Aramam cevaplanmadan sonlandığında yeniden çeviriyorum aynı numarayı. Dolu gözlerim ve titreyen ellerim işimi zorlaştırsa bile başarıyorum ve nihayet Jongdae telefona cevap veriyor. Sesi uykudan uyandığını belli ediyor.
"He Ran? Bir sorun mu var?"
"Jongdae." Sesim istediğim kadar yüksek çıkmıyor. Telefondan ise Dae'nin ayaklandığına dair hışırtılar duyuyorum.
"Ne oldu? Ah Ri'nin sesi mi o?" Sesi endişeli.
"E-evet. O sürekli ağlıyor Jongdae. Hiç susmuyor. Kıpkırmızı oldu. B-ben-"
"Tamam, sakin ol önce. Ağlamayı kes ve onu sakinleştirmeye çalış. Geliyorum ben."
"Sa-kinleşmiyor. Ateşi de var. Korkuyorum." Sesim titriyor. Korkudan bebeğimize bakamıyorum bile.
"Sakinleşmek için ne yapıyorduk güzelim? Nefes al. Beş dakikaya oradayım tamam mı? Derin nefesler al."
"Çabuk ol. Lütfen." Sesim çaresiz çıkıyor. Bayılacak gibi hissediyorum.
"Chanyeol'ü uyandır."
"Ne?"
"Git Chanyeol'ü uyandır. Ben adresinize taksi yolluyorum. Hastanede görüşürüz tamam mı?"
Benden cevap bekliyor ama ben kıpırdayamıyorum bile. "He Ran!"
"T-tamam." Telefon ellerimin arasından düşüyor ve koşarak karşı daireye gidiyorum. Kapıyı yumruklarken bir yandan da yanaklarımı kurulamaya çalışıyorum. "Chanyeol! Uyan!"
Zile de basıyorum. "Uyan lütfen!" Hıçkırıklarımın arasından zorlukla ona sesleniyorum. Gücümü kaybetmek üzere olduğum o kısacık anda açıyor kapıyı. Yardım diler gibi irileşmiş gözlerine balıyorum. "He Ran?"
"Ah Ri. O hasta. Y-yardım et."
Önce yanaklarımı kavrıyor büyük avuçlarıyla. Neler olduğunu anlamaktan çok uzak. Haklı da. Uykudan yeni uyanmış.
İçeriyi işaret ettiğimde beni bırakıp Ah Ri'nin yanına koşuyor. Kızımız onun kucağında biraz olsun daha sakin bir ruh haline bürünüyor. Büyük ellerini onun yanaklarında dolaştırıp tahminimce ateşini kontrol ediyor. "Ne zamandır böyle?"
Elimi yüzüme yapışan saçlarımı iteklemek için kaldırıyorum ve "Yarım saat," diye mırıldanıyorum. Kaşlarını çatıyor. Ona daha önce haber vermem gerektiğini biliyorum ama bana kızmak yerine etrafa göz atıyor. Kenardaki battaniyeyi sırtına kapattığında ben ağlayarak onları izliyorum. "Taksi çağırdın mı?"
"J-jongdae..." Cümlemi tamamlamasam bile o ne demek istediğimi anlıyor. Hemen sonra donuk hareketlerimi fark etmiş gibi elimi tutuyor ve merdivenlerden iniyor seri adımlarla. Onu takip ediyorum doğal olarak.
Taksi çoktan gelmiş.
Açtığı kapıdan önce benim binmemi sağlıyor ve adamdan en yakın hastaneye sürmesini istiyor. Battaniyeyi küçük bedene daha çok sardıktan sonra saçlarını okşuyor. Sakinleşmesi için de bir şeyler mırıldanıyor ama ne söylediğini anlayamıyorum. İstediğini elde ettiğinde ise bana dönüyor. Boştaki eli yeniden yüzümü kuruluyor. Gülümsemeyi de ihmal etmiyor.
"B-ben..." Ne diyeceğimi bilmeden konuşmaya başlıyorum ama beni susturmayı tercih ediyor. "Sorun değil. Birazdan hastaneye varmış oluruz."
***
Chanyeol'ün bahsettiği gibi hastaneye çabuk varıyoruz. Minik bebeğimizi doktorların eline bırakıyor Chan. Bense olduğum yere çöküyorum. Bacaklarımdaki, vücudumdaki tüm güç çekilmiş sanki.