Bölüm 9/ Aslı

33 10 36
                                    

Kahvaltı sonrası odasına çekilen Milost, Usta Tai'yi beklemeye koyuldu. Kendisine artık küçük gelen sedirine uzanıp ellerini başının altında kenetlediğinde gözlerinin önünde sadece dün gece yaşadıkları anlar beliriyordu. Ustaların Ustası Jakintsua tulparların kanatlarında sonsuz uykusuna çekilirken Kali'nin parlaklığı biraz daha artmış, hiç sarsılmaz sandığı gece görüşü bir bulut tarafından yutulmuştu sanki. Sonra o sesi duydu. Kali'nin kadife bir kumaşın yumuşaklığını andıran sesini…

"Acele et, göledin derinlerine gitmesine izin verme sakın!"

Kali'nin sesini ilk kez duymanın şaşkınlığını üzerinden atamadan Siliren’in acı içinde suya düştüğünü gördü ve arkadaşlarının panikle göledin etrafına koştuklarını. Ne yapması gerektiğine bir soluk alışverişi süresinde karar veren genç adam "Siliren!" diye haykırarak Aniqrogi'nın kara sularını kucakladı.

Derin bir nefesi ciğerlerine hapsedip suya atlamasıyla sanki binlerce buzdan iğne vücuduna saplanmış, genç adamın tetikte olması için uyarıda bulunuyordu. Kali'nin az önceki parlaklığından kurtulan gözleri eski görüşünü kazanmış ancak karanlık sularda daha da derine çekilirken bir türlü arkadaşını görememişti.

Sol elindeki anahtar sembolü avcunu parçalamak ister gibi zonklamaya başlayınca kulağına boğuk boğuk gelen konuşmaları duymaya başladı.

"Seçildin...”
“Zamanımız dar....... “
“Karanlık geceye de gündüze de hükmettiğinde......"

Duyduklarına anlam yüklemeye çalışmanın ne zamanı ne de sırasıydı önce Siliren'i bulmalıydı. Ancak ne tarafa yüzerse yüzsün hiçbir şey göremiyor derinlere çekildikçe çekildiğini hissediyordu. İçine hapsettiği nefes tükenmek üzere olduğunun sinyallerini kulaklarındaki uğuldamayla verirken bir ışık gördü göledin şimal tarafında. Son bir gayretle gördüğü ışığa doğru ilerlemeye başladı. Yaklaştıkça ışık arttı, arttı ve bir ele dönüştü. İşte Siliren'i bulmuştu. Kızı belinden sıkıca kavrayıp kendine çekti ve kalan son gücüyle yukarı, göledin yüzeyine doğru yüzdü.

"Evlat, iyi misin?" diyen ustasının sesiyle girdiği düş aleminden sıyrılan Milost yerinde doğruldu.
"Affedersin usta dalmışım."

"Kapıyı çaldım ama yanıt gelmeyince girmek zorunda kaldım. Hazırsan gidelim mi? Sana anlatacaklarım var," diyerek babacan bir edayla genç adamın omzunu sıktı usta Tai.
Kendini hazır hissetmese de ustasının sorusuna yerinden kalkıp kapıya doğru adımlayarak cevap verdi. "Gidelim Usta..."

Tapınağın geniş mermer merdivenlerinden inerken silik bir şekilde aldığı kokuyla bakışlarını çıkışa dikmiş ve Siliren'i ustasıyla birlikte ormanın güney tarafına yürürken görmüştü.
Dün geceden beri algılarında yaşadığı bu hassasiyetin ne olduğunu da ustasına sormayı aklının bir köşesine not etti böylece, zira yüz adım ötedeki birinin kokusunu almak çok da normal sayılmazdı.

Tapınağı çevreleyen ormanın kuzey çıkışına geldiklerinde daha önce bu kadar derinlere ilerlemediği için fark etmediği bir yapıyla karşılaştı ulu söğüt ağaçlarının arasında.

Ağaçların bir çember gibi çevrelediği piramit şeklindeki yapıya baktı uzun bir süre. Bir mezarı andırıyor diye düşünürken ustasının sesiyle irkildi.

"Evet bir mezar. Ve sen sormadan söyleyeyim, algıların gün geçtikçe daha da güçlenecek öyle bir hal alacak ki beş duyu organın gireceğiniz savaşta ruhuna yön verecek. Gözlerin kötü ruhları seçebilecek, nerde bir masumun kanı aksa burnun acının kokusuyla sızlayacak." Sözlerine devam eden Usta Tai'yi kesme ihtiyacıyla sol elini, anahtar şekli dışta kalacak şekilde havaya kaldırıp atıldı Milost.
"Bir dakika Usta ne savaşı bu? Sen neden bahsediyorsun?"

"Aydınlıkla karanlığın savaşı evlat. İyi ve kötünün savaşı... Sizden önceki dört seçilmişin Tilos tepesine hapsettiği Myrkur'la yakın zamanda gerçekleşecek olan savaştan söz ediyorum."

Duydukları ve duyacakları karşında dudaklarını mühürleyen Milost başka bir şey sormadan ustasını dinlemeye devam etti. Tai'nin ailesi ile ilgili söyledikleri zihnini bulandırırken anlatılanları hazmedememenin öfkesiyle Armo'nun*, kendi özelliklerini kuşanan dört seçilmişten ruhlara hükmedenin, anıt mezarına bir bakış atıp ustasını ardında bırakarak var gücüyle tapınağa koştu.

Koştukça ciğerleri soğuk havayla yanıyor, bacaklarına dayanılmaz bir sızı yayılıyordu. Durmadı. Koştu. Duyduklarını unutmak istercesine koştu. Özelikle ustasının geçmişiyle ilgili anlattıkları canını çok acıtmış, yine o suskun çocuğa dönüşüvermek istemişti. Bunca zaman sevdiklerinin Divljaklar tarafından katledildiğini düşünüp onlara kin beslemişti ancak gerçekler hiç de zannettiği gibi değildi. Kendini yok etmek için gelen Lakeiler, Myrkur'nun hizmetkarları, onu bulamayınca kasabasını ateşe vermiş bütün sevdiklerinin, içinde anılarıyla birlikte yok olmasına sebep olmuşlardı.

Tapınağı görünce soluklanma ihtiyacıyla bir çınar ağacına yaslanan genç adam bacaklarının dermansızlığına kayıtsız kalamamış, olduğu yere çöküvermişti. Göğüs kafesinin ortasında kalbi sanki kan değil alev pompalıyor, bedenine yayılan intikam ateşiyle cayır cayır yandığını hissediyordu. Gözlerinden süzülen bir damla yaşı, sarı pelerini içinde onu, Siliren'i, görmesiyle çenesine düşmeden siliverdi. Kızın ona dikkatle baktığını fark edince kendisini her gördüğünde pembeye çalan yanaklarına takılıp, kehribar rengi gözlerinde bir süre oyalandıktan sonra gözlerini kapatıp başını arkasındaki çınar ağacına dayadı ve dün geceki o ana dönüş yaptı.

Siliren'i yaydığı ışık sayesinde göledin derinliklerinde bulup sudan çıkarttığında lanet olsun ki kız nefes almıyordu. Yaşadığı panik ve korkuyla müdahale etmesi gerektiğini düşünmüş, telaşla kızın dudaklarına yapışmıştı. Kızıl sincap gözlerini açıp da ruhunun ışığını Milost'a ulaştırınca genç adam körük gibi inip kalkan göğüs kafesiyle ve uzun, siyah saçlarından süzülen sularla genç kızın üzerinde olduğunu kavrayıp kendini sırt üstü onun yanına bırakmıştı.

Siliren'in neler oldu sorusuna yandan bir bakış atıp, kuş gibi tir tir titreyen kıza takılmadan duramamıştı.
"Üşüyor musun heyecandan mı böyle titriyorsun anlayamadım ama sudayken üşümeyecek kadar sıcak olduğun düşünülürse geriye elimde ikinci şık kalıyor," diyerek kıza göz kırpıp sözlerine, kusursuz bir heykeli andıran keskin hatlı yüzüne tüm dişlerini ortaya çıkaran bir gülüş ekleyerek devam etti.
"Bu kadar heyecanlanacağını bilsem seni daha önce öperdim."

Yeşil kahve tonlarıyla harmanlanan pelerinini Siliren'in üzerine kapatan Drita "Uğraşmasana kızla Mil!" diye hırlayarak genç adamı az öteye itekleyip Siliren'i yattığı yerden hiç zorlanmadan kaldırmıştı.

"Ne dedim ben şimdi ya…" diye sızlanan Milost'a tek kaşını kaldıran Cras ters ters bakmış, Drita da gözlerini devirip hırlamasını güçlendirerek tepki göstermişti.

Gözlerini aralayıp şimdiki ana dönen genç adam Siliren'in orada olmadığını görüp yüzünde, ne zaman ortaya çıktığından habersiz olduğu çarpık gülümsemeyi yutmuş, ayağa kalkıp üzerindeki tozu toprağı silkeleyerek tapınağa yönelmişti.

Rüzgârda dalgalanan uzun saçları içindeki ateşi körüklüyor akşam yemeği için hazırlanmaya giderken yüreğini yakan ateşin sadece intikam ateşi olduğunu zannediyordu.

*Armo (Fince): Merhamet

Kali'nin GölgesindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin