Valerie'me veda edemeyişimin bir getirisi olarak bu bölümü yazıyorum. Umarım siz de özleminizi giderirsiniz. İyi okumalar.
Cenazeden bir ay önce, Boston
Elimdeki omlet tabağını masaya gelişigüzel bırakarak eksik bir şey olup olmadığını kontrol ettim. Elbette ki yoktu, zaten olsa komik olurdu. Ben hazırlamıştım sonuçta.
Üşüdüğümü hissettiğimde yatak odasına girerek yerdeki tişörtü üzerime geçirdim. Yatakta yatan sevgilime bakarken onun kalbini kazanabilmiş bir adam olduğum için gurur duyuyordum.
Yatağa çıkarak küçük bedenini altıma hapsettim. Kaydırak gibi görünen sevimli burnuna öpücükler kondururken huysuzca yüzünü buruşturması deli gibi hoşuma gitmişti. Aynı şeyi birkaç defa daha tekrarlarken sırıttım. Gözlerini aralayıp etrafı süzerken dolgun dudakları onu öpmemem için hiçbir sebep olmadığını bağırır gibiydi.
Uyku mahmuru gözlerini yüzümde dolaştırırken gülümsedim. Bir gün sensiz yaşamak zorunda kalırsam, bunu nasıl yapabileceğim hakkında en ufak bir tahminim yoktu. Muhtemelen, kafayı yerdim.
Dudaklarımı ıslatıp koyu kırmızı dudaklarına bastırdığımda keyifle sırıtıp ince kollarını boynuma sardı. Üzerindeki yerimi değiştirip yanına uzanırken tek bacağını üzerime atıp daha da yakınlaştı. Yeşil gözlerine bakarken hafifçe gülümsedim. "Neden öyle bakıyorsun Zayn?"
İç çekip alnına bir öpücük kondurdum. "Hiç, sadece yüzünü ezberlemek istedim." Kıkırdarken eşsiz gülümsemesini bana sundu. "Ben seni hiç bırakmayacağım ki sevgilim." Isabelle aklıma geldiğinde titredim. "Ölüm bizi ayırana dek."
Kafasını salladı ve gözlerime baktı. "Ölüm bizi ayırsa bile, rüzgar olur sana gelirim sevgilim. Bilirsin, rüzgar her daim varlığını hissettirir." Söylediği şeyle kaşlarımı çattım.
"Valerie, sabah sabah dudaklarından bal damlıyor. Susta biraz öpeyim." Sırıtıp dudaklarını öptüğümde karşılık verdi. "Hadi, masadakiler soğudu. Kahvaltı hazır." Gülümseyerek kafasını salladı ve yatakta oturur pozisyona geçti. Yerdeki salaş tişörtünü üzerine geçirirken altındaki küçük iç çamaşırı onu yatağa geri çekmem için zorluyordu. Başımı iki yana sallayarak düşüncelerimi savurdum ve peşinden masaya ilerledim.
Cenazeden bir yıl sonra, Boston
Tozlanmış mezar taşını temizlerken burnumu çektim. Bugün, onu kaybedişimin birinci yıl dönümüydü. Ellerimi birbirine vurarak geriye geldim ve kenara bıraktığım karanfilleri aldım. Beyaz karanfil, benim için onu temsil ediyordu.
"Sevgilim, seni çok özlüyorum. Biliyorsun, işimi bıraktığımdan beri evdeydim ancak birkaç ay önce babamın yanında çalışmaya başladım. September'in vekâletini de aldım. Artık benimle.
Ve Valerio, benden ölümüne nefret ediyor. Uyuşturucuyu bırakabildiğine seviniyorum. Senin için daha iyisi olmak adına gerçekten çabalıyor." Gözyaşlarımı elimin tersiyle silerek gülümsedim. "Annen hasta, baş edemiyor ikinizi birden kaybetmenin ağırlığıyla. Ama korkma, baban her ne kadar beni istemese de anneni sık sık ziyaret ediyorum. Beni senin gibi benimsediğini söylüyor."
Yandaki küçük mezara bakarak iç çektim. "Amber oralarda mı bilmiyorum, Tanrı ile aram sen gidene kadar iyi değildi. Eğer bir yerlerde varsa seni ona kavuşturduğuna inanmak istiyorum ve kiliseye başladım." Hafifçe gülümseyip toprağında elimi gezdirdim. "Seni yaktırmadığım için bana küfrettiğine eminim ancak her şey biraz daha iyi avunabilmem içindi. Üzgünüm."
Yerimde doğrulup taşa bir öpücük kondurdum. "Merak etme sevgilim, kalbimi senden başkasıyla paylaşmayacağım, söz veriyorum."
Bu bölümden sonra ikinci kitap yazma fikri çık aklımdan.
Ağlıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my biggest mistake, malik
FanficZayn göremeyeceğini bilse de telefonun öteki ucundan gülümsedi. Nerde olursa olsun, Lera yanındayken her yer eviydi. ⁰⁴'¹⁰'²⁰