Zili çalacağım.
Gerginim ama bunu yapabilirim. Değil mi?
Elimi yeniden kaldırıp zilin üzerine yerleştiriyorum ama cesaretim yeniden bir toz bulutu halinde dağılarak ciğerlerime doluyor.
O da son birkaç aydır her şeyin koktuğu gibi kusmuk kokuyor.
Derin bir nefes dolduruyorum ciğerlerime burnumu sızlatan küf kokusuna aldırmadan. Keşke senin dediğin yeri tutsaydık sevgilim. Orası daha pahalı olsa da rutubet, sorunlarımızdan biri olmazdı en azından.
Zile basmaktan vazgeçip kapıyı tıklatmayı düşünüyorum. Saat henüz dokuz olsa da belki de onun da bizim gibi küçük bir sorumluluğu vardır? Ama ne diyeceğim ki? Kızımı uyutabilmem için nini söyleyebilir misin mi?
İç çekip kafamı hafifçe arkaya yatırırken ufak bir inilti kaçıyor dudaklarımdan.
Yine çok düşünüyorsun dediğin anlar doluşuyor zihnime. Hak veriyorum bir kez daha. Kucağıma iyice yerleşmiş küçüğümüz ise yukarı bakan yüzümden hoşlanmamış olacak ki pofuduk ellerini yanaklarıma yerleştirip tüm dikkatimi üzerinde istiyor.
Ağlamaktan kızarmış gözleri ve her an yeni bir çığlık krizine girebileceğini belli edercesine çatılmış kaşlarıyla bana bakıyor.
Tanrım...
"Bana öyle bakma. Yabancı birinden nasıl senin için şarkı söylemesini isteyebilirim."
Bacaklarını çırpıp elini saçlarıma çıkarıyor ve çekiştiriyor. Benim yapabildiğim tek şeyse dişlerimin arasından tıslamak oluyor.
Onun çok huysuz olduğunu söylemiştim değil mi sevgilim?
"Lanet olsun ses kaydı almalıydım!" Kendi kendime söylendiğim o kısacık anda kelime tercihimin yanlış olduğunu fark ediyorum. İrileşmiş gözlerle bebeğimize bakıyorum. Az önceki huysuz ifadesi dağılmış yerini kocaman bir gülücük almış. "Bunu duymadın. Anlaştık mı?"
Minik alt dudağını içeri çekip değişik sesler çıkarıyor yanıt olarak. Benimle dalga geçiyor sanki. "Annene böyle davranamazsın küçük hanım."
Çığlığı andıran ünlemi eşliğinde ellerini hızlı bir şekilde yanaklarıma yapıştırarak yeniden ağlamaya başlayacağını hatırlatıyor bana. Uyumak istediğini biliyorum.
"Tamam, hadi bakalım. En kötü ne olabilir ki?"
Yüzüme bir gülümseme yerleştirmeye çalışıp hızlı bir hareketle zile basıyorum. Kapının arkasından gelen tıkırtılar evde birilerinin olduğunu kanıtlıyor. Çok geçmeden de kapı aralanıyor. Görüş alanıma giren kadın bir adım gerilememe sebep olsa da samimi ifademi korumaya çalışıyorum ve konuşuyorum: "M-merhaba. Burada yaşayan beyefendi... Evde mi acaba?"
"Sen kimsin?"
"Karşı komşusuyum."
"Ne istiyorsun?"
"Beyefendi ile konuşmayı tercih ederim. Rica etsem çağırabilir misiniz?"
Tek kaşını kaldırıp beni baştan aşağı süzdüğünde gergin olan vücudum daha çok stresle doluyor. Kucağımda merakla karşıyı izleyen kızım da bunu hissetmiş gibi ağlayacağını haber veren sesler çıkarıyor yeniden. Paniğim gözle görülür bir şekilde artıyor.
Çünkü bilirsin... Hangi anne ağlamaktan helak olmuş bebeğinin karşısında güçlü kalabilir ki?
"Lütfen. Biraz acil bir durum." Kadın beni süzmeye ara verip içeri geçiyor ve hemen sonra beklediğim uzun beden bana doğru adımlıyor. Elimi kızımın sırtında dolaştırıp sakinleştirmeye çalışırken bana merakla bakan oğlana gülümsemeye çalışıyorum. "Buyrun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
F A L L I N G | Park Chanyeol
FanfictionŞşt! Sessiz ol. O... Uyuyor. *** Angst değil.