Yaşamak mı Ölmek mi?

259 104 222
                                    

Güneş yavaş yavaş batıyor ve bulutlar yerlerini yıldızlara bırakmaya hazırlanıyordu. Profesör lakabıyla tanınan Hasan Tuğrul laboratuvara doğru yola koyuldu. Sokakta yürürken etrafındaki insanlara istemsiz bir şekilde bakıyordu. İnsanların yüz hatlarını inceliyor ve bu yüz hatlarından insanların anlık olarak mutlu mu yoksa mutsuz mu olduklarını anlamaya çalışıyordu.

Yolda gördüğü çoğu insanın yüzü birbirine benziyor gibiydi ya da ona öyle geliyordu. Yüzlerce insana baktıktan sonra bir mağazanın önünde durdu ve vitrinde duran aynaya bakmaya başladı. Ayna karşısında gördüğü yüz şeklini elleriyle incelemeye başlamıştı ki aklına bir soru geldi.

Acaba kendisi de bu insanlara benziyor muydu? Hayat standardı çoğu insanla aynı değildi ve yine bu insanların büyük bir kısmından daha da mutluydu ama neden bu mutsuz ve ümitsiz insanlardaki yüz hatlarına o da sahipti?

10 dakika kadar aynada kendine baktıktan sonra yolda yürümeye devam etti. Kısa bir süre sonra laboratuvarın dış kapısının önündeydi. Bu laboratuvar dışarıdan bakıldığında tıpkı caddedeki diğer binalara benziyordu. Eski zamanlardan kalmış, sıradan bir bina olarak gözüken bu laboratuvar, içeriye girildiğinde ise modern mimarisi ile insanı hayrete düşüyordu.

İç kısımda atmosfer bambaşkaydı. İçeride sadece tek bir oda vardı ve bu oda iki kattan oluşuyordu. İkinci kata, giriş kapısının kenarında bulunan merdivenden çıkılıyordu. Odaya girildiğinde ilk göze çarpan detay ise mavi renkte olan aydınlatma ışıklarının etrafı loş bir şekilde göstermesiydi.

Hasan Tuğrul takip edilmediğini anlamak için birkaç kez sağına soluna baktıktan sonra içeri girdi. İçeride 10'dan fazla bilim adamı vardı ve dışarıdaki insanlardan daha mutlu görünüyorlardı. Hepsine teker teker selam verdikten sonra odanın ortasına yerleştirilen mini kürsüye çıkan bilim adamı konuşmaya başladı.

"Evet arkadaşlar, bugün hem bizim için hem de insanlık için büyük bir gündür. İnsanoğlu tıp da büyük bir gelişme kaydediyor. Dünya'da neredeyse her hastalığa bir çözüm bulan tıp ve bilim adamları yani bizler, çaresi olmayan tek birşeyin kaldığının farkına vardık. Bahsettiğim şeyin ne olduğunu hepiniz biliyorsunuz. Ölüm. Evet, ölümü bugün yeniyoruz. Bugün insanoğlunu ölümsüz yapıyoruz."

Odadaki herkes bu konuşmayı alkışlıyor ve Hasan Tuğrul'a hayran bir şeklide bakıyordu. Alkış seslerini eliyle mütevazı bir şekilde durduran Hasan konuşmasına devam etti.

"Şimdi sayın Ahmet hocamızın saygıdeğer oğlu Gökhan, gönüllü olarak, hazırladığımız deneye katılacaktır. Eğer bu deney olumlu sonuçlanırsa hepimiz cehennemden kurtulmuş olarak dünyada bir ömür boyu keyif çatıyor olacağız."

Odadaki bilim adamları konuşmanın bu esnasında tedirgin bir şekilde birbirlerine baktılar. Kimse bu olaya bir anlam verememişti. Tamam, denek olarak bir insan kullanılacaktı ama bu denek neden içlerinden birinin evladı olmak zorundaydı?

Salondaki tedirgin bakışları farkeden Hasan birkaç kez öksürdükten sonra konuşmasına devam etti.

"Farkındayım beyler. Aklınızda denekle ilgili bir sürü soru oluştu. Siz sormadan ben söyleyeyim. Bu deneyi bizden başka bilen yok. Ne kadar fazla insan bu bilgiyi öğrenirse bizim için bu iş o kadar tehlikeye girer. Çünkü bu deneyi devletten gizli yürütüyoruz. Bunu sizde biliyorsunuz. Başka bir insanı denek olarak kullanmayı bu yüzden istemedik. Saolsun Gökhan da bu deneye bizzat gönüllü olmak istedi."

Keyifli bir şekilde konuşmasını sonlandıran Hasan Tuğrul, kadehini havaya kaldırarak "hayata" dedi.

Kokteyl tadında geçen 1 saatlik sohbetin ardından Gökhan odaya getirilen sedyenin üstüne yatırıldı. Deneyi yapacak olan bilim adamı Hasan Tuğrul idi. Damar yoluyla verilecek olan ilaç, yaklaşık 1 senedir yapım aşamasındaydı ve şimdi uygulanmaya hazır bir şekilde bekliyordu. Bu ilaç daha önce hiçbir insanda denenmemiş fakat farelerde denenmiş ve herhangi bir yan etki göstermemişti. Farelerin yaşam süreleri yüzde yüz artmış ve deney farelerde kısmen de olsa başarıyla sonuçlanmıştı.

SİRAYETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin