Vücudundan akan kan yerde bir gölet halini oluşturmuştu. Hala eksiksiz olarak çalışan sol koluyla alnından yüzüne doğru inen damlacıkları tek seferde sildi ve etrafı dinlemeye başladı. Cezaevinin her köşesinde giderek artan silah sesleri geliyordu. Seslerin çoğu ön taraftan geliyor olmalıydı. Acaba zombiler oraya da mı saldırdı diye düşünmeden edemedi.
Buradan hemen kurtulmalıydı. Zira eğer biraz daha geç kalırsa kendisi de bir zombiye dönüşecekti. Yaslandığı duvarın arkasından derin bir nefes alarak çıktı. Arka taraftaki kapıya doğru ilerliyordu. Her adım attığında yere damlayan kan damlaları da onu uyumlu bir şekilde takip ediyordu.
Kapıya yaklaşık 30 metre uzaklıktaki zombiler, etrafta gelen seslere kulak veriyor, ısıracakları yeni vücutları bulmak istiyorlardı. İçlerinden bir tanesi kendilerine doğru yaklaşan adamı farketmişti. Önce sendeleye sendeleye, daha sonra da koşar adımlarla avına doğru yola koyuldu. Koşarken salyalarına engel olamıyor sadece kan kokusuna koşuyordu. Gözleri avında değil, yere doğru damlayan kan damlacıklarındaydı. Diğer iki zombide, hız kesmeden o yöne doğru yöneldi. Hüseyin bunu farketmiş ama umursamamıştı. Zaten umursasa ne olacaktı ki? Ayakta zor yürüyor, gözlerinin bulanıklaşmasına engel olamıyordu.
Birkaç saniye sonra arka kapıya varmıştı. Yaralı halde olsa bile can korkusunun verdiği enerjiyle epey hızlı davranmıştı. Kapıyı birkaç kez çaldıktan sonra daha fazla dayanamayıp yere serildi. Kapıyı açan iki gardiyandan uzun ve iri yapılı olanı Hüseyin'i hemen içeriye aldı ve kapıyı kilitledi. Kısa ve bodur olan ise daha silahına davranamadan zombinin dişlerini boğazındaki şah damarında hissetmişti.
Gardiyan, oldukça sevdiği müdürünü koridorun ortasında bıraktı ve revire doğru koştu. Revire girdiğinde içerideki doktorun dönüşmüş olduğunu farketti ama çok geç kalmıştı. Doktor Sami içeride dişlerini geçirmeye çalıştığı meslek arkadaşının üzerinden atlayıp gardiyanın boynuna doğru asıldı. Adam doktora göre o kadar uzundu ki, zombi adeta havada asılı kalmıştı ama dişlerini geçirdiği adamı bırakmaya hiç niyeti yoktu.
Cezaevi müdürü yaklaşık 5 dakika boyunca yerde hareketsiz bir biçimde kaldı. Dışardan gelen silah sesleri koğuşlardaki mahkumları tedirgin etmişti. Haliyle herkesin aklına ilk gelen şey zombilerdi. Mahkumlar içeride ne var ne yok yakıp yıkıyor, bir can kurtaran bekliyordu.
Bu karmaşanın içerisinde, hala cezaevinin içinde bulunan az sayıdaki gardiyanlardan biri Hüseyin'in yerde cansız yatan bedenini gördü. Hemen oraya doğru yöneldi. Yerdeki adamı kollarının arasına alarak uyandırmaya çalıştı. Hüseyin birkaç tokat darbesinden sonra gözlerini yavaş yavaş açtı. Ve birşeyler mırıldamaya çalıştı.
Gardiyan daha iyi duymak için olabildiğince eğildi. Müdürü kısık bir ses tonuyla sadece tek birşey söyleyebilmişti.
"Hasan Tuğrul."
Gardiyan doğru anladığını ümit ederek Hasan'ın bulunduğu hücreyi hızlıca açtı ve yaralı adamı hücrenin içerisine koydu. Hasan ve Alican gözlerinin ışığa alışmasından sonradır ki yerdeki adamı fark edebildiler.
"Hasan Tuğrul hemen bu adama yardım edeceksin! Adam ölüyor! Bakma bana öyle ters ters. Eğer müdürümü kurtaramazsan seni ömrünün sonuna kadar bu hücrede tutarım."
Hasan bu emrivaki cümleden hiç hoşlanmamıştı. Hiç geciktirmeden aynı sertlikte cevap verdi.
"Ben ne yapabilirim? Adam ısırılmış. Birazdan da dönüşecek. Çıkar hemen onu buradan."
"Senin adını sayıkladı bayılmadan önce. Kurtaracaksın onu. Tıpkı onun seni kurtardığı gibi."
Kimse onu kurtarmamış aksine müdür diğer mahkumları onun elinden kurtarmıştı. Yine de üstelemedi. Zaten adamı kurtaracaktı. Sadece bu kapalı yeri sevmemiş, burdaki asayişe belli belirsiz sinirlenmişti.
![](https://img.wattpad.com/cover/245861301-288-k257881.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİRAYET
TerrorŞimdiye kadar hiç okumadığınız bir türde kitap okumak istermiydiniz? Bu kitap sadece bir konu üzerinden değil çeşitli konular üzerinden işlenmiş, hayatın her alanından kesitler ele almıştır. Mevzu bahis kitabımızda bir grup insanın yaşama tutunma ç...