"Bir erkeğin penisiyle hareket etmediğini iddia edişini daha önce de duyduğumu söyledim. Ama işin aslı, kan güneye doğru hücum ettiği an beynin çalışması için yukarıda pek bir şey kalmıyor.”
“Adı neydi?”
Jongin onun neden bahsettiğini bilmiyormuş gibi davranmak, kimsenin, kalbinde böylesine bir iz bırakacak güce sahip olmadığını iddia etmek istedi. Ama adamın bakışlarındaki yoğunluk ondan dürüstlük talep ediyor ve kendine güvenmesini istiyordu. “Kyungsoo,” dedi Jongin sadece.
“Peki bu Kyungsoo sana ne yaptı?”
“Uzun lafın kısası; ona âşık oldum, nişanlandık, amcamın şirketinde işe girip yükseldi, sonra da minnettarlığını, sekreterini becererek gösterdi.” Gözyaşları görüşünü bulandırdı ama Jongin onların düşmesine izin vermeyerek güvenle çenesini kaldırdı. “Onun deyişiyle bu zayıflık anından dolayı onu affettim. Ama bir ay sonra onu amcamın sekreteriyle yakaladım. Ondan sonra da simitçi kızla.”
Sehun söverken gövdesindeki tüm kaslar kasıldı. Jongin aldatılmayı belli bir noktaya kadar kabul edebilirdi. Hayatta herkesin başına gelebilecek bir olaydı fakat her seferinde bir kadın giriyordu araya. Jongin görünüşünün farkındaydı. Olmak istediği kişi tam olarak buydu fakat partnerlerinin onu erkek olmasına rağmen görünüşü için tercih etmesi onu üzüyordu. Jongin bir erkekti. Topuklu ayakkabıları ile bile. Neden kimse onu olduğu gibi kabul etmiyordu?
“Ama üç haktan fazlasını vermemeye inandığımdan sonuncudan sonra kıçına tekmeyi bastım. Hem o sonuncu küçük düşürücü bir hareketti. Yani simitçi kız da ne demek oluyor?” diye ekledi kuru bir sesle, uçarı bir havada bunları söylemeye çalıştıysa da başarılı olamamıştı. “Ne zamandan beri gurme kek topları yerine simit tercih edilir oldu? Haksız mıyım?”
“Jongin...”
Kahretsin, adamın gözlerindeki acımayla baş edemezdi. Yatağına dönüp orada kalması gerekirdi. “Yapma,” dedi hızla. “Bana öyle bakma. Birinin beni teselli etmesine ya da daha da kötüsü benim için üzülmesine ihtiyacı olan zavallı, çaresiz bir tip değilim. Kendisini aldatan bir pislikle nişanını bozan ilk insan da değilim ve kesinlikle sonuncu da olmayacağım. En azından bazı erkekler bacakları arasında o aptal çubukları bir yere sokmaya çalışmadıkları müddetçe.”
Sehun bunun üzerine bir kaşını kaldırdı, Jongin'in, aletini bu şekilde kötüleyen bir şekilde tanımlamasını keyifli bulduğuna hiç şüphe yoktu. Ama Jongin ne gülme ne de bu muhabbeti yapma havasındaydı. En azından az önce dökülmekle tehdit eden o aptal gözyaşları öfkesi sayesinde çekip gitmişti. Bu fırsatı değerlendiren Jongin adamdan uzaklaşıp yatak odasına doğru ilerlemeye koyuldu.
“Jongin bekle.” Sehun güçlü eliyle onun beline sarılıp çekince Jongin yine başladığı yere, adamın güçlü kollarının arasına geri döndü. “Canının yanmasını anlıyorum tatlım ama tek bir pislik yüzünden hayatına girmek isteyen tüm erkeklerin aldatacağını varsayamazsın.”
Jongin keyifsiz bir şekilde güldü. “Ah, beni aldatan tek erkek o değildi. Sadece sonuncuydu ve de itiraf etmek gerekirse beni en çok onun yaptığı etkilemişti. Ama bir önemi yok çünkü varlığımı geçerli kılması için bir erkeğe ihtiyacım yok. ”
Sehun o kadar usulca yaklaşmıştı ki Jongin onunla göz göze gelebilmek için kafasını kaldırmak zorunda kalıncaya dek adamın hareket ettiğini bile fark etmemişti. Adamın ılık teni ve erkeksi kokusu Jongin'in içeriden ısıtmaya başlarken Sehun bir eliyle onun yanağını avuçladı. “Elbette ki yok. Sen güçlü ve güzel birisin. Yakışıklısın da. Hiç şüphesiz ki dikkate alınması gereken bir gücün var. Bunu fark etmeyen erkeğin aldığı nefese yazık."