128 numaralı oda

200 42 28
                                    

Maria Callas - O Mio Babbino Caro

Onu tanımak eşsizdi. Onunla olmak eşsizdi.

Hayatımın en özel zamanlarıydı. Belki bir belki iki ay mutluyduk Chanyeol'la. Yasmin'in 'İnsan çok üzgün olunca günleri unutuyor." dediği gibi, çok mutlu olunca da unutuyordu insan günleri. Üstelik orada, sanki zaman dışarıda akıyordu. Biz hep durağan anların içinde kendimizi kaybediyor, ne zamanı, ne dünyayı ne de diğer her şeyi hatırlıyorduk.

Oradaki zamanın durağan anları bizi değil de, Bob Amcayı üzüyordu bir tek, gözlerini durmadan hastanenin köşesine dikip oradan dönüp gelecek Meryem'i bekler, beklerken de uyuyakalırdı. Bizse birbirimizin olma mutluluğunu yaşarken, bu mutluluğu etrafa yayıyorduk. Öyle ki, başlarda Sehun ve Jongin gelirdi yanımıza, kısa bir süre sonra da Jongdae nihayet hücreden bahçe iznine çıkabilmişti. Çok bitkin görünse de bu bitkinlik asla ruh haline yansımaz gelip bizimle sohbet ederdi. Chanyeol'la neredeyse benden daha iyi anlaştı bu yüzden Sehun ve Jongdae arası limoniydi. Hatta bazen Sehun sonradan geldiğinde Jongdae'nin gözlerine bakar ve 'memonto mori' diye selam verirdi. Sehun sadece sevmediği insanlara verirdi bu selamı. Böyle selam verdiği zamanlar biz de hep bir ağızdan 'memonto mori' diye karşılık verirdik, Jongdae de dahil. Sehun'un aksine Jongdae'nin hiçbir problemi yoktu onunla.

Bu selamın anlamı 'ölümü hatırla' demekmiş. Sehun, ölümden nefret ettiği için, can sıkmak için böyle selam verirmiş sevmediği insanlara. Ben o zamanlar Sehun'un sandığının aksine iyi bir şey olduğunu düşünüyordum bu selamın. Ölümü hatırlamanın hiçbir kötü yanı yoktu o zaman ancak Sehun'la şimdi karşılaşsam ve bana böyle selam verse, kaburga kemiklerim sızlar, içimi burkardı.

Beşimizin, ah pardon altımızın yan yana oturduğu vakitler Tanrı Mary şarkılarıyla şenlendirirdi bizi. Bir gün O Mio Babbino Caro'yu söylemişti, hiç unutmuyorum. Jongin ayağa kalkıp boğazını temizlemiş ve yanı başında duran boşluğu son derece nazik bir ifadeyle dansa kaldırmıştı. Kyungsoo da kabul etmiş olacak ki, gözlerinin içi güle güle dans etmişti. Aynı şekilde Chanyeol'u dansa kaldırdığımda Jongdae gülümseyerek bizi izliyorken Sehun gözlerini Tanrı Mary'e dikmişti. O sıralar çok mutlu görünüyordu Tanrı Mary. Hastanede kaldı kalalı ilk defa gülümsediğini görüyormuş herkes, bu yüzden Sehun'un daha çok izleyesi gelirdi onu. Tanrı Mary'nin başka şarkı söylediği zamanlarda ben Sehun'u, Chanyeol da Jongdae'yi kaldırırdı dansa. Jongdae her seferinde ben evli bir adamım diye sızlansa da Chanyeol'le dans edip tepine tepine gülmeye bayılırdı. Bu aptal, deli saçması danslar öyle hoşumuza gider, bizi öyle eğlendirirdi ki, şimdi Chanyeol'le bir sokak ortasında dans etme fırsatım olsa, aynı zevki alamazdım.

Bu güzel anıların öylece geçip gitmesini kaldıramıyorum. Bob Amca Meryem'in ona gülümsediği anları anlatırken "Hayatımda böyle saatler olurdu ve zaman hiç acımadan akıp geçerdi. Bir kez olsun dursaydı, kimseye söylemezdim." demesi gibi. Şimdi daha iyi anlıyordum onu.

Böylece zaman akıp geçti. Ne varoluş sancım kalmıştı ne de aidiyetsizlik sorunum. Bir gün bir kitapta okumuştum, sahip olmak ait olmaktan daha güçlü bir duygu diyordu. Chanyeol'u tanıyana kadar bunu hep reddederek ait olmanın daha güçlü bir duygu olduğunu savunurdum. Ama Chanyeol'la birlikte olmak, gücümün yettiği kadarıyla onu sevebilmek, işte en güçlüsü buydu.

Yazın sonu gelmişti, bu yüzdendir ki cehennem gibi bir sıcak vardı. Chanyeol'un kabarık saçları alnına düşmüş, alnına düşmüş saçları da nemden alnına yapışmıştı. Ardıcın dibinde, elindeki hayali gitarı çalarak şarkı söylüyordu. Kalın sesi havada yayılıyor, dudak kıvrımlarıma konuyor ve havalanmasına sebep oluyordu. Chanyeol çok severdi çiçeklere şarkı söylemeyi. Ona sorsan dünyanın en güzel çiçeği bendim... Ah, her neyse.

Metamorfoz - Ardıcın Gölgesinde: ChanBaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin