6-"ışıklı yıldızlar"

11.9K 987 698
                                    

Bana çok sövmeyin lütfen. Böyle yazmak zorundaydım:(

-

"Sonunda gelebildi beyefendi!"

Annemin söylenmelerini duymazdan gelerek kapıya doğru yürümeye başladım. Okul çıkışı Jiminlerle biraz takılmak için sahile gitmiştik. Zamanı ayarlayamadığımız için eve 1'de gelmek zorunda kalmıştım ama pekte umrumda değildi çünkü baya eğlenmiştik.

İçki içip uzun uzun sohbet etmiştik. Onları gerçekten seviyordum ve onların yanında korkmadan kendim olabiliyordum. Hepsini gerçekten çok sevsem de Jimin'in yeri her zaman farklı olacaktı çünkü çocukluğumdan beri her şeyimi anlattığım tek insandı. Diğerleri bunu bilse bile aramızda sorun etmiyorduk çünkü Jimin, Seokjin hyung, Hoseok hyung ve Yugyeom belki de hayatımın sonuna kadar arkadaşım olacaklardı.

O olaydan sonra Yugyeom'u sorgulamamıştım çünkü beni korumak için yaptığını biliyordum. Öyle olmasını umuyordum çünkü başka türlüsü olamazdı zaten. Bana hiç bir şey belli etmiyordu. Bu kadar iyi kalpliydi işte. Dönüşte beni pahalı siyah arabasıyla eve bırakmıştı hatta.

Gece gerçekten güzel geçmişti. Eve gelme sorunum olmasaydı.

"Neredeydin sen?"

Bir yandan ayakkabılarımı çıkarıyor bir yandan öfkeden köpürmekte olan annemin sorusunu yanıtlıyordum.

"Jiminlerle takılıyordum anne."

İçeriye girip montumu askıya asarken soruları devam ediyordu. Sesi fazla yüksek çıkıyordu.

"Ne yapıyordunuz bu saate kadar?! Yoksa sevgili misiniz?!"

Dedikleriyle birlikte anında gözlerim büyüdü. Nasıl bu kadar pis düşünebilirdi. Jimin benim en yakın arkadaşımdı. Böyle bir şey olması mümkün değildi. Homoseksüelim diye her gördüğüm erkeğin kucağına atlamıyordum ya.

"Saçmalama istersen anne! Jimin benim en yakın arkadaşım. Ayrıca sadece Jimin yoktu. Hoseok hyung, Seokjin hyung ve Yugyeom'da vardı. Rahatlamışsındır belki.."

Tam odama çıkacağım sırada sweatshirtümün kapşonundan yakalayıp beni geri çektiğinde sinirli bir şekilde suratına bakıyordum. Onunda benden bir farkı yoktu.

"Benimle düzgün konuşacaksın!"

Gözlerimi devirerek kapşonumu annemin elinden çekerek üstümü düzelttim.

"Bana düzgün davranırsan seninle düzgün konuşurum annecim."

Bastıra bastıra söylediğim kelimelerle birlikte daha çok sinirlenmişti.

"Bana bak! Sen fazla olmaya başladın Jeon Jungkook! Böyle devam ederse ceza vereceğim sana."

"Çocuk değilim ben anne! 18 yaşındayım. Kendi kararlarımı verebilirim. Her şeyime karışmayı bırak artık!"

Kollarını birbirine kenetleyip arkasındaki duvara yaslandı.

"Ben senin annenim Jungkook. Tabiki karışacağım!"

"Annem olman aşkıma bile karışabileceğin anlamına gelmiyor! Ben çocuk değilim. Yakında bu evden ayrılmayı planlıyorum zaten."

Gözlerini büyüterek bana yaklaştı.

"Neden bahsediyorsun sen? Aşk dediğin şey bir hastalık Jungkook. Bunu anlayamayacak kadar aptal ve hastasın!
Ayrıca iyileşmeden hiç bir yere gitmiyorsun."

Sinirle yumruklarımı sıkmaya başladım. O kadar sinirliydim ki evi patlatmak istiyordum. Aşkın ne olduğunu asıl kendisi bilmiyordu. Büyükannemin anlattıklarına göre dedem, babam ve annemi zorla evlendirmişti.

Zorla evlenen birisi aşktan ne anlardı ki. Aklıma bu duruma sakin kalan babam gelince hızla konuşmaya başladım.

"Ben hasta değilim! Baba lütfen bir şey söyle!"

O an ilk kez babama baktığımda kafasını kaldırmadan gazete okuduğunu fark ettim. Yüzüme bile bakmıyordu. Sanırım yanılmıştım. Bu kadar mı nefret ediyordu benden. Anneme tekrar baktığımda alayla gülüyordu.

"Baban mı bir şey söylecek? Güleyim bari. Baban da zamanında erkeklerden hoşlanıyordu ama şu an gayet sağlıklı çünkü iyileşti!"

Duyduklarımla ağzım açık kalmıştı. Babam homoseksüelmiş demek. Anlık şokla geriye doğru sendeleyip düşecek gibi olmuştum. Demek bu yüzden zorla evlenmişti.

"Yanılıyorsun! B-Beni en iyi babam anlar tamam mı? Senin dilinde iyileşmek için hiçbir çaba harcamayacağım. Ben böyle mutluyum.
Bana karışmayı bırak artık!"

"Senin dilin çok uzadı Jungkook. Artık okul ve psikolog dışında evden çıkman yasak!"

Derin bir nefes alıp tavana baktıktan sonra yumruklarımı açıp sakinleşmeye çalıştım ama nafileydi. Tahamül edemiyordum artık. Sabrımın taştığı son noktaydı.

"Ne saçmalıyorsun sen?! Yeter artık! Bıktım senden de saçma sapan düşüncelerinden de! İstemiyorum diyorsam istemiyorum. Üniversiteye geçer geçmez bu lanet evden siktirip gideceğim tamam mı? Belki mutlu olursun!"

Bana kaşlarını çatarak bakıyor her an patlayacak gibi duruyordu. Yavaş yavaş yaklaşıp bana tokat yapıştırdığında elimle yanağımı tutup dolan gözlerimle ona baktım.

O ise zafer edasıyla bana bakıyordu. Ne kadar kalpsiz bir anneydi. Keşke büyükannem ölmeseydi, beni aileden bir tek o anlardı.

"Sana dedim ki benimle düzgün konuş!"

Hiç bir şey söylemeden arkamı döndüm ve hızlı hızlı odama çıkan merdivenden çıkmaya başladım. Tutmaya çalıştığım göz yaşlarımı salmıştım. Birer birer akıyorlardı yanaklarımdan. Kapıyı açıp arkamdan hızlı ve sertçe çarptıktan sonra kapıyı kilitleyip kendimi yatağıma attım.

Deli gibi ağlıyordum. Hem sinirimden, hem de üzüntüden. Üzüldüğüm şey annemin bu kadar kalpsiz bir insana dönüşmesiydi. Gözlerim duvara asılmış ışıklı yıldızlarıma kaydığında ışığı kapatıp onları yaktım. Siyah yorganımı açıp içine girdikten sonra kafamı yastığa gömerek sessiz sessiz ağlamaya devam ettim.

"B-Büyükanne.. Dayanamıyorum"

Anlaşılan asıl gece şimdi başlıyordu.

-


back to you Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin