3. Bölüm

190 38 234
                                    

Birkan Nasuhoğlu - Ne Yapayım Bari

~~~~~~~~~~~~

Her gördüğünüz doğru değildir. Bazen gördükleriniz sizi yanıltabilir. Bu yanılgıya kapılmamak için karşındakinize güvenmeniz gerekir. Onun karşına geçip 'Dürüstçe bana anlat' demeniz gerekir. Ama her zaman bu cümle size doğru yanıtları vermez. En başta karşınızdaki kişiye güvenmeniz gerekir. Güvenmiyorsanız o yola çıkmanızın bir manası yoktur zaten. Bazen de o kişiyle yola çıktıktan sonra güvenilmez olduğunu anlarsınız. Kader işte...

Şu an karışımda durup bana sinir bozucu şekilde sırıtan Barın'a tam olarak güvenmiyordum. Ama babasına güvenim tamdı. Dolaylı bir yoldan da olsa ona güvenmiş oluyordum. Ama bu yüzde yüz bir güvence değildi.

Alaylı ifademi silerek elinde olan elimi çektim ve tekli koltuğa oturdum. İkisine de bakmadan telefonumu cebimden çıkartıp ortadaki küçük sehpaya koydum. Berkin gergin havayı dağıtmak istercesine araya girdi.

"Bro şimdi bizim bir mevzu vardı şu Umut'la alakalı, biliyorsun... Eee şey... Şimdi, şöyle ki... O işi babam Gece'ye verdi ve bizim yanında olmamızı istedi." Son cümleyi o kadar hızlı söylemişti ki, zar zor idrak edebilmiştim. Barın'a bakışlarım kaydığında kaşlarını çatarak Berkin'e baktığını gördüm. Sonra bakışları bana döndüğünde az önceki gibi değil de daha farklı bir şekilde beni süzdü. Nasıl anladım bilmiyorum ama bir şekilde anladım işte. Bakışlarını kardeşine çevirirken eliyle beni gösterdi.

"Bu kız mı Umut'u paketlememize yardım edecek?" Sesindeki küçümser tınıyı almıştım.

"Bu kız dediğin kişi Gece Leyal. Haddini bilsen iyi edersin." Gözlerimi devirerek normal bir tonda söylediklerimle bakışları tekrar bana döndü. Ciddi anlamda birbirimize sinirle bakıyorduk.

O sırada odada duyulan telefon sesini idrak edebildiğimde kendi telefonum olduğunu fark ettim. Bakışlarımı Barın'dan çekerek sehpadaki telefona uzanıp açtım ve kulağıma götürdüm.

"Ne var?" Sinirimi atamadığım ses tonumla telefonun ucundaki Ali cevap verecekken arkadaki silah sesleri dikkatimi çekti. Oturduğum yerde dikleştim.

"Ali! Neler oluyor?" Ali'nin nefes nefese kalan sesi silah seslerine karışırken zorlukla sesini duydum.

"Depoda baskın yedik. Tunç'un adamlarını öldürdüler." Kaşlarımın çatıklığı aniden normale döndü. Oturduğum yerden bir hışımla kalktım.

"Geliyorum! Oyalayabildiğiniz kadar oyalayın Ali! Duydun mu beni? Oyalayın!" Zar zor Ali'nin 'hallederiz' dediğini duyarak telefonu kapattım. Berkin ve Barın'a bir kez olsun bakmadan hızlıca odadan çıktığımda bana seslenen Berkin'in sesi kulağıma ulaştı.

"Gelelim mi?" Sorusunu kilitli kapının oradayken duymuştum. Kilidin oradayken Berkin'in sesini duydum.

"Ne yaparsanız yapın!" Şifreyi yazıp açılan kapıyı itekledim. Merdivenlerden hızla inip koridordan koşarak geçtim. Arkamdan gelen sesleri umursamadan dış kapıdan çıkıp korumaların yanında durdum ve elimi uzattım. Elime bırakılan anahtarımla arabama koşmaya başladım. Arabamın yanına çabucak geldikten sonra hızla binip kemerimi takmayı bırakarak arabayı çalıştırdım. Arabayı park yerinden hızla çıkartıp gaza basarken cebime batan telefonu yan koltuğa fırlattım.

Arabayı otobana çıkartarak ibreyi zorlayacak derecede gaza bastım. 10 dakika kadar sonra depoya yaklaşırken hala çatışmanın sürdüğünü gördüm. Arabamın kurşun geçirmez olması işime gelmişti.

Arabayı drift çekerek terse döndürdüm ve o şekilde hızla park ettim. Tekerlerin kurşun geçirmez demir koruma düğmesine basıp torbidoya uzandım. Silahımı ve birkaç şarjörü elime alarak hızla araçtan indim. Önümde benim gibi park eden aracı umursamadan arabamın arkasından ateş etmeye başladım. Bir sürü kişi kurşunlar arasındaki savaşta ölüyordu. Kendi adamlarımdan da birkaç kişinin öldüğünü görünce daha hırs dolu bir şekilde ateş ettim. Birkaç adamı rahatlıkla indirirken biten şarjörümü hızla çıkartıp yenisini taktım. Yanımdaki hareketlilikle hızla oraya döndüm.

Leyl-i Evren (Leyal 1)  DüzenleniyorHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin