theasenaerden 'e ithaf edilmiştir.
Ali İmran
Güneş bu sabah doğmamıştı. Puslu hava insanın içinde ki şüpheyi hep diri tutuyordu. Elimde ki kahve ile camdan dışarıya bakarken gelecek planın ne olduğunu bilmiyordum. Dün yemek yedikten sonra Esra ve Ümran'ı, Berdan'ın dediği eve bırakmıştım.
Abim ve Ayşenur gece karakola gidip buldukları bebeği teslim etmiş yetmemiş başında beklemişti.
Telefonumun çalması ile ilerleyip elime aldığım da kayıtlı olmayan numaranın aradığını görmüştüm.
Kim olduğunu az çok tahmin ediyordum.
"Efendim" dediğim de sesimin tok çıkmasına özen göstermiştim.
"Merhaba Ali İmran bey ile mı görüşüyorum" diyen kadını hiç bekletmeden, "Evet benim buyurun" demiştim.
"Merhaba Ali bey Taksim karakolundan arıyorum da hakkınız da dosya açılmış gelip ifade verebilir misiniz?" dediğin de gülümsediği sesinden belliydi.
Sadece şüpheliydim.
Şimdilik.
"Ne hakkında bir ifade?" diye sorduğum da kahvemden bir yudum daha aldım. "Gizlilik beyanı içinde bildiremiyoruz efendim gelince öğrenebilirsiniz" diye karşılık bulmuştum.
Bu aralar hal ve hareketlerime dikkat etmem gerektiğini anlamıştım. "Tamam geliyorum" derken koltuğun üstünde ki ceketimi elime aldım.
"Teşekkürler" diyen kadın telefonu kapatırken, Alex'in suyunu ve mamasını koyup, "Oğlum bakalım baban bu işten sıyrılabilecek mi?" dedikten sonra kısa bir vedalaşma yaşadıktan sonra evden çıkmıştım.
Doruk'u aramıyordum bu işi tek başıma halledecektim çünkü.
Arabayı sürerken içimden ifade verirken kuracağım cümleleri düşünüyordum pot kırmamam ellerine koz vermemem gerekiyordu.
Içimde ki bir yer de, 'Ya da her şeyin doğrusunu anlatacaksın cezanı çekeceksin' demekle meşguldü.
Şuan ona kulak tıkarken saatimden tekrar saate baktım oldukça telefonu kullanmamaya çalışıyordum. Dinlenip dinlemediği belli değildi sonuçta. Dün herkesi uyarmıştım bu konu da.
Karakolun önüne geldikten sonra arabayı uygun bir yere park edip inmiştim.
Içeriye girdiğim de görevliye selam verip cüzdanım ve telefonumu masanın üzerine bırakarak x-ray cihazından geçtim.
Tekrar telefonu ve cüzdanı aldıktan sonra ilerleyerek müsait olan bir masa ve görevli bakındım.
Sol tarafta ki beyefendinin yanına gidip, "Günaydın iyi günler. Ben Ali İmran Çetinkaya. Yaklaşık yarım saat bir saat önce buradan bir telefon aldım" dediğim de polis memuru anladığını belli edercesine kafasını sallayarak, "Begüm hanım" diye seslenmişti.
Arkası bize dönük olan hanfendi, yüzünü dönmüştü. Bize doğru yaklaşırken ellerim cebim de beklemeye başladım.
"Taksim emniyet amiri Begüm Soydemir" dediğin de elini bana uzatmıştı. Tokalaşırken, "Ali İmran Çetinkaya" demiştim.
"Buyurun Ali İmran bey odama geçelim" dediğin de baş odayı gösterdi. Kafamı sallayarak elim ilen 'önden' işareti verdiğim de yürümeye başlamıştı.
Unutma Ali İmran jest mimik yok. Hal ve hareketlerine dikkat et. Kendini kasma. Şuan için kendi kendimi teselli etmekten başka bir şeyim yoktu.
Odaya girdiğimiz de, "Bir kahvemizi içer misiniz Ali bey" diye sordu Begüm hanım, itiraz etmeme gerek yoktu. "Sade olsun" dediğim de Begüm hanım gülümseyerek onaylamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖZGÜRLÜĞÜN RENGİ
Mystery / Thriller'Ağlamak' kulağa nasıl geliyor? Zayıflık, acizlik, bir adım daha atsan içinde kalanların yerlere tane tane dökülmesi ya da acının somut yansıması.. Bence hiçbiri değil. Zümrüdüanka misali yandıktan sonra yeniden küllerinden doğmaktır ağlamak. Her...