Medya:Esra Yiğit ve Berdan Hanzade
Ümran
Doktor Ali'nin elime fırlattığı şeye bakmadan avucumun içine almıştım. Ertan görse kim bilir neler yapardı. Ağlamaktan hiç hoşlanmıyorum ama, şimdi ise kurulun karşısında göz pınarlarımdan o su damlacıkları akmasın diye savaş veriyor gibiydim.
O an aklıma Ali'nin dün söylediği kelimeler geldi. 'Güçlü ol.'
Güçlü olacaktım. Olmak zorundaydım.Ben içten içe kendimi motive ederken bir gözüm de odadaki bütün insanların yüzünü incelemekteydi.
O sıra da Doruk, dosyadan bir kaç kağıt çıkartıp başhekimin önüne koydu ve dediklerine göre istifa dilekçesiymiş.
Üzülüyordum çünkü benim yüzümden işinden olması isteyebileceğim en son şey bile değildi.Ali İmrân ile göz göze geldiğimizde yutkundum ve vakit kaybetmeden önce kendisi, ardından da Doruk dışarıya çıktı.
Kurulu oluşturan bireyler şaşkınlıkla birbirlerine bakıyorlardı. Başhekim dosyayı bile açmamıştı ve içimden, Ertan ile iş birliği yapıyor olmaması için dua ettim.
"Ertan bey, bugünden itibaren Ümran'ın doktoru Hande hanım olacak. Son kontrollerinizin notlarının bulunduğu dosyayı teslim edin lütfen." dedi başhekim. Şükür ki korkularım yersizdi ve onun Ertan gibi cani olmamasına seviniyordum.
Başhekim sözünü bitirdiği gibi odadan çıkınca, Ertan'da kolumu hiddetle tuttu. Mecburen ayağa kalktım. Ne yapıp ne edip emanetimi ona belli etmemeliydim.
Beni odama kadar sürükledi ve içeri girdiğimizde de kapıyı ardından kapattı. Öfkeli olduğu her hâlinden belliydi.
"Ne zannediyorsun, Hande senin doktorun olunca kurtulacağını falan mı düşündün? Bir bana baksana sen. Evet tam gözlerimin içine bak ve söylediklerimi beynine kazı. Öleceksin Ümran, kaçışın yok ve asla da olmayacak." dedi acımasızca.
Böyle bir adamdan vicdan aramak çok mantıksızdı.Boğazıma oturan yumruyu hiçe sayarak kendime ağlamamayı emrettim. Tahmin ettiği gibi biri değildim ben. Güçlüydüm ve bu adamın önünde ağlayarak ona istediğini vermeyecektim.
Sanki az önce bağıran o değilmiş gibi, "Tamam yeni taktik geliştiriyoruz. Az sonra gıda takviyesi olarak serum verilecek ve biz de ilacına bunu katacağız nasıl fikir?" diye sorduğunda aklım, bir insanın nasıl bu hale gelebileceğini düşündüm. Acımasız, vicdansız ve cani.
Salyalarını akıtıp, pençesini avına geçirmeyi bekleyen bir canavar misali.Hemşire hiç vakit kaybetmeden gelip gıda takviyesi için gerekli serumu takarken Ertan'da dosyayı dolduruyordu. Bana bakıp pis pis sırıttığında hiç sesimi çıkartmadım.
Hemşirenin odadan çıkmasını fırsat bilip ilaçların olduğu dolaba doğru gitti ve eline şırınga ile bahsettiği ilacı aldı.
Şu an yaptığı gibi işinede bu kadar ihtinayla bağlı olsaydı eminim geleceği çok daha parlak olurdu.İlacı şırıngaya çektikten sonra yanıma gelip "Evet Ümoş, seninle uzun uzun vakit geçirmek isterdim ama bize ayrılan sürenin sonlarına yaklaşıyoruz. O yüzden hızlandırılmış ölüm versiyonuna geçeceğiz." diyerek elindeki şırıngayı seruma enjekte etti. "Unutma bu bizim küçük sırrımız." dedi ve göz kırpıp odayı terk etti.
'Ne olursa olsun güçlü ol. Ben ya da Doruk seni savunacağız."
Ali İmrân'ın dediği cümleler aklımdan bir an olsun çıkmıyordu. Kendi kendime 'Bu sefer değil Ümran, bu sefer yenilmeyeceksin.' diyerek ayağa kalkmaya çalıştım.
Koluma taktıkları kelepçe yüzünden gidemiyordum. Allah kahretmesin eğer o ilaç vücuduma girerse bu sefer kurtuluşum olmayabilirdi.
Ali İmrân'ın ve Doruk'un yardımlarını görmezden gelemezdim. Yatağın diğer tarafına geçmeye çalıştım, hızlı hareket etmem gerekti. Az ilerde ki çekmecenin gözünde kelepçenin anahtarı vardı. Elimi uzatmıştım ama uzanamıyordum. Kendimi zorlayarak az daha ilerlemeye çalıştım ama olmuyordu, uzanamıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖZGÜRLÜĞÜN RENGİ
Mistério / Suspense'Ağlamak' kulağa nasıl geliyor? Zayıflık, acizlik, bir adım daha atsan içinde kalanların yerlere tane tane dökülmesi ya da acının somut yansıması.. Bence hiçbiri değil. Zümrüdüanka misali yandıktan sonra yeniden küllerinden doğmaktır ağlamak. Her...