Mor Karbasi - La Pluma
Büsbütün değişmiştim. O bir günde öyle çok değişmiştim ki, bu değişimin farkına ancak şimdi varabiliyorum. Yüreğimin orta yerinde bir yangın vardı. Alevleri o kadar büyüktü ki ısısı dudaklarımı ısırıyordu. Ne bahçem kalmıştı ne de kaburga kemiklerim. Bu ateş beni yaktı, öyle yaktı, öyle yaktı ki Ramses, Chanyeol beni şimdi öpse, dudaklarına küllerim bulaşırdı.
Bir gün sonrası, dün yaşanan her şeyin bir rüya olmaması için sayıklaya sayıklaya ardıcın dibine gidiyordum. Ama Ramses, dünya üzerinde böyle güzel bir rüya görmenin mümkünatı var mıydı? Mümkün değildi. Ardıcın dibinde Chanyeol, gülümser vaziyette ona gelişimi izliyorken gerçek de olamazdı. İşte o bahçede yaşadığım her şey böyle özetlenebilirdi; rüya olamayacak kadar gerçek, gerçek olamayacak kadar rüyaydı her şey.
Yanına vardığımda bacaklarını da kolları gibi açmış davetkar bir surat ifadesiyle bana bakıyordu. Hemencecik gidip bacaklarının arasına sırtımı göğsüne yaslayarak oturmuştum. Chanyeol boynumu öpüyor, kokluyor, beni kollarıyla sıkıca sarıp dün gece nasıl uyuduğumla alakalı sorular soruyordu. O an anlamıştım. Geçip giden bir ayda Chanyeol'a bir şeyler olmuştu. Her ne olmuştu en ufak bir fikrim yoktu ama aşmıştı sanki bir şeyleri, bambaşkaydı. Önceden tereddütle yaklaştığı bana koklayarak öpmek için yaklaşıyordu şimdi. Tanrı Mary ve yüce Casta Divası adına diyordum içimden, bu bir ay nasıl da güzel filiz veriyordu.
Sohbetimiz son derece doğal bir şekilde ilerliyor ve sanki yıllardır bu günü bekliyormuşuz gibi kelimeler ağzımızdan akıp gidiyordu.
"Yokluğumda hiç hikaye dinlediğin oldu mu?" dedi Chanyeol.
"Hayr." dedim.
"Birçok insan dinledim ama hikayelerini değil."
"Pekala." dedi Chanyeol. Eli belimi sıkıca sarmışken baş parmağı yavaşça karnımın üzerini okşuyordu. Burnu saçlarımdan hiç çıkmıyordu.
"Dinlemek istediğin hikaye var mı?" diye sordu.
"Elbette." dedim büyük bir hevesle. Nihayet o gün gelip çatmıştı.
Elimle yan bahçeyi işaret ederken "Öncelikle orada, bahçenin sonundaki bankta oturan ve bir protestan rahibi olamadığından yakınan adamın hikayesini anlat." dedim.
"Rahip Frenand m?" dedi
"Çok yakışıklı olan." dedim.
"Öyle mi?" dedi. "Katolik Rahip Fernand'dan bahsediyorsun."
Başını saçlarımdan çıkarıp omzumun hemen üstüne yasladı ve anlatmaya başladı.
"Rahip Fernand bir gün bir kasabadaki kiliseye atanır. Emperyalist devletlerden arta kalan savaşın izlerini de hala taşımaktadır bu kasaba öyle ki, hala askerler sokaklarda kol gezer ve siyaset büyük bir meseledir. Rahip Fernand'ın gelişi kasabanın havasını tamamen değiştişrir. Evli veya bekar, tüm kadınlar kiliseye artık daha sık gitmeye başlar. Bunun yanında kasabanın sorunlarıyla da yakından ilgilendiği için erkeklerin de gönlünü kapmıştır. Ama kasabadaki bir kişi, ünü yayılır yayılmaz görmeden ondan nefret etmeye başlamıştır bile."
Daha rahat oturabilmek için yerimde kıpırdanıp sırtımı daha rahat olacağım şekilde göğsüne tekrar yasladım.
"Dul ve tek çocuk annesi terzi Amelie. Amelie ateist bir kadınmış. Diğer kadınlara nazaran dik beliyle destek olan dimdik ince bedeni, çatık kaşlarının altında istikrarlı gözleriyle etrafa ciddiyetle bakarmış. Saçları hep toplu, yüzü bembeyazmış. O zamanki kadınların yapamadığı birçok iş elinden gelirmiş. Kadın erkek eşitsizliğine inanmazmış, tıpkı Tanrı'ya inanmadığı gibi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Metamorfoz - Ardıcın Gölgesinde: ChanBaek
Novela Juvenil"Şimdi aç kulaklarını da dinle beni. Bu sıradan bir hikaye değil. Beni ben yapan birçok kişinin hikayesi. Çiçeklerin insan, ölülerin diri olduğu bir hikaye. İki yüz altı kemiğinden hayata kaynayan benin, bir de Chanyeol'u çok sevişimin hikayesi. Din...