- Kumaştan bir kitap. Uçları tüm o hüznü çekmiş, sararmış bir kanser. Ruhu vücudunun hissetmeyeceği en ağrısız boşluğuna çekilmiş gibiydi. Yaralar onu hapsetmiş miydi? Yoksa bu onun kendisine ördüğü hapsi miydi? Çekilen son nefesten sonra dudaktan kopup soğuk kül tablasında boğulan duman, gri gözlerinde kurak bir ülke kurmuştu. Milletini kaybetmiş, toprağını, çiçeklerini, hatta kendisini. Söğütün altına sırtını değil, omurgasını yaslamış beş yaşında ki kız çocuğu, O bu hayatı bir kere, ama yıllarca yaşayıp beş yaşında ki mezarlığına gömülüvermişti. Taşı yoktu. Toprağı bir hiçliği kucaklıyormuşçasına dümdüzdü. Yalnızdı. Benim gibi. Yanına vardığımda acı çekiyordu. Benim gibi. Ayak altında ezdiğim yapraklardan sonra gelen bedene doğru gözleri bir takip başlatırken açığa çıkan o ufak yüzü, yüz hizama bir çerçeve gibi oturmuştu. Göz göze geldiğimiz ilk an, çekilen ilk fotoğraf karesiydi. İlk çerçeve. Söğüt Ağacı, Okyanus ve Bulut. Aytaşı Ve sonra bir Roman.