Final.

853 71 53
                                    

4 gün kala, tabii artık bir önemi varsa

Başarmıştı. Yıllarca en dipten yukarı tırmanmak için çalışan Sehun tek hedeflediği şeyi başarmış, UFC’ye yeniden davet edilmiş ve ilk maçını kazanmıştı. Hatta rakibinin üçgen kancasından kurtulup saniyeler içinde adamı giyotine aldığı için gecenin en iyi boyun eğdirmesi bonus ödülünü bile kazanmıştı.

UFC başkanı maç sonrasında onunla konuşup Sehun'a maçtan çok etkilendiğini ve pek çok dövüş kontratı için kısa zamanda onu arayacağını söylemişti. Sehun'un menajerini sponsorluk teklif etmek için şimdiden ürün firmaları aramaya başlamıştı. Bunlar umut ettiğinden bile fazlasıydı. Şu an lanet olasıca dünyanın en tepesindeydi. Ama Sehun kendini bomboş hissediyordu.

Altı ay önce bu anın, kıçını yırtarak çalıştığı bu sonucun hayalini kurmuştu. Dağın zirvesi, pastanın üzerindeki kiraz, yaşamının amacı. Ama bu yolda ilerlerken karşılaştığı yeşim rengi saçlara sahip, pin-upçılara benzeyen pastaneci fıstık, tüm bunları altüst etmişti. Bu zafer -ve muhtemelen gelecektekiler- yanında Jongin olmadan anlamsız geliyordu. Onlar güçlü bir çift, iyi bir ekip olmuş, sağlam bir birliktelik kurmuşlardı.

Tutkuyla âşık olan tutkulu âşıklardı. Ya da en azından Sehun böyle olduğunu düşünmüştü.

Jongin çekip gittiğinde ve onun numarasını engellediğinde bile eninde sonunda Sehun'u dinleyeceğini ve baştan başlayabileceklerini sanmıştı. Ya da onu görmek istemese bile, bir filmde kızın penceresinin altında bir müzik çaları kafasında taşıyan John Cusack gibi aşkını kanıtlayacak büyük bir şey yapacaktı.

Ona sorulsa bu acayip zekiceydi.

Ama kimse ona bir şey sormadı elbette. Ona sadece karşısındaki muhabir denizinden sorular geliyordu. Onlar da sadece kariyeriyle ilgili şeyleri bilmek istiyorlardı. Profesyonel çevreden uzak kaldığı birkaç senede basın toplantılarında pek bir şeyin değişmediğini gördü.

Üzerinde, şimdi en büyük sponsoru olan TLP’nin tişörtü ve beysbol şapkasıyla Sehun, o geceki diğer dövüşçülerle birlikte bir kilometre uzunluğunda bir masada oturuyordu: Kazananlar bir tarafta, kaybeden rakipleriyse karşı taraftaydı. Başkan da platformun ortasındaydı.

“Sehun bu yarışı kazanacağına ne kadar güveniyordun?”

“Sehun, Frank Otto yeniden eşleşmek iterse onu rakibin olarak görür müsün ve onunla yeniden dövüşme konusunda ne düşünürsün?”

“Sehun rakibin seni sonunda üçgene aldığında endişelendin mi?”

“Sehun, ‘Balyoz’un bir sonraki hamlesi ne olacak?” Normalde muhabirlerin sorularını yanıtlamayı dert etmezdi. O kafesin içindeyken işini yapıyordu, kafesten çıktıktan sonra da onlara izin vermeliydi. Anlaşmanın bir parçası da buydu. Sadece o andan keyif alamıyordu bir türlü. Tek istediği oteline dönmek ve uyuyup ertesi gün de Vegas’a gitmekti.

Duvardaki saate bakarak rahat bir nefes aldı. Birkaç dakika soma başkan soruları bitirirdi. Bu düşünce aklından yeni geçmişti ki başkan aynen bunu yaptı.

“Bayanlar baylar, sadece tek bir soru için zamanımız kaldı. Siz, arka taraftaki yeşil saçlı. Buyurun.”

Söz hakkı verilmeyen muhabirlerden yükselen homurtular ve küfürler odayı doldurdu ama Sehun bunu fark etmedi bile. “Yeşil saçlı” lafını duyar duymaz başkanın kimden bahsettiğini görmek için kafasını kaldırdı. Odadaki herkes oturduğu için Sehun onu gördü ve ciğerlerindeki tüm soluk bir anda boşaldı.

“Bay Oh,” diye söze başladı esmer, o erimiş çikolata rengi gözlerini ona dikerek. “UFC’ye geri döndüğünüz ilk maçı inanılmaz bir galibiyetle kazanmanıza ve gecenin en iyi boyun eğdirme ödülünü de almanıza rağmen pek mutlu görünmediğinizi fark ettim. Bunun sebebi nedir?”

beni buldun çünkü sana aidimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin