Beth Hart - Caught Out In The Rain
İlk olarak Betty'min kapısını çaldım. Evime girmekten de içten içe korkuyor aynı zamanda bir an önce gidip hunharca ağlamak istiyordum. Omuzlarımda ölümün ve ayrılığın acısı varken, bir göz yaşına sığacak kadar ufaldı bedenim.
Betty, elinde tuttuğu örgüsü, omuzunda şalı ve üzerinden baktığı dikdörtgen gözlükleriyle açtı kapıyı. Görür görmez yüzünün aldığı ifadeyi bir görsen, alıp içine katasın gelirdi.
"Baekhyun." demişti özemle. Kısa kollarını boynuma sarıyorken minicikti.
Beni karşısına oturttu, ellerimi ellerinin arasına aldı ve bunca zamandır ne yaptığımı nerede olduğumu sordu. Ne yapayim, usulca yasladım başımı dizine. Tedavi oldum dedim, başkası da çıkmadı ağzımdan. Kedileri bir ona bir bana sürtünüyorken Betty, saçlarımı okşadı, bunca zaman beni ne kadar merak ettiğini söyledi durdu. Eve giderken de bir kase çorba verdi.
Kapıyı açtım ve salonuma girip kaseyi tezgahın üzerine bıraktım, perdeyi açtım ve derin bir nefes çektim. Melek bibloma, masama, koltuğuma diğer her şeye tek tek baktım, çıt çıkmıyordu hiçbirinden.
"Geldim işte." dedim. Artık evimin havası üzülmeyi bırakabilirdi, gelmiştim.
İşte bundan sonra hayat ağır ağır ilerlerdi. Tanrı Mary'nin ölümüne çok uzun süre ağladım. Ancak sonra alıştım çünkü bilirsin ki, aşağılık insanoğlu her şeye alışır.*
Doktor Zhang'a dediğim gibi gerçekten hayan sahiplenme kararı aldım. İlk önce bir köpek sahiplendim. Ancak onu eve sokuyorken karşıda, Betty'nin kedilerini gördü ve evde kaldığı süre boyunca kapıyı tırmalayarak havladı. Öyle olunca da onu başka birine vermek zorunda kaldım.
İkincisi bir kediydi. Kabul, kedilerle aram gerçekten iyi değildi. Geldikten iki gün sonra onu kaybettim, kayıp ilanları derken onu şehrin bir ucunda buldum. Bulduktan sonra da başka birine verdim.
Üçüncüsü su kaplumbağalarıydı... Tam bir fiyaskoydum. Bunlar biraz büyünce rahat oynasınlar diye balkona su döküp onları çıkardım. Balkondan düşüp öldüler, üçü de art arda hemde. Kendi aptallığımdan çok hayatımda bir ölüm daha yaşadım diye günlerce zırladım. Doktor Zhang'ın dediği gibi, hayvan beslemek büyük bir sorumluluktu ve bunu sadece bu sorumluluğu üstlennmeye cesareti olanlar yapmalıydı. Ben beceremiyordum. Kesinlikle beceremiyordum.
Bu arada Sandra'nın yanına da elbette gitmiştim. İlk başta gittiğimde kuaförün kapandığını gördüm, arayınca da başka bir yere taşındığını öğrendim. Kocasından ayrılmış ve dükkanı bırakmış. Ah cidden, aşağılık kocası Sandra'yı dövmüş. Her neyse, Sandra kendi derdinden tükenmiş ve bitkin görünüyordu, fazla soru sormadı. Ona gitmişken de artık iyileşiyor olduğumu, saçlarımı biraz kesip aralardaki birkaç kırmızıyı da siyaha boyatabileceğimi söyledim. İlk kızıllığı, Tanrı Mary'nin ölümünü kabul ediyorum diyerek boyattım. İkinici o hastaneden ayrılışımı kabul ediyor oluşumdadı. Bir diğeri yarınların ızdırap vermediğini, öteki kaplumbağalarımın ölümünü, bir başka diğeri Chanyeol'u hâlâ çok seviyor oluşumu kabullenmemden siyaha döndü.
Kahkülümdeki kaldı. Sandra onu eline alıp bu ne için deyince, kalsın dedim. Söylemedim ama, Chanyeol'u kaybedişimi kabullenemeyişimdendi. Ne olursa olsun Ramses, ondan ne kadar nefret ediyorsam o kadar da seviyordum. Ne kadar kızgınsam o kadar özlüyordum. Ancak geçti Ramses, onu bir daha asla göremeyeceğime emindim, bu nefret ve öfke ancak bana zarar verirdi. Bu yüzden yalnızca onu severek acı çektirdim kendime, bu başlı başına yetiyordu beni tüketmeye.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Metamorfoz - Ardıcın Gölgesinde: ChanBaek
Novela Juvenil"Şimdi aç kulaklarını da dinle beni. Bu sıradan bir hikaye değil. Beni ben yapan birçok kişinin hikayesi. Çiçeklerin insan, ölülerin diri olduğu bir hikaye. İki yüz altı kemiğinden hayata kaynayan benin, bir de Chanyeol'u çok sevişimin hikayesi. Din...