Kapının hemen arkasından büyük bir gürültü kopuyor. Uyuyan kızımız bu gürültüyle yerinde sıçrayıp ağlamaya başlıyor. İyiden iyiye uzamış saçları etrafa dağılmış, başının üzerine bulut kondurmuşsun gibi görünüyor. Ellerini ileri doğru uzatmış yanıma gelmek istiyor.
Kucağıma alıyorum onu. Başını boynuma yerleştiriyor anında. Bana bu şekilde sığınması hoşuma gidiyor. Elim yavaşça sırtında daireler çizerken zilimiz çalıyor. Az önce ağlayan bebeğimiz sakinleşmiş merakla kapıya bakıyor.
Chanyeol'e istediği zaman gelebileceğini söylediğimizden beri kapımız mutlaka çalıyor her gün. Ondandır, Ah Ri zil sesini her duyduğunda onu arıyor evde.
Kendi küçük olsa da zeki bir kızımız var.
"Kim gelmiş annecim? Gel bakalım."
Küçük battaniyesini sırtına örtüp hızlı adımlarla kapıya yaklaşıyorum. O sırada zil sesi yeniden yankılanıyor. Birkaç patırtı daha takip ediyor melodiyi. Kaşlarım çatılıyor kendiliğinden. Bebeğimizin yüzünü kuruladıktan sonra kapıyı açıyorum. Beklediğimin aksine karşımda bir kalabalık var.
Merakla Chanyeol'e bakıyorum. Ama yanıt alamadan önde, Yeol'e göre daha kısa olanı Ah Ri'ye uzanıyor. Bir adım geriliyorum farkında olmadan. "Demek o minik prenses sensin. Bahsettiğin kadar güzelmiş Yeollie!"
Yeni uyanmış bebeğimiz boynumda saklandığı yerden hafifçe doğrularak neşeli sesin sahibine bakıyor. Ben ise hala neler döndüğünü anlamaya çalışıyorum. "Özür dilerim He Ran. Arkadaşlarım sizi çok merak ettiler. Durduramadım."
"Sorun değil Chanyeol. İçeri gelmek ister misiniz?"
"Gelebilir miyiz?"
"Tabi ki. Gelin."
Hızlanan kalp atışlarımı gülümsememin ardına saklamaya çalışıyorum. Önden ilerleyen ikilinin peşinden Chanyeol mahcup bir ifadeyle bana yaklaşıyor. Başı öne eğik. "Ben gerçekten çok özür dilerim."
Daha geniş gülümsüyorum. "Sorun değil gerçekten."
Ses tonum nihayet onu rahatlatabiliyor ve kucağımdan Ah Ri'yi alıyor. Zaten kızımız bende durmaktansa onun kucağını tercih ediyor. Kıskanmamış gibi yapmaya çalışarak içeri geçiyorum.
Salonumuz ilk defa bu kadar kalabalık. Etrafa dağılmış oyuncakları toparlamaya çalışıyorum. "Kusura bakmayın lütfen. Küçük, tatlı belam şu sıralar bir şeyleri fırlatmayı çok seviyor."
"Hiç sorun değil." İlk defa konuşan çocuğa gülümsüyorum. Biraz gerginim.
"He Ran ben." Bebeğimizle oynayan Chanyeol ve az önceki çocuğa kısa bir bakış atıp koltukta oturana gülümsüyorum. "Ben de Sehun. Bakhyun hyungun kusuruna bakma olur mu? Biraz... Heyecanlıdır."
Elimi boşlukta sallıyorum ve önemli olmadığını belirtmeye çalışıyorum. Utagaç bir gülümseme sunuyor bana. Sonradan aklıma gelen düşünceyle ayağa kalkıyorum. "Aç mısınız? Sizin için bir şeyler hazırlamamı ister misiniz?"
Baekhyun konuşmak için dudaklarını araladığında Chanyeol söze dalıyor. "Değiller. Aç değiller. Biz zaten gideriz birazdan."
"Daha yeni geldik!"
"Baekhyun!"
"Ne var? Ah Ri ile daha yeni tanıştık. Beni senden daha çok sevmeli." Çocuksu tavırları beni eğlendiriyor.
"Sana ondan daha hızlı alıştı Baekhyun."
Kocaman sırıtışı Chanyeol'ün yüzünü asmasına sebep oluyor. İkilinin arasında kalmış kızımızı kucaklıyorum. "Ama Chanyeol'ü annesine bile tercih ediyor. Bu savaşa girme derim." Sesim hoşnutsuz çıksa bile gülümsüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
F A L L I N G | Park Chanyeol
FanfictionŞşt! Sessiz ol. O... Uyuyor. *** Angst değil.