5. BÖLÜM - İHANET

18 6 0
                                    




🎵Emir Can İğrek- Ecza Deposu


Oy verip yorumlarınızı belirtirseniz çok sevinirim. Keyifli okumalar!






Hayatta yaşadığımız her şeyin bir sebebi olduğuna inandım hep, belki sınavımız belki de bizi daha güçlü yapacak bir tecrübe; annemin bizi terk etmesi, sevgi ve bağlılığın değerini arşa çıkarmıştı gözümde. Bunun yanında da yapılan hiçbir şeyin cezasız kalmaması gerektiğine inandım küçüklüğümden beri ya da bana bu öğretildi. İhanetin telafisi olmazdı ve yapılan her hatanın bir bedeli olmalıydı.

Kaşlarım şaşkınlıkla havaya kalkarken "Çetin ne yapıyorsun?" demem yüzünde yeniden bir gülümseme oluşmasına neden oldu ama tek farkı şu an dalga geçer gibi yarım ağız bir gülüşü vardı.

"Sana yürümeni söylüyorum. Lafımı ikiletmemeni tercih ederim. Senin iyiliğin için."

Büşra ve Melda'ya gözlerimi çevirdiğimde ikisi de dalga geçer gibi gülüyordu.

"Ablasının kuzusu." Melda'ya ters bir bakış attığımda omuzlarını silkti. "Acıyorum size gerçekten, hiçbir şeyden haberiniz yok. Ot gibi yaşıyorsunuz." Yüz ifadesi benden tiksinir gibiydi.

"Burada ne döndüğünü açıklayın!" Sesimin yüksek çıkmasına engel olmadım. "Şaka falan yapıyorsanız kesin şunu, gerçekten sinirlenmeye başlıyorum!"

Sinirle soluyup geriye doğru bir adım attım.

"Prensesimiz sinirleniyormuş ağabeyciğim. Ne yapalım?" Melda'nın alay eder gibi konuşmaya devam etmesi sinir uçlarımla oynayıp öfke kırıntılarını yavaş yavaş yüzeye çıkarıyordu vücudumda.

"Bu saçmalığı daha fazla dinlemeyeceğim." Arkamı dönüp bir adım atmıştım ki kulakları sağır eden bir patlama sesi duyuldu, kuşların gürültüyle birlikte kondukları ağaçlardan kaçıştıklarını gördüm. Kulaklarım çınlarken Çetin'e döndüm, elindeki silahı gökyüzüne doğrultmuş yüzüme bakıyordu.

"Yürü. Yoksa bir dahaki kafanda patlayacak."

Derin bir nefes aldım ve ne olduğunu anlayamadığım için içten içe kendime deli gibi kızmaya başladım. Onlara doğru dönüp sakince yürürken kalbim deli gibi atıyordu, Melda ve Büşra'nın arasından geçerek Çetin'in gözlerinin içine baka baka yürümeye başladım. Nereye gittiğim ya da beni nereye götürdükleri hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Hiçbir duygu ibaresi göstermeden sadece yürüyordum ve onlar da peşimden geliyordu. Cebimdeki telefonu yavaşça çıkarırken Melda "Çetin telefonu al." Dedi.

Zaten gördükleri için hızlıca çıkarıp baktığımda hala çekmediğini görmem ve Çetin'in telefonu elimden alıp sırtımdan ittirmesi bir oldu, yalpalayıp dengede durmayı başardım ama duyduğum cümle içime kuşku ve merak kırıntılarını çoktan ekmişti. "Ablan da aynı şeyleri yaşıyor şu an merak etme."

Hızla Çetin'e dönüp kolunu tuttum. "Çetin ne diyorsun sen?" Az önceki duygusuzluğumdan eser yoktu, gözlerimdeki endişeye bakıp yüzümü biraz inceledi. Elini kaldırıp yanağıma dokunduğunda dişlerimi sıkarken tek kelime etmedi.

"Kes şunu!" Büşra tıslar gibi konuşurken bir adım atmıştı ki Çetin tek bakışıyla Büşra'yı adım attığı yere sabitledi.

Elini çekip telefonumu lacivert şişme montunun içine koydu ve elindeki silahla önümdeki yolu gösterip yürümemi söyledi. Dişlerimi sıkıp yutkundum, dediğini yapıp ne işler çevirdiklerini öğrenmem gerekiyordu.

SÜVEYDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin