Sabahleyin zıpkın gibi gözümü açıp şimşek gibi kalktığımı hatırlıyorum. Beynimde geçen hareketli asla yakalanamayacak derecede hızlı olan düşüncelerle uyanmanın hafif yorgunluğu vuruyor başıma. İşte şimdi başlıyoruz.... Sürekli gelecek hakkında plan yapmak, yapılacaklar listesinin bir anda artması, hayalleri gerçekleştirme hayallerinin artması ,bir sürü işe aynı anda yetişme, çabuk gelen can sıkıntısı ile yapılacak herhangi bir işin bulunması(şiir yazmak, şarkı söylemek, halk oyunu öğrenmek, yeni bir enstrümal alıp onu çalmaya çalışmak)...
Aniden gelen açlık hisleri ile birlikte kontrolsüzce yemek yemek , bir anda tüm çevrenin merkezi olmak veya olma hissi ,mükemmeliyetçilik, seyahat planları, favorilere eklenen ve satın alınan ürünlerin artışı, hiç susmayan düşünceleri susturmaya çalışırken madde bağımlısı olmak. Canımın sürekli cola, ice-tea , çilekli gazoz, çay, patlıcan kızartması, sade Türk kahvesi gibi şeylerin çekmesi. Ben zaten iyi hissediyorum artık bunlara gerek yok diyerek ilaçları bırakma gibi riskli davranışlar sergileme. Çok fazla arkadaşlık ilişkisi kurmak, bir sürü fikir yazıp içteki bitmek tükenmeyen enerji ile yapacağım ben bunları zaten özgüven hissi.
Sürekli beyne gelen fikirleri klavyeye geçirirken bütün yazım hatalarının en iyilerini yaparım, sonra kağıda geçerim bazen kağıttan da sıkılırım ve saat gece 4 buçuk gibi duvarlara aklımdan gelip geçen fikirleri yazdığımı da hatırlarım.
Günde en az 3 kere banyo yapmak gibi kişisel bakımın hayli artması, aynayı elinden düşürmezcesine bakımlı olmak isteği, sürekli koşma isteği,(Samsunda yaşayan ben Bolu'da yaşayan arkadaşıma öğle çayı için yürüyerek ziyarete gitmeyi düşünmüştüm).
Hayatın fazla renkli gözükmesi. Ciddi söylüyorum gerçekten de hayat bana fazla renkli gelir, depresyondayken gri gördüğüm hayatı sanki telefonun ekran parlaklığını sonuna kadar açmışım gibi tüm renkleri sonuna kadar renkli görürüm. Uykuya olan ihtiyacımın fazlasıyla azalması, günde en fazla 3 saatlik uyku bana yeter, annem de beni yormak için -bir de kardeşlerime sürekli bulaşırım o zamanlar yani başlarına bela olurum da neden olsa gerek- beni sürekli yürüyüşlere çıkarır ama az önceki hızlı tempo ve koşu ile geçen saatlerden sonra annem yorgun ,bitik ben ise kim yürüdü ki bu yolu gibi bakan şimşek gibi gözlerle eve geri döneriz. Elime oyalanmam için verilen 400 sayfalık kitabı uyumadan yemeden içmeden sabahtan öğlene kadar okuduğumu hatırlarım. Sabahtan akşama kadar kendimi bir odaya kapatıp oyun havası oynarım.Elimle kağıda fikirlerimi yazmaktan baş parmağım mahvolunca klavyeye geçerim ve daha önce yazmadığım hızda ve yapmadığım hatalarla dolu klavye hızını ulaşırım. Aklıma sürekli seyahat fikirleri gelir. Sürekli bir şeyler satın alıp hayatımı sıfırdan almaya çalışırım.
Rock müzik, hareketli nostalji ve yabancı dinlerim ama bunların hepsinin ortak özelliği olarak çoook yüksek seviyede müzik dinlerim .Kulaklığımı çıkarınca genelde az da olsa hafif bir işitme kaybı yaşarım tabi aralıksız 4 saat yüksek sese kim dayanır. Bununla da alakalı anılarım vardır; genelde oda arkadaşlarım kim olursa olsun her zaman benim bu müzikleri fazla yüksek sesle dinlemem takmışlardır sanırım daha çok inanamıyorlar ;oysa ben kulaklıkla dinliyorum bir de. Otobüslerde yolculuk yaparken de yanımdaki insanlar benden rahatsız oldukları için artık tekli koltukta oturmaya başladım yoksa o yolculuklar benim için yüksek sessiz ve uçsuz bucaksız hayalsiz geçeceğine hiç geçmesin daha iyi.
-Mani döneminde ruhumun bana hissettirdiği duygu ağızda kola ile patlayan şekeri birleştirdiğiniz zaman olan o "Evet, şimdi boku yedik; bari tadını çıkaralım" olur. Ya da uçurumdan aşağı freni patlamış bir lüks aracın "Evet, şimdi boku yedik; bari tadını çıkaralım" olur. Yani her türlü de böyle olur bende. Çünkü depresyon döneminde atamadığım o saf,içerde sıkışmış basınçlı enerjiyi bir anda atmaya çalışmak gerçekten de herkesin yapabileceği bir iş değildir
Mani döneminde yaptığım uçuk kaçık davranışlar
-Uzunluğu belimde olan saçımı bire vurmak;
-Hiç yemek yemeyerek ne kadar dayanacağını tespit etmeye çalışmak;
-Nefessiz bir şekilde ne kadar koşacağımı test etmek(Bayılmıştım);
-1 gün boyunca müzik dinlersem ne olur acaba?(Cevap veriyorum;yarına kadar sürecek kısa süreli bir işitme kaybı);
-Gitar kursuna yeni yazılmışken keman almak;
-Kemanın yayının reçinesi daha bitmemişken mızıka almak;
-Önceden küstüğüm kesssinlikle benim haklı olduğum arkadaşlıklarımı yeniden başlatmaya çalışmak(Bence en saçması bu);
Hadi itiraf edelim; bu sizin de yaptığınız bir şey "Kendi kedine konuşmak"... Bunda korkulacak ne var gerçekten de anlamıyorum. Kendimi yani o değerli şahısı muhatapıma alıp karşılıklı konuşmuşum ve bu da neymiş gariplikmiş, saçmalıkmış. Neresi garip ya! İçime atıp beni ilerde boğacak olan koskoca bir sıkıntı dağına mı dönüştürseymişim!
İlk defa doktora gideceğim zaman annem "Kızım lütfen, bize anlatmıyorsan unvan sahibi bu alanda uzman birine anlatman senin için daha iyi olur." demişti. Benim cevabım ise bi yerden de duyduğum ve hemen denemek istediğim "Bir insana anlatacağıma duvara anlatırım daha iyi olur " olmuştu. Evet tabi ki de her yeni uçuk kaçık fikre açık olan ben bunu da denedi ve ilk aşırı derecede rahatladığım seansımı bir duvarla yaptım. Sanırım seansın 10 saat falan sürmesi dışında annemi ürküten bir şey olmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
(+18)Kendi Ağzından "Bi'Bipoların Hikayesi"
Non-FictionBen bu hikayeye noktayı koyana kadar bana eşlik edenlerle birlikte iç dünyamda son bir gezintiye çıkıcaz...