük bir konu var. Onu konuşacağız sizinle."

Baş gardiyan seyrek saçlı hatta kel denebilecek bir adamdı. Ayrıca epey esmer biriydi. Bu esmer yüzünün tam ortasında oldukça büyük bir burun ve o burnun altında da Hitler'i andıran kısacık bir bıyık vardı. Muzaffer konuşmasına devam ederken yanındaki diğer gardiyandan kendisine bir sandalye getirmesini istedi.

Mahkumların hepsi karşısında dimdik bir şekilde ayakta duruyordu. Muzaffer, arkadaşının getirdiği sandalyeyi ters döndürerek oturdu. Mahkumlara bakarak gömleğinin cebinden sigarasını çıkardı. Sigara dumanını yavaşça içerisine çekip Ali'nin yüzüne doğru üfledi.

"Akif oğlu Ali sen misin?"

Baş gardiyanın sesi oldukça sakin bir tonda çıkmıştı.

"Evet benim."

"Öğle zamanı bizim arkadaşlardan birine birşeyler anlatmışsın. Doğru mu duyduklarım?"

"Doğrudur ağabey. Bak ele başları bu işte."

Ali el işaretiyle Celal ağayı göstermişti.

Gardiyan Muzaffer uzun bir süre koğuş ağasına baktı. Ali şimdiden Celal'e acımaya başlamıştı bile.

"Ali, Celal'in cezasını belirledim. Onu birazdan halledeceğim. O değil de sana birşey sormak istiyorum."

"O nasıl söz ağabey. Buyur sor"

Muzaffer sıkıntılı birşey söyleyecek de söyleyemiyor gibiydi. Elini çenesinde götürüp getirerek konuya girmeye çalışıyordu.

"Şimdi bak kardeşim benim. Ben bu Celal denen pisliği hücreye attım diyelim. Bir gün, iki gün bilemedin 1hafta. Fayda eder mi sana? Hayır, etmez çünkü bu koğuşta 10'a yakın adamı bunun gibi, erkeklerden hoşlanıyorlar."

"Yani ?"

"Yanisi şu ki; Seni bunlardan kurtarmamız zor. Hem bunlar anlayışsız. Medeniyet görmemiş hayvan bunlar. Gerçi sana bakınca onlardan pek bir farkın yok ama elden birşey gelmez, elimizdeki ile yetineceğiz."

"Ne diyorsun ağabey, anlamıyorum."

Muzaffer konuşmasına görev arkadaşı Kemal'e bakarak devam etti.

"Ne diyorsun Kemal? Gideri var mı?"

"Sen bilirsin Muzaffer abi ama ben senin gibi olsaydım, bana göre hoş bir çocuk olurdu."

Muzaffer yanındaki gardiyandan da onayı alınca içi rahatlatmıştı. Artık sözde kura çekimi başlayabilirdi.

Ali bu konuşmalardan sonra Celal'in bu gücünün arkasındaki adamın Muzaffer olduğunu anlamıştı. Ekibin diğer üyesi bu olmalıydı.

Ali bunlara izin vermezdi, vermeyecekti.

Koğuştakiler bir anda üzerine üzerine gelince o da geri geri hareket ederek koğuş duvarına kadar yürüdü. Sırtını duvara yasladığında gidecek yeri kalmamıştı. 10'u gardiyan yaklaşık 20 adam ona doğru geliyor, o ise kirli bir duvara sırtını yaslamaktan başka birşey yapamıyordu.

"Ali kardeşim, gel bu işi kolaylıkla yapalım. Hatta bak kura istemiyorum, ben Celal ağaya razıyım de. Kurtul bu beladan. Hı? Ne dersin?"

"Onu dinleme Ali. Boş beleşin teki o. Sen gel Muzaffer abini seç. Bak, ben onlar gibi değilim. Bunlar içeriye girince değiştiler. Bir bakıma hayat koşulları onları bu hale getirdi ama ben doğuştan böyleyim. Allah beni böyle yaratmayı seçmiş. O yüzden senin canını yakmadan bu işi yapabilecek tek kişi benim."

SİRAYETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin