Birkaç gündür Chanyeol ile görüşmüyoruz. Ortada sorun diye nitelendirilebilecek bir şey olmasa da huzursuzluk zihnimi terk etmiyor. Zaten o da bizi ziyaret etmeyi düşünmüyor geçen bu birkaç günde. Bu, sorun değilmiş gibi davranıyorum.
"İşte. Artık uyumak için hazırsın." Beni onaylamak ister gibi gözünü ovuşturuyor ve benden kocaman bir öpücük alıyor bu hareketiyle. Onu yavaşça beşiğine yerleştiriyorum ve bilgisayardan Chanyeol'ün onun için seçtiği kayıtlar arasında geziniyorum. "Bu gün... Bu gün hangisini dinlemek istersin bebeğim? Chanyeol amcan şu sıralar akşamları çok şarkı söylemiyor. O yüzden birini seçmeliyiz."
Sesim fısıltı halinde yükseliyor. Ama kızımız duyuyor, kocaman gözleriyle de bana bakıyor.
Seçim yapamayacağımı anlayınca rastgele birine basıyorum. Tam o sırada da Chanyeol'ün çok önceden bahsettiği o ince duvar yıkılmış gibi sesi duyuluyor yakından.
Bilgisayarı kapatıyorum bir çırpıda. Farkında olmadan kulak kesiliyorum ben de. İçime işliyor sesi. Kızımızın neden onu dinlemeyi sevdiğini anlıyorum. Kalbi gibi yumuşacık hissettiriyor. Pamuklara sarılmışsın gibi.
Saçlarını okşuyorum bebeğimizin. Uyumasını kolaylaştırmak istiyorum. Çok geçmeden de derin solukları duyuluyor. Rüyalar alemine konuk olmuş, günün yorgunluğuyla kapanıyor kocaman gözleri.
Üzerini örtüp salona geçiyorum. Şarkı buradan daha rahat duyuluyor. Duvar kenarındaki koltuğa oturuyorum ve farkında olmadan Chanyeol'e dalıyorum.
Sesine yani.
Her neyse.
Kısacık bir süre daha dinleyebiliyorum onu. Daha fazlasını istiyorum ama sesindeki bir şey beni rahatsız ettiği için vazgeçiyorum bu isteğimden. Her günkinden farklı bir şey var bugün.
Ama anlayamıyorum.
Bu farklılık ben orada oturdukça daha da büyüyor ve içimde bir yer ediniyor. Kurtulmak adına balkona çıkıyorum. Farkında olmadan eğilip penceresine bakıyorum. Işıkları açık.
Aklıma bir soru takılıyor o an: Acaba yalnız mı?
Başımı iki yana sallayıp havada uçuşan soruları dağıtıyorum. Mutfağa geçip kendime bir çay koyuyorum. Papatya. Beni rahatlatıyor, biliyorsun.
Ama bu akşam değil.
Bu akşam o bile beni dinlendirmiyor.
Jongdae'yi arıyorum. Kapatmak üzere olduğum o anda açıyor:"Efendim He Ran?"
"Bir mi iki mi?"
"Ne?"
"Söyle hadi. Bir mi iki mi?"
"Yine neye karar veremedin acaba?"
"Jongdae." Sesim sabırsız çıkıyor.
"Tamam. Sen hangisini yapmak istiyorsun?"
"İkisinide istemiyorum."
"O zaman üç."
"Üçüncü bir seçenek yok Jongdae."
"Senin her zaman yedek bir planın vardır He Ran."
"Bu sefer yok."
"Üç dedim. Kapatıyorum." Dediğini yapuıyor ve ben bir şey söylemeden telefon kapanıyor. İç çekip kendimi ikna etmeye çalışıyorum.
Tamam diyorum. Üç olsun.
Duruşumu dikleştirmeye çalışıp gülümsüyorum. Hemen sonra zile basıyorum. Chanyeol söylenerek kapıyı açıyor: "Beni rahat bırakmanı söylemiştim!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
F A L L I N G | Park Chanyeol
FanfictionŞşt! Sessiz ol. O... Uyuyor. *** Angst değil.