"Mimi eğer şu an ölecek olursan yemin ederim ki fişini kendi ellerimle çekeceğim. Duydun mu beni?"
Kim Jongin, anormal sesler çıkararak dönen pastacı mikserinin bir yavaşlayıp bir hızlanması karşısında ona ters ters baktı, kendine has Jedi zihin oyununun mutfak aletini hayata döndürmesini umuyordu. Nefesini tutup içinden saymaya başladı. Deneyimlerine bakacak olursa alet otuz saniye içinde ölmezse genellikle kendini toparlayıp bir gün daha yaşamaya devam ediyordu. Bu, dördüncü hayata dönüşü olacaktı. Bir Tanrı varsa, demek ki sadece kedilere dokuz can bahşetmemişti.
Yirmi iki... yirmi üç.. yirmi... Tüm hareket son buldu.
"Lanet olasıca." Jongin tezgâhın kenarını kavrayıp yenilgi içinde başım öne eğdi. “Bae," diye seslendi pastanenin ön tarafına; en yakın dostu ve tek çalışanı olan Shannon taze çıkan cupcakeleri vitrine diziyordu. “Mimi öldü!" kızgınlıkla dişlerini sıkıp yeni mevta olmuş alete baktı.
"Yine mi?"
Shannon, pembe önlüğünü çıkararak köşeyi döndü. Jongin her zamanki gibi arkadaşının gerçek kimliğini böylesine marifetle gizlemesine hayranlık duydu. Kadın pastanedeyken yirmili yaşlarının sonlarında, saçlarını farklı çeşitte topuzlarla sıkıca toplayan ve zevkli, rahat kıyafetler giyen ahlaklı biri gibi görünüyordu. Ama Jongin, daha dostluklarının başında bir özel Shannon'un kesinlikle çok daha az gece kulübünde gündüze kıyasla muhafazakâr olan gerçek Shannon'un ön cephesi olduğunu keşfetmişti. Platin rengi saçlarının alt yarısı pembenin tonlarına bürünmüştü; tozpembeden, koyu gül rengine dek uzanıyordu. İş kıyafetlerini de göbeği açık bluzlar ve dar pantolonlarla değiştiriyordu, gece çıktığındaysa korseler ve deriler alıyordu bunların yerini.
Shannon, o delişmen yanını rahatlıkla gizlerken Jongin, Asi Çocuk Hareketi'nin maskotu gibiydi. Sağ kolunda canlı renklerden dövmeler vardı, yüzünde ve vücudunda da kulaklarındakinden bile daha çok küpe vardı, ayrıca saçları da doğal rengi olmaması kaydıyla sürekli renk değiştiriyordu. Şu andaki tercihi canlı bir yeşim taşı rengindeydi. Gençken keşfettiği pin-up tarzına âşık olmuştu ve piercing ile dövmeleri de bu tarzın kalıcı aksesuarlarıydı.
"Billy tamir edebilir." Shannon çantasını kapıp Jongin'i yanağından öptü. "Hemen dönerim."
"Pazar sabahının altısı daha. Benden nefret edecek," dedi Jongin abartılı bir şekilde dudağını sarkıtarak. Arkadaşı dalga geçercesine güldü. "Sanki böyle bir şey mümkün de. Bazen kocamın seni benden daha çok sevdiğinden şüpheleniyorum."
"Bunu da kendisine Afrodit'miş gibi tapılan bir kadın söylüyor."
Shannon kıkırdadı. "Gerçekten harika biri. Sanırım onu bırakmayacağım." Jongin gülerek kafasını iki yana salladı. Arkadaşlarını ayıracak herhangi birini ya da bir şeyi hayal bile edemiyordu. On yıllık evlilikten sonra bile hâlâ balayındalarmış gibi davranıyorlardı birbirlerine: oyunbaz, ilgili, tutkulu... Jongin onları mini minnacık da olsa kıskanmadığını söylese yalan olurdu. Ama Bay Doğru'yu bulma hayallerinden çok uzun zaman önce vazgeçmişti. Geçmişte o kadar çok başarısız ilişkisi olmuştu ki aşk hayatıyla ilgili bir kitap yazabilirdi. Adı da şöyle akılda kalıcı bir şeyler olurdu: Kırık Kalpler Oteli. Ya da yerinde bir isim için, Aptallar için İlişki Rehberi: Yapılmaması Gerekenler. Ya da en iyisi: Ona Güvenebileceğinizi Söylüyorsa Asla Güvenmeyin: Jongin'in Anıları.
Shannon arka kapıya ilerlerken duraksadı. “Hay aksi, haftalık göz şenliği dozumu kaçıracağım. Koşudan sonra da uğramasını söyle. Senin ekürin olacağım."
"Göz şenliği" ifadesi adama haksızlık demekti. Ona olsa olsa göz festivali denirdi. Böyle bir laf var mıydı acaba? Mevzu Sehun olunca kesinlikle vardı. İnsan onu görür görmez havai fişekler patlıyordu. Anında bağımlısı oluyor, bir kez daha bakmak istiyordunuz. Jongin arkadaşına gözlerini devirdi.