7-"neden tavşan?"

11.2K 984 501
                                    

-

Yolları izliyordum. Ağaçları, kuşları, kapalı havayı ve arabaları. Üç gündür okul dışında dışarı çıkamıyordum. Aslında elimde olsa okula bile gitmezdim fakat son senem olduğu için ders çalışıyordum. Amacım diplomamı alıp bir piano kursu açmaktı. Sevdiğim işi yapmak istiyordum ama şu an bunlara kafa yormam gerekirken annem yüzünden başka şeylere kafa yoruyordum.

Annem maalesef kararlı bir kadındı ve benim özür dilemeyip suratına bile bakmamam bunu tetiklemişti. Hatalı o iken asla özür dilemeyi düşünmüyordum. Şimdi ise benden daha çok sevdiğine emin olduğum büyük kırmızı arabasıyla beni psikoloğa götürüyordu. İtiraz etmedim, aslında hiç bir şey söylemedim. Kavga ettiğimiz iğrenç günden sonra hiç konuşmamıştık. Babamla ufak tefek konuşmalarımız- daha doğrusu ağzını aramam ve onun hiçbir şey anlatmaması- olsa da annemi görmezden geliyordum.

Bunu anlayınca o da beni görmemeye başlamıştı. Bu benim işime geliyordu. Beni böyle kabul etmek zorundaydı. Etmezse olacaklar farklıydı tabiki ama negatif düşünmek istemiyordum.

Olanları sadece Jimin, Seokjin hyung, Yugyeom ve Hoseok hyunga anlatmıştım. Seokjin hyung büyük ihtimalle sevgilisi Namjoon'a anlatmıştı ama pek umursadığım söylenemezdi çünkü Namjoon hyungu seviyordum. Onunla konuşmak belki yararlı olabilirdi. Gerçekten çok zeki bir adamdı zaten mühendis olmasından anlaşılıyordu. Bazen okuduğumuz kitaplar hakkında konuşuyorduk ve eğlenceli oluyordu.

Bizi birlikte görmek Seokjin hyungu mutlu ediyordu, onu mutlu görmek beni daha çok sevindiriyordu. Seokjin hyung üniversite son sınıfdı. Namjoon hyung ise bu sene mezun olmuş ve gerçekten çok güzel bir iş bulmuştu. Birlikte bir ev almışlardı ve birlikte yaşıyorlardı. Ev büyük ve çok güzeldi. Bazen kalmaya bile gidiyorduk. Alınmasında Namjoon hyungun annesinin de payı olsa da bunu biz hariç kimse bilmiyordu. Bazen onlara gerçekten çok özeniyordum ama maalesef doğuştan şanssız gibi bir şeydim.

Araba aniden durunca dışarıya baktım. Önümde tanıdık beyaz ve büyük hastaneyi görünce arabanın kapısını açıp dışarı çıktım. Kapıyı arkamdan bilerek sertçe kapattıktan sonra Siyah şişme montumu ve içine giydiğim bol soluk gri tişörtü düzeltip yürümeye başladım. Altımdaki bol eşofmanımdan gelen sesle telefonumun cebimde olduğu anlaşılıyordu.

Ayak seslerinden annemin peşimden geldiğini hissedebiliyordum. Umursamaz davranmaya çalışıp hastanenin dönen kapısından geçtikten sonra asansöre baktım. Kalabalık olduğunu görünce nefesimi vererek merdivenlerden 2. kata çıkmaya başladım. Sonunda uzun kolidora geldiğimde her zamanki bildiğim kahverengi kapıyı gördüğüm gibi ona doğru yürümeye başladım.

Kapının tam önünde durunca derin bir nefes alıp önce yere ardında kafamı çevirip arkamda çökmüş olan anneme baktım. Üzgün bir şekilde elini omzuma koyup okşadı. Artık onu görünce hiç bir şey şey hissedemiyordum.

"Yapabilirsin Jeongguk."

Onun desteğine ihtiyacım olmadığını kendime hatırlatıp tekrar önüme döndüm ve kapıyı yavaşça tıkladım. Psikoloğum bir şey söylememesine rağmen içeriye girip karşımda oturan siyah, üstünde kırmızı bir yılan olan gucci kazaklı, siyah çerçeveli gözlükleriyle kahvesini yudumlayan bedene baktım.

Beni görünce istemsizce sırıtmıştı. Aynı şey bana da olmuştu. İçimden bir kez daha Bay Kim'in gerçekten yakışıklı bir adam olduğunu geçirdim.

"Hoş geldin Jungkook."

"Hoş bulduk Bay Kim."

Gülümsemeye çalışarak her zamanki siyah deri koltuğa oturdum. Gözlüklerini çıkartıp kitaplarının üzerine bıraktıktan sonra bana döndü.

back to you Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin