1.BÖLÜM "SOLUK SESİ"

7.5K 339 345
                                    

8.bölümden sonra ana karakterin ağzından anlatıma geçiyorum. Mecbur olduğum yerlerde hakim bakış açısıyla da devam edeceğim.

Yağmur damlaları omuzlarına bir iğne misali batıyorken dişlerini bastırdı. Yağan rahmete laf edemezdi, etmeyecekti de zaten. Sadece kendine sinirliydi. Bir tane daha taşıyayım daha sonra üzerlerini örterim diyerek işini şansa bırakmıştı. Yerdeki koca kutuya sarılıp bağırdı. "Yağmur şiddetlendi, şemsiyeyi getir!"

"Bir kere de işini şansa bırakma be kızım!" Yaşlı adam topallayarak kızın yanına geldi. Elindeki muşambayı buruşturup gövdesine yapıştırmış, olabildiğince muhafaza etmeye çalışmıştı. Hızla açıp mobilyaların üzerini örtmeye başladığında kızda muşambanın kenarından tutarak adama yardım etti.

Adam, ellerini bel kavisine yerleştirdi, derin bir nefes aldığında yağmur damlaları yüzünü yıkıyor, sakalına ilişiyordu. "Bu ara yağışlar sıklaştı." Kafasını çevirip tenteye baktı. "İdris ustaya söyle de gelip şu tenteye baksın daha ne kadar böyle çile çekeceğiz?" Eliyle içeriyi işaret etti "hadi kızım içeri geçelim." Arkasını dönüp küçük dükkâna girdi.

Kız, sol elini kalbinin üzerine yerleştirerek kafasını göğe kaldırdığında gözlerini yummuştu. Dudaklarında oluşan ufak gülümseme sadece bu tarz durumlarda ortaya çıkıyordu. Özellikle gökten alçalan şimşek sesleriyle... Onu yaratanın, Allah'ın varlığını zikrediyor, kendini güvende hissediyordu. Çünkü onun, başka kimsesi yoktu. Olması da gerekmezdi, insanlardan şimdiye kadar zarardan başka bir şey görmemişti...

"Kızım, içeri gelsene!" Ufak mobilya dükkânının sahibi, Nuri ağabey, kapının arasından sarkarak seslenince hareketlendi. Etrafa yayılan toprak kokusunu son bir kez içine çekti ve içeri girdi. "Uyanığa bak sen, aklınca beni düdükleyecek." Nuri ağabey, yıllardır çalıştığı toptancısının getirdiği sehpalara evire çevire bakıyor, bir yandan da hayıflanıyordu. Yeni eşyaları Nuri ağabey Cuma namazına gittiğinde dükkâna yığmış, ardından kaçarcasına çıkmıştı.

"Pırıl! Sana diyorum kızım, paketle şunları." Pırıl, ürünleri karton kutulara geçirmeye başladı. "Sana diyorum şu üçkâğıtçıdan kontrol etmeden bir şey alma diye." Evet, bu konuda her seferinde tembihleniyordu. O sıra gelen müşteriyle ilgilenmek zorunda kaldığı için gerekli kontrolü sağlayamamıştı.

"Tamam, Nuri ağabey yarın senden arabayı alır teslim ederim ürünleri." İzin gününde bu sorunu çözecekti. Adam kederle kıza baktı. Pırıl'ın ruhsuz tavırlarına içten içe üzülüyordu. Bu kız, hayatının baharında kendinden vazgeçmişti. Tarak değmemiş saçlarından, çöken gözaltlarından, sürekli giydiği bol siyah kıyafetlerinden belli ediyordu. Nuri ağabey üç yıl önce tanışmıştı Pırıl ile, eski dükkânında çalışabilecek, ona ayak uydurabilecek ahlaklı bir çalışan arıyordu.

Ümitsiz olduğu bir anda Pırıl gelmişti. Ona her ne kadar bu işin erkek işi olduğunu anlatmaya çalışsa da Pırıl dinlememiş, kendinin hem cinslerine oranla oldukça güçlü ve dayanıklı olduğunu iddia etmişti. Doğruydu. Pırıl gerçekten de kuvvetli bir kızdı. Pırıl'la birlikte altıncı kata gardırop taşıdığında ikna olmuştu. Yine de içten içe üzülüyordu, bazen Pırıl eşya taşırken belli etmese de zorlanıyordu. Yüzü kan ter içinde kalıyor, kıpkırmızı oluyordu. Paraya ihtiyacı olduğunu bildiği için onu işten çıkartmayı planlamadığında vicdanının sesini bastırıyordu. Burada çalışmayı sonuçta Pırıl istemişti.

Pırıl, suratındaki ıslaklığı dirseğinin iç tarafıyla sıvazlayarak sildi. "Gidip çağırayım İdris ustayı"

"Olmaz kızım, bekle yağmur dinsin önce." Pırıl gelişi güzel bir şekilde kafasını salladı. Yağmurda yürümeyi sevse de Nuri ağabeyle tartışmanın bir lüzumu yoktu. Gereksiz konuşmalar yapmaktan her zaman çekinir, olabildiğince az konuşarak kendini ifade ederdi. Onun için az insan tanımak, tanıştıklarıyla da olabildiğince az yaşanmışlıkların olması kâfiydi. Aksi takdirde... İyi şeyler olmazdı...

İSPİYONCUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin